Eleştiri; Bir kurum veya bir kuruluşun yaptığı işleri, yatırım vb. hakkında, doğru veya yanlış olduğu ile ilgili olarak, bir gazete köşesinde, bir dergide veya günümüzde artan önemi ile sosyal medya üzerinden, olumlu ve yapıcı olarak yapılan bir fikir veya düşünce beyanıdır. Birey olarak, gezdiğimiz yerlerde, gördüklerimiz ve kamuoyundan aldığımız bilgiler çerçevesinde, kamu idaresi ve kurumlarımızın yapmış olduğu işlerle ilgili olarak, eleştirel yazılar ve haberler de yapıyoruz. Buradaki amaç, sadece kamuoyunun doğru olarak bilgilenmesi ve kurumlarımızın da yapmakta olduğu işler ve yatırımlarla ilgili, kurum körlüğü oluşmaması adına, bir üçüncü göz olarak, yapılmakta olan işle ilgili bir fikir veya düşünce beyanıdır. Yani eleştiride hedef yapıcı olmaktır; Yıkıcı olmamaktır. Yapıcı olan her bakış açısı ve düşünce, bireylerin, toplumların ve kurumlarımızın gelişmesine de sebebiyet verir.
Yenilikçi düşünce ortamı, eleştiri kültürünü gerektirir. Eleştirinin olmadığı yerde, yenileşmeden ve rekabetten de söz edilemez. Bu nedenle eleştirel bakış açısı gelişmenin ve geliştirmenin de anahtarı olarak kabul etmeliyiz. Aslında yaratıcılığı ve yeniliği besleyen, eleştirel bakış ve eleştiri kültürünü desteklemek gerekir. Eleştirel düşünce ve ifadeler, gözlem ve bilgiye dayalı, sonuç ve çözüm odaklı olmalıdır. Yoksa dayanaksız, bilgi ve belge olmaksızın yapılan eleştirinin yapıcı olmasını beklemek de safdillik olur. Bizim kültürümüz de eleştirinin esası fiile yöneliktir; Fail ile uğraşılmaz. Failin, onuru, haysiyeti ve şahsiyeti kutsaldır. Asıl olan, failin yapmakta olduğu fiile yönelik bir fikir veya düşünce beyanıdır. Fail ve failin özelliklerine yönelik eleştiriler çoğu kez dedikodu, suçlama, şikâyet, saldırı, dışlama vb. nitelikler taşır ve bunların bizim eleştiri kültürümüzde ve medeniyetimizde yeri ve değeri yoktur.
Eleştiri kültürü öncelikle aileden başlamalı; Birey eleştiriye açık olmayı öncelikle ailesinden öğrenmelidir. Eğitim kurumlarımız da bu eleştiri altyapısının üstüne ilaveler ve eklemeler yapmalıdır. Eleştiri kültürünün verilmesi gereken en öncelikli kurumlarımızdan birisi de üniversitelerimiz olmalıdır. Birey, eleştiriye açık olmayı, eleştiri kültürünün, bilimin ve gelişmenin beşiği, yuvası olarak kabul ettiğimiz üniversite kurumlarımızda öğrenmeli ve içselleştirmelidir. Eleştiriye açık olmayan, bir üniversite rektörü, bir fakülte dekanı, bir bölüm başkanı ve bir yüksekokul müdürü ve diğer yöneticilerin olduğu bilimin beşiği ve merkezi üniversite eğitim kurumlarımızda, geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz, nasıl eleştiri kültürüne sahip olabilecektir. Eleştiri kültürünü içselleştirmesi gereken bir kurumda bu kavram, bu fiil neredeyse yasaklanmış, yok noktasında kabul edilmiş bir durum ve konumdadır.
Bir İletişimci ve gazeteci duyarlılığı çerçevesinde, sürekli olarak vatandaşlarımızla ve iş adamı dostlarımızla şehrin genel durumu hakkında sohbet ediyoruz. Sohbetler genellikle de şehri idare edenler ve yapmakta oldukları işlere kadar gelmektedir. Şehri idare edenler tarafından, yapılan işler ve yatırımların yanlış olduğu veya gerçekten de yapılan bu işlerin doğruluğu, hatta gecikmiş bir yatırım veya bir iş olduğu da kamuoyundan sürekli olarak aldığımız geri bildirimlerdir. Bir gazeteci ve iletişimci olarak bizler de bir kamu işi yapmakta olduğumuzun bilinci ile şehri yönetenlerin yapmış oldukları bu işler ve yatırımları kamuoyunun doğru ve şeffaf olarak bilgilendirmek ve aydınlatmak gibi bir görevimiz çerçevesinde, bu bilgiler dâhilinde, bir köşe yazısı veya bir haber yapmaktayız. Yazmış olduğumuz bu eleştirel haber veya köşe yazısından kaynaklı, vatandaşlarımız tarafından zannedilmesin ki tebrikler ve teşekküre boğulduğumuzu.. Kurum yöneticileri veya yandaşlarından aldığımız karşıt eleştiriler, hakarete varan ifadeler, kurum yöneticilerinin telefonlarımıza dahi bakmaması, diğer olumsuz davranış ve tutumlar da bu mesleğin bir sadakası olsa gerekir, diye düşünüyorum.
Bizim kültürümüzün ve medeniyetimizin temeli, yapılan iş ve fille ilgili, olumlu ve yapıcı eleştiridir. Bizim kültürümüzde esas olan fiildir, fail değildir. Hz. Peygamber efendimiz bir iş yapacağı zaman, Ashab-ı Kiram hemen müdahalede bulunurlardı; Efendim, yapacağınız bu işle ilgili, kendi şahsi görüşünüz mü, yoksa bu konu hakkında Sonsuz Kudret Sahibi Hz. Allah’tan bir vahiy geldi mi, şeklinde… Hz. Peygamber efendimiz, şahsi görüşü olduğunu, konu ile alakalı bir vahiy gelmediğini beyan ettiklerinde ise, Ashabı kiram hemen derler ki; Bu işin bu şekilde yapılması yanlış, şöyle şöyle olursa, yapılırsa daha doğru ve sonuç odaklı olacaktır, diye… Hz. Peygamber de siz kimsiniz, benden daha mı iyi bileceksiniz, ben bir peygamberim vb. ego, afra tafra yapmadan, Ashab-ı Kiramın dediği şekilde o işi yaparlardı. Acaba neden? Bizlere bu güne yönelik olarak bir şeyler mi demek istediler ki? Günümüzün tüm yönetici, idareci ve başkanlarımıza, Hz. Peygamber efendimizin ve Ashabı kiram arasında, yapılacak olan bir işle ilgili yaşananların örnek ve rehber olabilmesi dileklerimle.