Rivayetlere göre 1453 yılında İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilirken, Hıristiyan papazlar Ayasofya’da toplanmış, melekler dişi midir yoksa erkek midir? Tartışması yapıyorlarmış. Belki bazı okurlarımız ele aldığımız bu konuyu içinde bulunduğumuz şartlar bakımından yadırgayabilirler. Ama olsun, Memleket gazetemizin başka yazarları onların beklentilerine cevap vermektedirler. Neden böyle bir konuya değiniyoruz? Geçen bir televizyonda ekran vaizlerimizden birisi erkeklerin sünnet olması dini değil, sıradan bir gelenektir, demiş. Bu görüş üzerine bazı duyarlı okurlarımızdan aldığım e-maillerde bu konuda kendilerini aydınlatmamız istenmektedir. Bunun üzerine “Hıtan” konusunu ele aldık.
Sünnet uygulaması Samî dinlerden önce de birçok kültürde uygulanan kadim bir gelenektir. Hz. İbrahim ile dini bir geleneğe (şeair) dönüşen sünnet uygulaması Hz. İsa’ya kadar devam etmiştir. İlk Hıristiyanlarda da uygulanan sünnet Pavlus ile birlikte farklı bir anlam yüklenerek yasaklanmıştır. Yasaklanmasının asıl nedenlerinden biri, Hristiyanlığın Yahudilikten ayrı bir din ve uygulama olduğunu ispat etme çabasıdır.
Kur'ân-ı Kerim’de erkeklerin ‘sünnet/hıtan’ettirilmesi ile ilgili doğrudan bir âyet-i kerime bulunmamaktadır. Ancak Hz. İbn Abbas, Hz. İbrahim’in bazı emirlerle imtihan edildiğini ve onları yerine getirince insanlara lider yapıldığını bildiren ayette (Bakara, 2/124) işaret edilen hususların içinde sünnetin de olduğunu belirtmiştir. (Taberi, Camiu’l-Beyan, II, 7)
Erkeklerin ‘sünnet/hıtan’ettirilmesi ile ilgili emir ve tavsiyeler hadisi şeriflerde etraflıca yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şunlardır:
1. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak” (Buhârî, Libâs, 63, 64, İsti'zân 51; Müslim, Tahâret, 39; Muvatta, Sıfatu'nNebiyy 3; Tirmizî, Edeb, 14; EbüDâvud, Tereccül, 16; Nesâî, Tahâret, 10,11).
2. Diğer bir hadislerinde ise Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Dört şey var ki, bunlar peygamberlerin sünnetlerindendir. Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek" (Tirmizî, Nikah,1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 421).
3. İnsanlık tarihinde ilk sünnet olma işleminin, Hz. İbrahim (a.s.)'den kalma bir sünnet olduğu rivayet edilmektedir. (Buhâri, Enbiyâ, 8; Müslim, Fedâil, 151). Sünnet olmak ondan sonra bütün peygamberlerde ve onlara uyanlarda devam ettiği gibi Hz. Peygamber ve ona uyanlarda da devam etmektedir.
4. Usaym b. Kelib’in babasından, onun da dedesinden naklettiği rivâyete göre, dedesi demiş ki: "Peygamberimiz (s.a.v)'e geldim ve İslamiyeti kabul ettim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurdular: “Kendinden küfrün kıllarını at ve sünnet ol" (Ebu Davud, Taharet, 356).
5. Konuyla ilgili olarak yapılan rivayetlere göre, 10-17 kadar bir Peygamber sünnetli olarak dünyaya gelmişlerdir. İmam Suyuti bunları bir şiirinde şöyle ifade etmektedir: Adem, Şit, Nuh, Sam, İdris, Musa, Salih, Lut, Yusuf, Şuayb, Yunus, Süleyman, Yahya ve Hz. İsa (a.s)'dır. Şiirin sonu "Hatem"le biter ki maksat Hz. Peygamberdir. Hz. Peygamber'in sünnetli doğduğuna işaret etmiştir.(bk. İbn Haldun, Mukaddime, İstanbul 1970, II, s. 400; Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, İstanbul 1972, I, 59). Hz. Peygamber’in sünnetli doğduğu yaygın şekilde kaydedilmekle birlikte yedi günlük iken dedesi Abdülmuttalib tarafından sünnet ettirildiğine dair rivayetin daha kuvvetli olduğu belirtilmiştir. (İbnKayyim el-Cevziyye, Tuhfetu’l-Mevdudbiahkami’l-mevlud, s. 140-144)
8. “Kuşkusuz ilk misafir edinen, ilk defa don giyen ve ilk kez sünnet olan Hz. İbrahim'dir” (Muvatta, Sıfatu'n-Nebî', 4).
Yukarıda verilen hadislere istinaden İslam âlimleri sünnet/hıtan olmayı ya da çocukları sünnet ettirmeyi İslam’ın ve Müslümanların şiarı/simgesi olarak kabul edilmiştir. Hadisi şeriflerde de açıkça belirtildiği üzere sünnet/hıtan olmanın tarihi Hz. İbrahim (a.s)'a kadar dayanmaktadır. Bu sebeple câhiliye devri Arapları arasında da sünnet olma geleneğinin devam ettiği/ettirildiği bilinmektedir.
Netice olarak Müslümanlar, çocukların sünnet ettirilmesi işlemine o kadar önem verilmişlerdir ki, daha sonraları kendisine ‘sünnet düğünleri’ dediğimiz ziyafet, oyun ve eğlenceler sahabe döneminden günümüze dek süregelmiştir. Osmanlılar da sünnet düğünlerine çok önem verirlerdi. Sür-ı Humayum diye isim verdikleri şehzadelerin sünnet merasimlerinde bazen bir aya kadar süren eğlenceler tertip ederlerdi. Nitekim 1457'de II. Mehmed'in oğulları Bayezid ve Mustafa için yapılan sünnet düğünü bir ay kadar sürmüştür. Bugün de başta dünya Müslümanları olmak üzere milletimiz İslam’ın bir şiarı olan bu köklü sünnet uygulamasını devam ettirmektedir.