Erkek ve Rol

yazar-62

Doğadaki canlılar varlıklarını ve onun işgal ettiği alanı, liderlik ettikleri alanı kokularıyla belirler. Bunu köpeklerde, kedilerde yakından gözlemek mümkündür. Türkiye’de ailelerin dağılmasına neden olan en temel sorun; rollerin alanlarını belirlemek.

Özellikle erkekler anneleriyle eşlerinin alanlarını belirleyemediklerinden “gelin-kaynana” kavgası dediğimiz ailenin huzursuzluğuna, yok olmasına neden olan sorun gündeme gelir.

Kadın-erkek ilişkilerine dair dinlediğim binlerce öykü, şikayet ve mektuplardan edindiğim izlenim annelerin kendi hayatlarına odaklanmak yerine “oğul” hayatı ve parası üstüne odaklanmaları. Hatta bu bazı ailelerde anne ve kardeşlerin zengin oğul üstüne odaklanması ve kapaklanması şeklinde tezahür ediyor. Zengin erkeğin parası bütün ailenin derdi haline geliyor. Erkeğin anne bağımlısı olduğu kadar yağlanma merakı da sömürülüyor. Çünkü yetişkin davranış biçimi gösteremeyen ve çocuk duygusallığı, davranışları ve tepkisi taşıyan erkek yağcılığa, övülmeye, pohpohlanmaya karşı savunmasız. Bunu birçok yönetici erkekte de gözleyebilirsiniz.

Sömürülen davranışlar genellikle yetişkin olamama haline bağlıdır. Korunmaya muhtaç, zavallı pozisyonunun altını devamlı çizen biri de bu erkeklerin çocuk egosunu, kendini beğenmişliğini besler. Bu erkekler hiçbir zaman yetişkin hale gelemedikleri için aile içi sorunlar ve onların yaşadıkları karmaşa bitmez. Örneğin karısını ve dört çocuğunu yıllar önce başka bir kadın için terk eden bir erkek. Çocukların ve ailenin yaşadığı travmayı, yoksulluğu hiç düşünmeden, aramadan sormadan yirmi yıl geçirmiş. Yaşı 70’e dayanırken karısına dönüp ‘evlenelim’ dediğinde çocuklar ve kadın o yaşanmamış ailenin kurulacağı hayaliyle 70’lik çocuğu aileye almanın dayanılmaz acılarını çekmeye devam etti. Hatta evli çocukların huzurunu da bozan bu olayda baba ve koca olamayan erkek sürekli “ben sizin babanızım” vurgusuyla her dediğinin yapılması için zor kullanmaya başladı.

Erkek kendi yer ve sorumluluklarını belirleyemeyince, karşısındakileri de belirsiz tutuyor devamlı. Onun hayatta yeri olmadığından kadınların ve çocukların da yeri yok. Sadece bir işi olması, hatta çok para kazanması bu zavallılığı örtemiyor. Toplum nezdinde örtülmüş olması yeterli sayılıyor. Toplumsal rolde onun işi ile tarif edilmesi, statü ve paranın her şeyi örtme kabiliyeti insan olarak eksiklerini görme becerisini de yok ediyor. O nedenle kamil insan olma gibi bir derdi ve hayali çok kimsenin yok. Her şey bir sahtecilik içinde yaşanıyor ve başkalarına karşı oynanıyor. Yani başkaları ne der diye gizlenen karanlık köşeler, odalar bütün hayatı yok ederken insanların içini çürütüyor. Sonra yanımız yöremiz ruh sağlığı olmayanlarla dolu diye konuşuyoruz. Buna hepimiz katkıda bulunuyoruz. İşin sadece yüzeysel olan tarafına prim vererek, derinliğine hiç ilişki kurmayarak ve bu durumu överek kendimizi de bozuyoruz.

Karısının, annesinin yerini belirlemekten aciz ve hayatı kavgadan ibaret olan sadece erkekler değil. Annesi ve çocuklarının yerini belirleyemeyen kadınlar da çok. Onlar da yetişkin olamayan çocuk kadınlar. Çocuğu doğurduğu anda kocasına ilgisini kaybeden, annesi için kocasını hırpalayan kadınlar da gördüm. Örneğin bir kadın, lise mezunu, küçük memur ve Doğulu. Anne tüm aileyi idare ediyor. Baba çok pasif. Anne bütün çocuklarının çalışmasını ve parayı onlara getirmesini talep ediyor. Kız Batılı bir erkekle evlenince, kültür farkı ve kişilik çatışması başlıyor. Anne her şeye ve özel duruma müdahil. Kız sadece annesinin haklı olduğuna inanmış. Çünkü koca “el”. Kız hamile kaldığında durum düzelir sanan damat ve ailesi işlerin daha sarpa sardığını gördü. Doğum sonrası bebeği, kızını ve evin tüm eşyasını yüklenen kaynana ansızın evi dağıttı. Hatta dış kapıyı sökmeye çalışmışlar başaramamışlar, yoksa kapısız bir evde sürpriz yaşayacakmış damat! Sonrasında mahkeme kararıyla, polisle gösterilmeyen bebeği görme sendromu! Bugün bebek sekiz yaşında ve babasına hiç gösterilmedi. Bir çocuğun babasız büyümesi kişisel nefret ve zavallılıklarla sağlandı. Bunun hesabını kimse vermeyecek. Toplumun yüzde altmışının ruh sağlığı yerinde değil. Aileler dağılıyor. Toplum yetişkin insan eğitemiyor ve üretemiyor. Hepimiz sorumluyuz. Buna izin veriyoruz.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.