Sıralaması değişse de toplumumuzun büyük kesimi İsrail, ABD, İngiltere, Almanya, Rusya gibi ülkeleri düşman olarak görür. Doğrudur, bu ülkeler bizim düşmanımızdır.
Ama çoğunun bilmediği, çoğunun ise atladığı değişmez bir gerçek, esas düşmanın aynaya bakınca gördüğümüz kişi olduğudur. Evet, istesek te istemesek te kendimize en büyük kötülüğü yapan biziz. Başımıza belaları çağıran biziz. Düşmanın üzerimize gelmesindeki en büyük faktör biziz. Amellerimizle adeta mıknatıs gibiyiz. Durmadan çekiyoruz. Öyle bir çekim gücümüz var ki, cehennemi bile kendimize çeken, içinden yer ayırtmamızı sağlayan yine kendimiziz. Allah kimseye zulmetmez, kimseyi haksız yere cehenneme atmaz.
Şimdi bazılarınız dedi: “Kardeşim ABD’nin düşmanlığıyla, cehenneme gitmeyi nasıl bağladın” diye. Açıklayayım:
“Muhammed’in (s.a.v.) nefsi elinde olan (Allah)'a yemin ederim ki, (sizden birini) bir kamışın yaralaması, bir damar seğirmesi, bir ayak sürçmesi, mutlaka işlenilen bir günah yüzündendir. Allah’ın onlardan bağışladığı ise daha çoktur.” (Kenzu’l-Ummal)
Okudunuz mu? Bir dal parçasının bizi yaralaması bile bizim günahlarımız sebebiyleymiş.
“Bir millet, Allah ve Rasûlü ile yaptıkları ahdi bozar (verdikleri sözü tutmazlarsa); Allah kendilerinden olmayan düşmanı onlara musallat eder de, düşman onların elinde olanların bazısını alır.” (İbn Mace, Kitabu’l Fiten: 22)
Dışarıdan gelen düşmanın sebebi de neymiş? Bizim amellerimiz yani bizmişiz.
Buraya kadar anlaşıldı herhalde. Hadis inkarcıları merak etmesin, onların embesil kafalarının kabul edeceği aynı minvalde ayet te var. Şimdi biz devam edelim.
Bize en büyük düşmanlığı kendimiz yapıyorsak, bundan kurtulmak ta elimizdedir, emin olun kendi elimizdedir. Örneğin, her birimiz sıradan basit bir ilmihali elimize almalıyız artık. Çünkü bu yazıyı okuyan sizin evinizde bile yetişkin bireyler arasında gusül abdesti almayı bilmeyen, kelime-i şehadeti söyleyemeyen veya anlamını bilmeyen, namaz nasıl kılınır haberi olmayan, ne günahtır ne sevaptır hiç farkında olmayan insanlar vardır.
Vakıflar derneklerimiz de harekete geçsin artık. Kardeşim eliyle ayağıyla size gelen insanları kastetmiyorum, onlar zaten talep ediyor. Vatandaş zaten bu işin derdinde ki sana gelmiş. Senin görevin sokağa inmektir. Sokaktaki bel ve sırtı açık gezen o dünyadan habersiz kız var ya işte sen ona öğretmelisin ilmihali.
Hadis-ayet yarışması düzenleyerek bu iş olmaz. O yarışmaya da bu dertte olan insanlar katılır. O beli sırtı açık kız “dur bi hadis yarışmasına gireyim, hadis ezberleyeyim de ütü masası kazanayım” demez. Onun gideceği yer Yaparsın Aşkım gibi organizasyonlardır.
İşte enerjimizi sevk ve kanalize etmemiz gereken yer burasıdır, sokaktır, sana gelmeyen o büyük çoğunluktur. Kur’an kurslarının bile ilgisizlikten birbirinden talebe çaldığı bir dönemde, bu işi samimi bir şekilde dert edinmiş insanlara ihtiyacımız vardır.
Cemaati, vakıfı, derneğiyle 80-90 yılda ürettiğimiz toplum; dışarıdaki toplumdur. Açık-çıplak ve dar giyinen, gözü dönmüş, menfaatçi, parayı ilah edinmiş, Allah’tan uzaklaşan bir toplum.
Geçenlerde hiç tasvip edilmeyecek kadar açık giyinmiş genç bir kızla giyiminin günah olduğunu anlatmak için konuştuğumda “ben 4 yıl Kur’an kursunda yatılı kaldım” dedi laf arasında. Yalan söylediğini zannetmiyorum. 4 yıl aslında az bir süre değil. Bu kızın giyim kuşamı üzerinden o Kur’an kursuna saldırmak ta doğru değil. Ama ortada da görmezden gelinmeyecek kadar aşikar bir gerçek var: Hızla gavurlaşıyoruz.
Allah’ın dinini dert edinmiş insanlara seslenmek istiyorum: Kardeşim bırakın mevcut “islami” yapıları. Meşhur vakıflarımızdan birine Allah rızası için topluma faydalı bir yayının basımını teklif ettim ve hayır cevabını aldım. Aradan zaman geçti bir de baktım ki vakfımızın kapısında arkası açık kocaman bir kamyonet ve içi kendi takvimleriyle dolu.
Kendimiz yapacağız, kendimiz başaracağız, mevcutlar bildiğini yapmaya devam etsin. Biz toplumumuzun hayrı için kendimiz düşünüp, biraraya gelip kollektif çalışarak, samimiyetimizi Allah’a göstererek başaracağız ya da en azından bu yolda olacağız.
Ama önce, dediğim gibi, herkes bir ilmihal ile ailesine dönsün. Şaka değil, yapın bunu. Yoksa kıyamet günü hanımınız ve çocuklarınız yakanıza yapışıp sizden davacı olacak Allah huzurunda.