Enbiya suresi 44'üncü ayette geçen "artık görmüyorlar mı ki biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz" ifadeleri ile anlatılmak istenen nedir?
Kaynak : http://www.internethaber.com/enbiya-suresinin-sirrina-tanik-olun-foto-galerisi-20851-p1.htm#ixzz1juXIpv
131
Enbiya suresi 44'üncü ayette geçen "artık görmüyorlar mı ki biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz" ifadeleri ile anlatılmak istenen nedir?
231
"Doğrusu Biz onları ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi görmüyorlar mı ki, yeryüzünü etrafından eksiltip duruyoruz? O halde üstün gelen onlar mıdır?" (Enbiya 21/44)
331
Bu ayette belirtilen "yeryüzünün etrafının eksilmesi" hususu Ra'd suresinde de ifade buyrulmuştur.
431
Şöyleki: "Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi?" (Ra'd 13/41)
531
Bu âyetin mânası, etraf kelimesine verilecek mânaya göre değişir. Bu kelime ise birçok anlamda kullanılır. "Yerin etrafının eksiltilmesi" olayını müfessirler hakikat ve mecaz olmak üzere iki şekilde yorumlamışlardır
631
1. Müslümanların kuvvet kazanıp kâfirlerin topraklarını elde edip fetihler yapmaları.
731
2. Yerin ileri gelen insanları, âlimleri veya en iyi insanları gittikçe azalmaktadır.
831
3. Fennî yönden tefsir eden bazı zatlar; yağmurların, sellerin, rüzgârların etkisiyle dağların aşınmasını veya kutup bölgelerinin basıklığını düşünmektedirler.
931
4. Toprak aşınması, kapalı denizlere dökülen nehirlerin sürükleyip getirdikleriyle düz ovaların meydana gelmesi; yanardağların harekete geçmesi ve böylece bazı yerlerin silinmesi, kasırga, tayfun ve benzeri afetlerin gelmesiyle bazı köy ve kasabaların yıkılıp silinmesi gibi fizik âleminde meydana gelen olaylar...
1031
5. Yeryüzündeki madenlerin, ürünlerin ve insanların yok edilmeleri...
1131
6. Râzî'ye göre ise, yeryüzünde talihin değişmesidir; yani başarı ve yükselişin çöküşe, hayatın ölüme, gurur ve ihtişamın aşağılanmaya, kemalin acze ve eksikliğe dönmesi, birinin diğeri ile yer değiştirmesidir.(Razi, Tefsir, XIX, 67)
1231
Konumuzla ilgili şu makaleyi de okumanızı tavsiye ederiz. "Bizim arzı (yeri) alıp uçlarından nasıl eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Allah öyle hükmeder ki, onun hükmünü denetleyecek hiçbir merci yoktur. O, hesabı çabuk görür." (Rad, 13/41)
1331
"...Fakat, Bizim (ilim, irade ve kudretimizle) yerde tasarrufta bulunup, onu etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı?" (Enbiya, 21/44)
1431
Bu âyetlerde geçen 'yerin eksiltilmesi' ifadesiyle; erozyon (bozunma, aşınma, taşınma), volkanlar yardımıyla lâvların dışarı atılması, atmosferin dış tabakasından oksijen ve diğer gazların uzaya yayılarak Dünya'nın dış katmanlarından madde kaybına uğraması, buzulların eriyerek okyanusların yükselmesi neticesinde karaların yüz ölçümünün azalmasının işaret edilebileceği belirtilmiştir. Burada şu soru sorulabilir: Bir küre olan arzın etrafı neresidir ve bu 'etraf' nasıl eksiltilmektedir?
1531
Yerkabuğu on iki tektonik levhadan müteşekkildir. İlk defa Alman meteorolog Alfred Wegener 1912'de "Kıtaların sürüklenmesi" hipotezini ileri sürmüştür. 1960'larda ise "Levha tektoniği teorisi" geliştirilmiştir.
1631
Bu teoriye göre, yerkabuğu levha (plâka) denen çok büyük parçalar hâlindedir. Bazıları okyanus, bazıları kıta levhası olan bu parçalar, manto üzerinde yüzer hâlde bulunduğundan derinlerden gelen ısı akımları sebebiyle birbirlerine yaklaşıp uzaklaşmaktadır. Yaklaşık 225.000.000 yıl önce kıtalar tek bir plâka (Pangea) hâlindeydi.
1731
Yeryüzünün geri kalan kısmı, Büyük Tetis Okyanusu'ydu. Kıtaların arasındaki boşluklara suların dolmasıyla okyanus ve denizler meydana geldi. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtanın birincisinden Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan; ikincisinden ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya'nın Hindistan dışındaki kısımları oluşturuldu.
1831
Son safhada yerkabuğu tekrar kırılıp yarılarak on iki büyük levhaya ayrıldı. Kur'ân-ı Kerîm'deki "Dönüşlü olan göğe andolsun. Yarılan yere de." (Tarık, 86/11–12) mealindeki âyetlerde buna da bir işaret olduğu söylenebilir. Ayrıca "Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır..." (Rad, 13/4) mealindeki âyet de arzın tek bir kara parçasından oluşmadığına işaret buyurmaktadır.
1931
Yerbilimciler tarafından XX. yüzyılda yeni keşfedilen bu yarılma (bölünme) ve yayılma hâdisesi Kur'ân-ı Kerîm'de birçok yerde defalarca zikredilmektedir:
2031
"O, yeri yayıp döşeyen..." (Rad,13/3) "Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık... " (Hicr, 15/19)
2131
"Onu (yeryüzünü) da biz döşedik; gerçekten ne de güzel döşedik." (Zâriyât, 51/48) "Bunun ardından yeri (iskâna hazır hâle getirmek için) yumurta biçiminde yaydı." (Nâziât, 79/30)
2231
"Yeryüzü nasıl yayılıp hayata elverişli kılınmış?" (Gàşiye, 88/20) "Yemin olsun... yere ve onu yayıp döşeyene." (Şems, 91/6)
2331
Sürüklenerek hareket eden on iki plâka arasında üç çeşit sınırın var olduğu belirtilir. Bunlardan birincisi, ayrılan sınırlardır. Burada magma yükselerek plâkaların iki parçası arasından yeni bir okyanus kabuğu oluşturulur. İkincisi, çarpışan sınırlardır (dalma-batma bölgesi). Burada da plâkalar birbirine zıt hareket eder ve biri diğerinin altına dalar.
2431
Üçüncüsü ise, doğrultu atımlı sınırlardır. Burada ise, iki plâka sınırı birbirine sürtünerek hareket eder ve bu hareket, sınırları aşındırarak öğütür. Şekil 2'deki siyah çizgiler, 12 plâkayı birbirinden ayıran sınırları göstermektedir. Bu plâkalar, kendilerini ayıran sınırlar boyunca, manto katmanı üzerinde yüzen bağımsız kıtalardır. Bu durumda âyette geçen arzın etrafı (çevresinin) kelimesinin, bu plâkaları birbirinden ayıran sınır çizgilerine de işaret ettiği söylenebilir.
2531
Plâkalar arasındaki çarpışan sınırlar veya dalma-batma olarak tanımlanan bölgelerde litosfer, eğilerek astenosferin içerisine dalmaktadır. Litosferin (yer kabuğu) eğilerek okyanus çukurlarındaki yarıklardan içeri dalmasına, Kur'ân-ı Kerîm'de mealen;
2631
"Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Hz. Davud) Allah'ı tesbih ederlerdi." (Sad, 38/18) ve
2731
"... yer yarılacak ve dağlar yıkılıp yerlere geçecekti." (Meryem, 19/90) şeklinde işaret edilmektedir.
2831
Dalan plâka uçlarının manto içerisinde 670 km'ye kadar ilerledikleri tespit edilmiştir. Bunlar, yerkabuğunda en çok deprem, çarpışan ve dalan plakaların olduğu kesimlerde meydana gelmektedir. Yer üzerindeki depremlerin % 95'i ve volkanizmanın % 90'dan fazlası plâkalar arasındaki okyanus ortası bu sırtlarda meydana gelmektedir. Plâkalar arasındaki okyanus ortası sırtların uzunluğu 64.000 km'dir ve bu ancak XX. yüzyılın ikinci yarısında tespit edilebilmiştir.
2931
Hindistan levhasının kuzeydeki Avrasya levhasına bindirdiği sınırda, derinlerdeki eski okyanus levhası her yıl ortalama 3,7–5,4 cm. hızla mantoya dalarak parçalanmakta ve erimektedir. Yine Nazca plâkasının Güney Amerika plâkası ile çarpışarak altına daldığı yaklaşık 20.000 km. uzunluğundaki dalma-batma bölgesinde her yıl ortalama 9,2 cm. ile 11,1 cm. arasındaki okyanus levhasının ucu mantoya dalarak parçalanmakta ve eriyerek dağılmaktadır.
3031
Yerkabuğundaki dalma-batma bölgeleri, 1.500 kilometrelik kesit güzergâhları boyunca, Arason & Van der Hilst (2001) tarafından P-dalgası tomografisi ile 1.500 km. derinliğe kadar ölçülmüştür. Bu kesitlerdeki mavi kısım, dalan okyanus kabuğunun manto içerisindeki yayılma hâlini, yaklaşık 660 km. derinlikten sonra parçalanıp eriyerek dağıldığını göstermektedir. Bu durum, arzın çevresinden eksiltildiğine önemli bir işaret kabul edilebilir.
3131
Kaynak: Doç. Dr. Halil Murad, Sızıntı Dergisi, Sayı: 384