ANTALYA (AA) - Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sevim Güllü, tiroit nodüllerinin yüzde 90-95'inin iyi huylu olduğunu belirterek, "Çok az kısmı, yüzde 5-10'u kanser olabilir. Çok büyümediği ve yemek borusuna baskı yapmadığı sürece kolay kolay ameliyata karar verilmemesi gerektiğini özellikle vurgulamak isterim." dedi.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından düzenlenen, 39. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi Antalya'nın Belek turizm bölgesinde bulunan bir otelde yapıldı.
Kongre çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Sevim Güllü, "Tiroit nodülleri, tiroit kanseri olabilir" diye zaman zaman hastaların yanlış ve beceriksiz ameliyatlarla cerrahiye yönlendirilmesinin Türkiye'de önemli bir sorun olduğunu söyledi.
Güllü, "Tiroit bezi olmayan bir insan ömür boyu ilaç kullanmak zorundadır. Belki de gereksiz bir ameliyatla ömür boyu devam edecek bir hastalığa maruz bırakılmış olur. Tiroit nodüllerinin yüzde 90-95'i iyi huyludur. Çok az kısmı, yüzde 5-10'u kanser olabilir. İyi bir değerlendirme ile kanser olmayan hastalar nodülleri ile birlikte hayatını normal bir şekilde tamamlayacak ve bir problem yaşamayacaktır. Çok büyümediği ve yemek borusuna baskı yapmadığı sürece kolay kolay ameliyata karar verilmemesi gerektiğini özellikle vurgulamak isterim." dedi.
Kanser teşhisinde biyopsinin önemine işaret eden Güllü, uygun tetkiklerle yapılan biyopsinin, nodülün iyi ya da kötü olduğunu net bir şekilde gösterdiğini vurguladı.
Türkiye'de hekimleri en çok zorlayan tiroidin "Haşimato tiroidi" olduğunu belirten Güllü, "Özelliği genellikle tiroit bezinin normal çalıştığı hastalardır. Bir probleme yol açmazlar ama zaman içerisinde tiroit bezi yavaş çalışır hale gelebilir. Özellikle kadınlar arasında daha yaygın görünür." diye konuştu.
- Kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci sırada
Türkiye'de tiroit kanseri sıklığının arttığını, özellikle kadınlarda meme kanserinden sonra en çok görünen kanser türü olduğunu ifade eden Güllü, şöyle konuştu:
"İyotlu tuz kullanımı 1998-1999 yıllarında yasalarla zorunlu hale getirilmiştir. İlk başlarda iyotlu tuzlar raflarda yer alırken, son dönemde iyotsuz tuzların da raflarda biraz daha fazlalık kazandığı, kökenini bilmediğimiz bir çeşit tuzların yer aldığını görüyoruz. İyot eksikliğinin özellikle anne karnında maruz kalan bebeklerde çok ciddi iyot eksikliği olan bölgelerde zeka geriliğine kadar götüren bir durum olduğu tespit edildikten sonra gebelik döneminde iyot alımının üzerinde durulmaya başlandı. İyot alımına bakıldığında çocuklarda guatr sıklığı azalmakta. Bunun için kaynağı, nasıl üretildiği belli olmayan ortalıkta satılan bir takım tuzlar var. Biz özellikle iyodun kaynağı belli olan denetlenmiş olan iyotlu rafine tuzların kullanılmasını öneriyoruz. İstanbul, Ankara gibi metropol şehirlerde gebelerin yüzde 90'ında iyot eksikliği var. Daha sağlıklı, daha zeki bir nesil elde edebilmek, beyin gelişimi açısında iyot son derece önemli. Özellikle çocuklarda çocukluk yaşlarından itibaren iyotlu tuz kullanılsın ki guatr olmasın. Anne kullanacak ki çocuk zeki olsun. Özellikle değişik tuzlardan biz çok muzdaribiz. Özellikle denetimli iyotlu tuz kullanılmasını, bazı özel hastalık dışında kimsede tuz kısıtlaması yapmıyoruz. Herkes iyotlu tuz tüketsin diyoruz."
- 20 yaş üzerindeki her 7 kişiden 1 tanesi diyabetli
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli de 2010 yılında 25 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmada, Türkiye'de 20 yaş ve üzerinde her 7 kişiden birinin diyabetli olduğunun tespit edildiğini bildirdi.
Diyabetli kişilerin yaklaşık yarısının diyabetli olduklarından haberlerinin bulunmadığını ifade eden Deyneli, "En kaygı verici, diyabeti siz fark etmez ve etkin şekilde tedavi etmezseniz ilerleyen dönemde diyabete bağlı problemlerle diyabetin farkına varıldığında bunları geri döndürmek için epey zaman kaybedilmiş olur." diye konuştu.
Diyabetin başlangıç yaşının ortalama 50'den 45'e düştüğüne işaret eden Deyneli, "Toplumumuzun yarısı yeterli hareket etmiyor. Masa başında zaman geçiriyor. Ülkemizde her 3 kişiden biri şişman. Bu artış böyle devam ederse çok daha fazla kişi diyabetle daha erken dönemde yüz yüze gelecek. Diyabet açısından bakıldığında kilo fazlalığı olanlar beraberinde hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği olanlar, hareketsiz bir yaşam sürenler, ailesinde diyabetli olanlarda diyabet çok sık görülür." değerlendirmesinde bulundu.
Hamilelik şekerine de değinen Deyneli, hamilelerin 24 ve 28'inci haftalarda riskli anne adaylarının mutlaka taramadan geçirilmesi gerektiğini bildirdi. Hamilelere şeker yüklemesi tartışmasıyla ilgili de görüşlerini açıklayan Deyneli, "Hamilelik şekeri ile ilgili yükleme çok şeker yükleyerek yapılan bir işlem değil. Biz 50 gram ile taramayı yapıyoruz. Bu nedir? 8-10 kaşık pilav yediğinizde yenilen miktar kadar karbonhidrat içeriyor. Bu kadarlık şeker tüketiminin ne anneye ne de bebeğe bir zararı yok. Çünkü elimizde kanıtı var." dedi.
- Obezite
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Yetkin de obezitenin insan ömrünü kısaltan bir hastalık olduğunu kaydetti.
Yetkin, obez bayanlarda meme ve üreme sistemi, kalın bağırsak, karaciğer kanseri, obez erkeklerde ise prostat gibi kanserlerin daha fazla görüldüğüne dikkati çekti.
Obezitede bir süreç sonrasında gelinen son aşamanın obezite cerrahisi olduğunu söyleyen Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Saygılı da "Vücut kitle endeksi 40'ın üzerinde olan obezlerde başka çare bulunamadıysa cerrahi için uygun kişilerdir. Bunun yanında vücut kitle endeksi 35 olup üst sınırlarda olan ve diyabet, hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği gibi hastalıkları olan ve kontrol edilemeyen bireylerde de cerrahi uygulama söz konusu olabilir." açıklamasında bulundu.
AA