Elif Şafak'tan Şeb-i Arus yorumu!

Yazdığı AŞK kitabı ile gündeme gelen Elif Şafak Habertürk’teki köşesinde Şebi Arus ile ilgili bir yazı yazıyor.

memleket.com.tr * Yazdığı AŞK kitabı ile gündeme gelen Elif Şafak Habertürk’teki köşesinde Şebi Arus ile ilgili bir yazı yazıyor. Şebi Arus’un öneminden ve güzelliğinden bahseden Şafak, kitabı AŞK ile ilgili de çarpıcı açıklamalarda bulunuyor ve kitabını ‘Bir hayal aleminde gide gele, gide gele yazdım’ diyor

İŞTE ELİF ŞAFAK'IN KÖŞE YAZISI

Bir Şeb-i Arus daha geldi geçti. Güzel ve görkemli. Başta Konya olmak üzere yeryüzünün nice köşesinde sema ayinlerinin yanı sıra törenler, sohbetler, anma toplantıları düzenlendi. Bir düğün gecesi gibi rengârenk, mütebessim kutlamamızdı bizden istenen. Lakin şevkimiz, aşkımız, coşkumuz bir kez daha Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin muhabbetinin seviyesine erişemedi. Yolda karınca, duvarda nokta, yağmurda damla, kilimde saçak, âlemde katre, minnacık bir halde, olanca kusurlarımız ve eksikliklerimizle büyümeye çalışıyoruz. Hepimiz. İnsanın kalbinin hudutları genişlemeden kişiliği olgunlaşabilir mi? Bizler de bu âlemde sevmeyi öğreniyoruz. Adım adım, sınıfta kala kala.

Brüksel’den yazılmış bir okur mektubu var elimde. Belçikalı bir sufi göndermiş. Mevlânâ felsefesinin kendisini ne kadar derinden etkilediğini, insanlığa bakışını yumuşattığını yazmış uzun uzun. “Ben kendimi onun sayesinde keşfettim” demiş. “İçimdeki özü, pınarı, muhabbet bağını...” Bir başka okur Konya’dan yazmış. Sağ olsun, yarı sitemkâr. “Neden gelmediniz Konya’ya, halbuki bekledik biz sizi burada” demiş. “AŞK’ı yazıp da insan Şeb-i Arus’a Konya’ya gelmez mi?”

Düşündüm bu satırları. Durdum ve düşündüm. AŞK hakkında pek çok cümle sarf ettim ve edildi bugüne değin. Ama bir şeyi hiç dillendirmedim. Ben bu romanı “burada” yazmadım ki. Ne İstanbul’da, ne Konya’da, ne yurtdışında. Bir hayal âlemine yolculuk esnasında yazdım aslında. Gide gele, gide gele, yollarda. Bu demek değil ki Konya’ya gitmek önemli değil. Önemli şüphesiz. Apayrıdır şehrin büyüsü, kimyası, sokakları ve bağları, ucundan da olsa bilirim. Ama ben o yolculuğu herkesin şehre akın akın geldiği bir dönemde yapmayı o kadar sevmiyorum. Kendi başıma aralarda gelmeyi tercih ediyorum. Mevsimlerden kış ya da yaz olsun fark etmez. Hazreti Mevlânâ’nın türbesinin kapılarını nasıl sonuna kadar açtığını görmeyi, oradaki sıcak buyur edişi tecrübe etmeyi, fakat hemen ardından Hazreti Şems’in türbesine gidip de öyle hemen içeri girememeyi, şöyle bir ruhen silkelenmeyi, tokat yemişe dönmeyi seviyorum. Bir sonraki sefer gidip de bu kez evvela Hazreti Şems’i, ardından Hazreti Mevlânâ’yı ziyaret etmeyi, kendimce adım adım öğrenmeyi, kadrimce seyretmeyi seviyorum.

Belki de beni esas cezbeden Hazreti Pir’in Konya’daki izlerini takip etmek değil, yeryüzündeki izlerini aramak. Lübnan’da, Arjantin’de, İran’da, Hindistan’da, Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da.... Hani Rumi der onlar şahsına, o efsunu, o mirası, o kalpten kalbe yankılanmayı aramak. Bulanlardan değil, bilenlerden değil, arayanlardan olmak. Her daim öğrenci. Her daim dinleyici.

“Artık ev hanımları, sekreterler, kasiyerler bile Mesnevi okuyor, Hazreti Şems’i soruyor” diyenler çıkıyor bazen. Ben bu cümledeki “bile” kelimesine takılıyorum. Tırmalıyor kulağımı. Ne demek “bile”? Akademisyenler, uzmanlar, hocalar okusun ama “sıradan” zannedilen -bu bir zandır, çünkü kimse sıradan değildirkişiler okumasın mı? Bu mu beklenti? Eğer ev hanımları, sekreterler, kasiyerler ve her meslekten insan Mesnevi okuyorsa bundan mutluluk duymak gerek, değil en ufak bir rahatsızlık.

AŞK’ı “tasavvufu basitleştirip herkesin anlayacağı şekilde anlatan bir roman olmak” ile eleştirdi kimileri. Bense bu eleştiriyi hep bir iltifat olarak dinledim. Çünkü benim bildiğim, hayırlı bir iştir bilginin demokratikleşmesi, yaygınlaşması, daha kolay anlaşılır olması. Hayata geçirilen, bugünle ilişkilendirilen, yaşayan ve soluk alıp veren bir tasavvuf öğretisi kapılar açabilir kilitli yüreklerde. Bu sadece bir adımdır. İsteyen o adımdan sonra alır başını gider, mesafeler kat eder. Belki de hepimizden âlâ yerlere ulaşır. O da güzel. Ama son tahlilde herkes bu denizden, bu sonsuz ilimden kendi kabı kadar su çeker. Bir Şeb-i Arus daha geldi geçti. Yâd ettik ve ediyoruz Gönüller Sultanı’nı...

Medya Haberleri

Yapay zeka ile Müslüm Gürses albümü
Hataylı Minik Yetenek Ahmet Kazar, Haluk Levent ile Aynı Sahneyi Paylaşmak İstiyor
Okan Yalabık’ın Gençlik Hali Görenleri Şaşırttı!
Ankaralı Turgut’tan kötü haber geldi
Akasya Durağı’nın Dilek'i yıllar sonra ortaya çıktı