ANKARA (AA) - YEŞİM SERT KARAASLAN - Yurt dışında yapılan bilimsel araştırmayla endüstrileşmeyle bağırsak mikroplarındaki çeşitliliğin azaldığı ve bu durumun hastalık riskini artırdığı ortaya konuldu. Araştırmada, henüz modern yaşamın ulaşmadığı Güney Amerika yerlilerinde bağırsak mikrop çeşitliliğinin Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayanlara göre 2 kat daha fazla olduğu belirlendi.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Avrupa Endokrinoloji Derneği Yöneticisi Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "mikrobiyota"nın insan vücudunda bulunan mikroplar olarak tanımlandığını söyledi.
Tüm dünyada hızla artış gösteren diyabet ile obezitenin salgın hastalık haline gelmeye başladığını ve ciddi bir halk sorunu olduğunu vurgulayan Yıldız, sadece bu iki hastalığın dünyada yıllık maliyetinin 3,3 trilyon dolara ulaştığını bildirdi. Yıldız, obezite, diyabet, astım, bağırsak hastalığı ve otizmin de bulunduğu metabolik, bağışıklık sistemi ve bilişsel hastalıkların gelişiminde bağırsak mikroplarındaki değişikliklerin etken olabileceğini dile getirdi.
Prof. Dr. Yıldız, bilim insanlarının obezite ve diyabetin nedenlerine ilişkin çok sayıda araştırma yaptığını anlatarak son yıllarda mikrobiyotanın da bu tür metabolik hastalıklar üzerinde etkili olup olmadığının incelendiğini aktardı.
Bu konuda yapılan önemli çalışmalar içinde bağırsaklardaki bakterilerle beyin ve vücuttaki diğer organların ilişkisi üzerine yoğunlaşmaya başlandığını belirten Yıldız, şu bilgileri paylaştı:
"Son yıllardaki çalışmalar, bağırsaklarımızdaki mikrop miktarının ve çeşitliliğinin, ne kadar yemek yediğimizi, yediğimiz yemekten ne kadar enerjinin vücut tarafından kullanılacağını, ne kadar kilo alacağımızı ya da diyabet riskimizi etkileyebileceğine işaret ediyor. Bağırsaklarımızda bulunan 100 trilyondan fazla sayıda, 2 kilograma ulaşan ağırlıkta ve genlerimizin yüzde 38'ini bizimle paylaşan mikropların çeşitliliği ya da fonksiyonundaki değişiklikler metabolik hastalık gelişimi ile ilişkili olabilir. Aralarında bakteri, virüs ve mantarların yer aldığı bu mikroplar, beslenme, bağışıklık, hormonlar ve bağırsak geçirgenliğinden beynimizdeki kimyasal maddelerinin iletişimine kadar pek çok sistemi etkiliyor. Bu mikroplar, erken yaşam döneminde anneden çocuğa geçmek suretiyle nesilden nesle aktarılıyor. Hayvan çalışmaları erken bebeklik döneminde oluşan mikrop çeşitliliğinin erişkin dönemde metabolik, bağışıklık ve sinir sistemi hastalıklarının gelişiminde belirleyici olduğunu gösteriyor."
- "Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınılmalı"
Prof. Dr. Yıldız, bağırsak mikroplarına ilişkin yeni bir çalışmanın sonuçlarının dünyanın en saygın bilimsel dergilerinden Science'da yayımlanan makaleyle dünyaya duyurulduğunu ifade ederek "Araştırmada, endüstrileşmeyle birlikte bağırsak mikroplarındaki çeşitliliğin azaldığı ve bu durumun hastalık riskini artırdığı ortaya kondu." dedi.
Bağırsak mikroplarındaki çeşitliliğin endüstrileşme oranına göre ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğine dikkati çeken Yıldız, şöyle devam etti:
"Araştırma, henüz modern yaşamın ulaşmadığı Güney Amerika yerlilerinde bağırsak mikrop çeşitliliğinin Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayanlara göre 2 kat daha fazla çıktığını gösterdi. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının şehirlerde yaşadığı göze alındığında bağırsak mikrop çeşitliliğinde azalma insanlık için iklim değişimi ve küresel ısınmaya benzer düzeyde tehlikeli görülüyor."
Vücuttaki yararlı bakterilerin yok olmaması için gerekmedikçe ve hekim tarafından reçete edilmedikçe antibiyotik kullanımından kaçınılması gerektiğine işaret eden Yıldız, antibiyotiklerin enfeksiyonu tedavi ederken diğer yandan da yararlı mikropların ölmesine neden olduğunu vurguladı. Yıldız, şunları kaydetti:
"Vücudumuzdaki yararlı mikropların kaybolmasını önlemek için özellikle gebelerde ve erken çocukluk döneminde antibiyotik kullanımının mümkün olduğunca kısıtlanması, tıbbi gereklilikler dışında normal doğumun tercih edilmesi, anne sütü ile beslenme, günlük yaşamda antibakteriyel içeren bakım ürünlerin kullanılmaması, tek tip beslenmeden kaçınılarak mikrop çeşitliliğini artıran, işlenmemiş, çeşitli ve doğal gıdaların, meyve ve sebzelerin tüketilmesi gerekiyor."