Eğer Erbakan AKP'li olsaydı
- Yılların tecrübesi ve Türkiye'yi okuma yeteneğiyle bu kadar sert bir üslup tutturmaz, daha dengeci gitmeye çalışırdı. Geçmişin hatalarından ders alınırdı...
- Asker siyasetteki yerini korurdu, büyük ihtimalle generaller içeri atılmaz ve kozmik odası basılmazdı...
- Türk ordusuna 'Peygamber ocağı' yaklaşımı geçerli olmaya devam ederdi, kendi topraklarında savaşan bir orduya bir de iç savaş açılmazdı...
- Türkiye'nin adlarına artık 'yüzde 42' denen nitelikli bir kesimi olduğu, bu isimleri görmezden gelerek siyaset yapmanın zorluğu kabul edilirdi...
- Hiçbir zaman faaliyete geçmeyecek tesis, fabrika açılışları, sadece tabeladan oluşan 'temel atma törenleri' aynen devam ederdi...
- Fatih Erbakan yüzünden AKP'lilerin bir kısmı rahatsızlıklarını dile getirmeye başlar, bu konuda sık sık tartışma çıkardı...
- Diğer 'Hoca' Türkiye'yi yönetme konusunda Erbakan devredeyken bu kadar hevesli olmazdı, Cemaat'e daha mesafeli yaklaşılırdı...
- Gianni öldükten sonra markayı devralan Donatella Versace'nin çizgisi kabul görmez, bir başka yabancı marka arayışına girildi...
- Milli Gazete muhalif yayın yapmazdı...
- Her şeyi yabancılara satalım, limanları bile özelleştirelim, Türkiye'de hiç yerli sermaye kalmasın dalgası biraz sekteye uğrardı. 'Köprüyü bile satarım' çizgisi Erbakan'dan veto yerdi. Sermayeyle, özellikle de yabancı sermayeyle bu kadar içli dışlı olunmazdı...
- Bütün resmi bayramlarda tek resepsiyon düzenlenirdi...
- Siyasetin dili bu kadar sertleşmez, nerede frene basılacağı bilinirdi. AKP'nin pek çok kritik kararlar esnasında ihtiyaç duyduğu 'ağabey' boşluğu doldurulurdu...
- Siyasette çoktandır kaybettiğimiz espri, mizah yerine gelirdi. Erbakan bazı komik açıklamalar yapardı, bunlara gülünürdü ve bunlar önemli sözler olarak değil 'komik açıklamalar' olarak değerlendirilirdi...
- Metin Akpınar hala kendisine mizah malzemesi bulurdu...
- 'Yandaş medya' olmazdı, yandaş medyanın önceliği olmazdı. Uçaklara alınacak gazeteciler daha dengeli seçilirdi, medya Başbakan'ın sevdikleri ve sevmedikleri olarak ikiye ayrılmazdı...
- Köşe yazarları 'İşsiz kalır mıyım' korkusuyla yaşamazdı. Erbakan, bazı insanların kendisini sevip bazılarının da hiçbir zaman sevmeyeceği gerçeğiyle barışık olunması gerektiğini öğretirdi...
- Siyasette bilgelik olurdu; böylece akıl tutulmasıyla rasyonalite arasındaki çizgi de netleşirdi...
- AKP hükümeti hiçbir zaman CHP'li Muharrem İnce'nin 'Amerika'dan korktuğunuz kadar Allah'tan korkun' çıkışına muhatap olmazdı...
Poşet radikali
Gazetenin ilk çıktığı günlerdeki kısa süreli bir promosyon olduğunu zannediyordum; üzerinden aylar geçti ama hala D&R'larda alışveriş yaptığınızda torbanıza bir Radikal sıkıştırıyorlar. Gazetenin tirajı yerlerde sürününce, hiçbir albenisi olmayınca Cemaat yöntemlerine başvurulmuş belli ki: E, insan geldiği yeri kolay kolay unutamıyor ki.
Demek ki satacak gazete yapamıyorsan gazeteyi bedava dağıtacaksın.
Bunun adı da Genel Yayın Yönetmenliği olacak, biz de sana saygı duyacağız öyle mi?
Hadi bu gazetenin künyesi...
Ya sürekli Türkiye'yi çözdüğünü iddia eden, Türkiye'ye akıl veren, medyayı yeniden şekillendirmek isteyen köşe yazarları... Onların yazdığı gazeteyi neden kimse okumuyor da 'poşet içinde' veriliyor?
O kadar dezenformasyona ancak poşet yakışır zaten.
Oray Eğin - Akşam