Cenazelerini gömdükleri için şükrediyorlardı
17 Ağustos depreminin üzerinden geçen 8 yılda yakınlarını kaybedenlerin bile, bir çok şeyi unuttukları söylendi. Konunun Konya’da 17 Ağustos’larda bile gündem olmamasını çok görmemek lazım…
Gece 3.02’de depremle uyanan ve kıyameti iliklerinde hissettiğini söyleyen Konya Milletvekilimiz Prof. Sami Güçlü’yü dinliyoruz TYB’de Cumartesi günü: O gece bir gürültüyle gözlerimi açtım. Deprem olduğunu anladım ama ‘45 saniye’ geçmiyordu bir türlü. Kelime şehadet getirmek aklıma gelmiyordu. İki kez Allah diyebildiğimi hatırlıyorum. Eşim, ne zaman bitecek, diye soruyordu? Kaldığımız bina yıkılmadığı için kendimizi dışarıya atmıştık. Zaaflarımızı yitirmiştik ve eşe dosta “biz iyiyiz” diye haber vermek 12 saat sonra aklımıza gelmişti. Adapazarı en çok binanın yıkıldığı şehirdi. Sabah olduğunda tam bir keşmekeşlik vardı. Altyapı çökmüştü ve çaresizlik her şeyi tabi hale getirmişti. İdareciler kabiliyetlerini yitirmiş, kriz masasındakiler, krizi yönetemez olmuştu. Herkes umutsuzca bekliyordu.
Deprem sonrasını resmeden bir tablo çizdi Güçlü… Serdivan Belediye Başkanı’nın ağzından aktardıkları ise gözyaşlarımızı tutmaya zorlamıştı: “Bu depremde kimsesizler öldü. Kimsesi olanlar, enkazdan ilk anda kurtarıldılar, ama yoksullara, yalnızlara ulaşmak kimsenin aklına gelmedi, onlar yapayalnız ölüp gittiler…”
Yoksullar, yalnızlar da birer Ebuzer miydi? Hz. Resul “Ebu Zer, o yalnız gezer, yalnız ölür, yalnız haşrolur” derken yoksullar için mi demişti yoksa…
Dengeleri kaybolan insanların portrelerini çizmeye devam ediyordu Sami bey: “Ahşap bir evde komşumuz yaşıyordu. Evi yıkılmış. Bize ilk söylediği şey ‘Allah’a şükür cenazelerimi çıkardım ve gömdüm’ oldu. Refleksler, hisler kaybolmuştu. İnsanlar cenazelerini gömdüğü için hamd ediyordu. Salih amel sahibi bir adam, askerden yeni gelmiş oğlunu enkazdan çıkarırken de defnederken de metin görünüyordu...”
Kahramanlık hikayelerine yardım seferberlikleri karıştı. Rotaryenlerin yardımlarını, yardım çadırına flamalarını asarak dağıtmak zorunda kalan çaresizlerden söz edildi… Deprem sabahı yardım konvoyunu ulaştırmayı başaran Melih Gökçek’ten… Konya ve Kayseri STK’larının hafızalardan silinmeyecek yardım organizasyonlarından…
Sami Güçlü’den sonra Fahri Tuna’yı dinledik. Eski Adapazarı’na depremin yıktığı Adapazarı’nın kalbine artık 2 buçuk kattan fazlası için ruhsat verilmiyormuş.
Tuna’yı dinlerken oradaki herkesin “Konya’nın da yapılaşmasında kendine çeki düzen vermesi için bir deprem mi yaşaması gerekiyor?” diye sorduğundan şüphem yoktu... Konya olarak depremden ders almadığımızı İnşaat Mühendisi Bestami İnan bey de söyledi. Konya belediyelerinin Zümrüt’ten sonra kendilerine çek düzen verdiğini ancak iskan ruhsatında vatandaşı sıkıntıya sokan bazı uygulamalarla işi abarttıklarını hatırlattı İnan…
Konya’da tarihi doku ‘yeniden canlanırken’, bir taraftan da 16, 26, 36 kat çıkma yarışları yapılıyordu. Ama en önemlisi hayat devam ediyordu…
***
Emredersiniz Komutanım!
Askerlik hatıraları anlat anlat bitmez. 2000 yılında Erzincan’da vatani görevini yapan iki kısa dönem askerin komutanıyla aralarında geçen diyalogtur. İlginçtir komutan da kendilerinden yaşça küçük Orman Mühendisi bir asteğmendir.
“-Lan?”
“-Emredersiniz komutanım!”
“-Sen niye okumuyorsun istiklal marşımızı?”
“-Komutanım, rezonans oldu o yüzden.”
“-Hı?”
“-Rezonans komutanım.”
***
“-Hakkı Biçer!”
“-Emredersiniz komutanım!”
“-Sen niye okumuyorsun 10.Yıl Marşımızı?”
“-Bilmiyorum komutanım!”
“-Ne biçim üniversite mezunusun lan!”
“-Okulda öğretmediler komutanım!”
“-Neyi öğrettiler lan, marş öğretmediler de?”
“-Teoloji öğrettiler komutanım?
“-Hı?!... Ayrıl kenara çabuk ezberle!”
“-Emredersiniz komutanım!”