Haşim Söylemez
Fransa’da sözde Ermeni soykırımının inkarına hapis ve para cezası öngören yasa teklifi parlamentoda kabul edildi. Sosyalist Parti’nin sunduğu ve parlamentoda 19 red oyuna karşı 106 oyla kabul edilen teklifin yasalaşması için Senato’nun ve cumhurbaşkanının onayı gerekiyor. Yasanın bu iki kademeden herhangi birinde takılıp takılmayacağı henüz belli değil. Ancak tarihçilerin ilgilenmesi gereken bir meselenin siyasilerin arenasında oylanması Türkiye’nin bir hayli canını sıkmış durumda. Ankara bir taraftan oylama sonucunu sert bir dille protesto etti, diğer taraftan Fransa’ya karşı birtakım yaptırımlara gidileceğinin sinyallerini verdi. Dolayısıyla oylama gerek Türkiye-Fransa ilişkilerini, gerekse Türkiye’nin AB serüvenini etkileyeceğe benziyor.
Siyasi anlamda Ermeniler için büyük bir zafer olan bu karar “Ermeni soykırımı” tezine de cila atmış oldu. Tabii Ermenilerin ulusal hedef olarak belirlediği “4T” için de önemli bir adım bu. Ermeni Diasporası’nın “4T” olarak tanımlanan hedefleri şöyle: “Soykırımı tüm dünyaya Tanıtma”, “Türkiye’nin sözde soykırımı Tanıması”, “sözde soykırım kurbanlarının mirasçılarına Tazminat” ve “Türkiye’nin ülkenin doğusundan Ermenistan’a Toprak vermesi.”
Ermeniler kendilerini siyasi manevralarla 4T’ye yaklaştıradursunlar, tarih ve belgeler Ermenilerin soykırıma uğramadığını, aksine Ermenilerin Müslüman halka yönelik ciddi bir katliam gerçekleştirdiklerini ortaya koyuyor.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki kayıtlara göre Ermeniler sadece 1914’ten 1919 tarihine kadar 1 milyondan fazla Müslümanı katletmiş. Bu tarihten sonra da katliamın devam ettiğini ortaya koyan belgeler, 1914’ten önce 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus harbi sırasında Kafkasya’da öldürülen binlerce Ahıska Türkü’nü bu rakamlara dâhil etmiyor. Aynı şekilde Ermeni zulmünden kaçmak isteyen 2 milyona yakın ahalinin yarısının bu göçler sonucunda öldüğü de sözü edilen verilerin içinde değil. Dolayısıyla bütüncül bir rakamla bahsedildiğinde Ermenilerin kendi uydurma ve abartı rakamlarının dahi çok üstünde Müslümanı katletmiş oldukları ortaya çıkıyor.
YABANCI GÖZLEMCİ RAPORLARI VAR
Peki nasıl olmuştu da Ermeniler bu kadar Müslüman halkı katledebilmişti? Bu sorunun cevabını almak için, dönemin resmî kayıtlarına göz atmak yeterli. Tutulan çoğu raporların yabancı gözlemcilerin denetiminde gerçekleştirilmiş olması, bu raporların doğruluğu ve tarafsızlığı açısından önemli bir veri.
Bu raporlara göre Ruslar tarafından silahlandırılan Ermeni çeteleri Aralık 1914’te Van’da organizeli eylemlere başladılar. Bu eylemler telgraf hatlarını kesmek, Osmanlı posta jandarmalarına saldırmak, karakollara baskınlar düzenlemek şeklinde başladı. 1915’e gelindiğinde de bu küçük çaplı eylem ve baskınlar toplu kıyımlara dönüştü. Nisan ayında Ermeniler Van’ın köylerini basarak masum silahsız insanları katledip, kadınların ve çocukların ırzına geçtiler. Tarihî kayıtlar Ruslardan cesaret alan Ermenilerin Van’ın neredeyse bütün kaza ve köylerinde toplu katliamlara giriştiğini gösteriyor.
Ermenilerin Van’da başlattıkları katliam giderek bütün Doğu Anadolu’ya yayıldı. Van başta olmak üzere Elazığ (Mamuretü’l-Aziz), Bitlis, Erzurum, Kars gibi şehirlerin merkez ve civarlarındaki yerleşim yerleri akıl almaz kıyımlara sahne oldu. 1914’te başlayıp 1916 yılına kadar devam eden Ermeni katliamı dalgası binlerce Müslümanın öldürülmesi ile sonuçlandı. Ancak katliam bu tarihlerle sınırlı kalmadı. Ekim 1917’de Rusya’da patlak veren Bolşevik İhtilali ile birlikte Müslüman halka yönelik kıyım yeniden alevlendi. Aralık 1917’de imzalanan Erzincan Mütarekesi ile birlikte Rus askerleri Doğu Anadolu’dan çekilmeye başlamış, meydan Ermeni çetelerine kalmıştı. Aralık 1917 - Mart 1918 döneminde Ermeniler, Erzincan, Bitlis, Van, Bayburt, Kars gibi şehirlerde akla gelmedik cinayetler işlediler. Erzurum’da Ermeni çeteleri kışlaların, okulların ve diğer büyük binaların bodrumlarını, odaları, mutfakları, hamam ve kuyuları balta ile parçalanmış Türk cesetleriyle doldurmuştu.
SOYKIRIM BOYUTLARINDA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre Kongre Caddesi’ndeki Hacı Ahmet Hanı’nda çeşitli şekillerde katledilmiş 1.373 Türk cenazesi olduğu tespit edilmişti. Yine şehir eşrafından Kantarcızade Hacı Mustafa’nın kayıtlara geçen tespitlerine göre sadece Erzurum şehir merkezinde Ermenilerce öldürülen Müslümanların sayısı 13 bin 273’tü. Üstelik bu kayıt ve tespitler yapılırken Alman heyeti de hazır bulunmuştu. Van’da 80 bin Müslümanın kısa bir sürede katledilmesi, aynı şekilde Kars ve Ardahan civarında yine bir yıl gibi çok kısa bir sürede 30 bin Müslümanın öldürülmesi katliamın boyutlarını ortaya koyan diğer veriler. Katliam o derece büyüktü ki Dahiliye Nezareti’ne (İçişleri Bakanlığı) gönderilen raporda, Ermenilerin Kars ve Ardahan’da yaptıkları mezalim ‘soykırım’ olarak değerlendiriliyordu.
Olaylar 1918’de de devam ediyor. 27 Aralık 1918’de 9. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’nın Kars’tan Harbiye Nezareti’ne gönderdiği telgrafta yapılan katliamlar ‘mezalim’ olarak niteleniyor ve bu mezalimin İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine duyurulması isteniyor. Paşa’ya göre insaniyete aykırı olan söz konusu mezalimin ‘bu kış günü devam etmesi’ kabul edilemezdir. 18 Ocak 1919’da Paris’te başlayan Barış Konferansı Osmanlı Hükümeti’ne Yakup Şevki Paşa’nın dile getirdiği Ermeni kıyımına uğrayan Müslümanların durumunu dünya kamuoyuna duyurma fırsatını verdi. Bogos Nubar başkanlığındaki Ermeni heyetinin Ermenilerin taleplerini içeren muhtırayı Paris Barış Konferansı’na sunduğu günlerde Osmanlı Hükümeti de Ermeni meselesi hakkındaki görüşlerini İtilaf Devletleri’nin İstanbul’daki yüksek komiserlerine sundu. Tevfik Paşa hükümetinin hazırlayıp sunduğu bu muhtırada ilk kez Ermenilerin Müslümanlara yönelik katliamları ile ilgili toplu bir rakam veriliyordu. Bu raporda 1914’te başlayıp 1919’a kadar gelinen sürede, yani 5 yılda, Ermenilerin Doğu Anadolu’da 1 milyon’dan fazla Müslümanı öldürdüğü dile getiriliyordu. Başbakanlık Osmanlı Arşivi - Hariciye - Siyasi bölümünde yer alan belgelere göre, komiserliklere sunulan raporda katliam ile ilgili rakam şöyle yer alıyor: “Osmanlı hükümeti şimdi tarafsız şahitlerin şahitliği ve yüksek yetkili Rus memurların hazırladığı raporların neticesini ortaya çıkarmış ve Ermeni çetelerinin, tehcir tedbirleri alınmadan özellikle Çar orduları tarafından doğu şehirlerimizin istilasından sonra bir milyondan fazla Müslümanı şehit ettikleri anlaşılmıştır.”
Tevfik Paşa’nın raporunda sadece şehit Müslümanların sayısı verilmemişti. Raporda Ermeni meselesi diye tanımlanan bu sorunun çözümü için bir öneri de yer alıyordu. Bu öneri, bir İsveçli delegenin başkanlığında eşit miktarda Ermeni ve Türk delegelerden oluşan karma bir komisyonun kurulmasıydı. Bu komisyonun görevi, iskan edilecek olan Ermenilerin miktarı esas olacak şekilde Ermenilere ait olduğu söylenen arazi ile yine onların Türkiye dâhilinde sahip oldukları arazinin boyutlarını tespit etmekti. Bununla yetinmeyen Osmanlı hükümeti, 13 Şubat 1919’da bu kez tehcirin sebeplerini belirlemek amacıyla kurulacak soruşturma komisyonuna tarafsız hukukçuların katılmaları için İsveç, Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine birer nota verdi. Ne yazık ki bu devletler, 6 Mayıs 1919’da Osmanlı Hükümetine verdikleri birer notayla bu öneriyi reddettiler.
OSMANLI’DAN CESUR TEKLİF
Osmanlı Devleti’nin bu cesur çıkışı şüphesiz büyük yankı uyandırdı. Tasvir-i Efkar gazetesinde Ebuzziyazade yazdığı makalede bu önerilerin cesur olduğunu belirterek bir milyondan fazla Müslümanın katledildiğini okuyucularına duyuruyordu.
5 yılda 1 milyondan fazla Müslümanın katledilmesi ne yazık ki Ermeni mezalimini sonlandırmadı. Ermeniler Tevfik Paşa’nın raporundan sonra da katliamlarını sürdürmeye devam ettiler. Mart 1919’da Kars İslam Şûrası Başkanı Cihangiroğlu İbrahim Bey’in İngiltere Kralı George’a yazdığı mektup adeta bir feryadı içeriyordu. İbrahim Bey’in mektubunda Ermenilerin Kars ve civarında binden fazla Müslüman köyünü yaktıkları ve 100 bin kişiyi öldürdükleri yazılmıştı.
Ermenilerin katliam örneklerini çoğaltmak mümkün, ancak toplamda ortaya çıkan sonuç bütün Ermeni tezlerini bertaraf etmeye yeterli. Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtları 1914’ten 1919 yılına kadar 1 milyondan fazla Müslümanın katledildiğini, 1921’e kadar süren zaman zarfında da katliamların devam ettiğini ortaya koyuyor. Arşiv kayıtlarında ortaya konulan belgeler Ermenilerin toplamda yaklaşık 2 milyon Müslümanı katlettiği tespit edilmiş durumda. Tabii bu rakam sadece arşiv kayıtlarında geçmiyor, yabancı ve yerli çalışmalarda da yerini buluyor. Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy, bir Ermeni soykırımının yaşanmadığını, aksine Ermenilerin Müslümanlara yönelik ciddi bir katliama giriştiklerini söylüyor. Rakamlar konusunu ise Mc Carthy, “ölen Müslümanların sayısı Ermenilerin sayısından daha fazla idi” şeklinde özetliyor.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak, 2 milyon Müslüman ahalinin Ermeni çeteciler tarafından katledildiğinin net bir biçimde ortaya çıktığını söylüyor. Budak, bunu doğrulayan sayısız rapor ve belgenin arşiv bünyesinde bulunduğunun da altını çiziyor. Budak, “Bu belgeleri toplu halde değerlendirdiğinizde 2 milyon rakamından daha fazla bir veri ortaya çıkıyor. Bunu araştırmak isteyenler arşivimize başvurabilirler. Tutulan bütün kayıtlar tarafsız ve yabancı gözlemcilerin denetiminde gerçekleşmiş. Kaldı ki bu rakamlar olayların geliştiği sırada merkeze ve İtilaf Devletleri’nin yüksek komiserliklerine de aktarılmış.” şeklinde konuşuyor.
GÖÇLER DE ÖLDÜRMÜŞ
Tabii doğudaki masum insanların ölümleri sadece Ermenilerin direkt katliamı sonucu gerçekleşmedi. Ermeniler yüzünden dolaylı yollardan da olsa binlerce Müslüman hayatını kaybetti. 11 Mayıs 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde çıkan bir yazıya göre bu dönemde 1 milyon 604 bin Müslüman evini terk edip Anadolu’nun içlerine göçmeye başladı. Ermeni zulmünden kaçan bu insanların 701 bin 166’sı yollarda açlıktan, hastalıktan ve Ermeni çetelerinin ani baskınlarında hayatlarını kaybetti. Başka bir deyişle göç eden insanların yüzde 43,7’si hedefledikleri yerlere ulaşamadılar. Göç sonucunda ölenler ve hatta kalanların hangi şehirlere ulaştıkları hakkında da net bilgiler bulunuyor arşivlerde. Örneğin sadece Erzurum vilayetinden 448 bin 607 kişi göç ederken, sadece 173 bin 304 kişi asayişin sağlanmasından sonra geri dönebilmiş. Sivas vilayetine 116 bin, Ankara vilayetine 108 bin, Musul vilayetine de 150 bin kişinin iltica ettiği ayrı bir veri olarak kayıtlara geçmiş.
Bu konuda yaptığı araştırma ile bir ilke imza atan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Tuncay Öğün, Müslüman mültecilerin yaşadıklarının sözde soykırım tartışmalarının gölgesinde kaldığını söylüyor. Oysa Müslümanlar da büyük bir trajedi yaşamışlar bu dönemde. “Göç eden binlerce insan yollarda Ermeni baskınları veya hastalık gibi nedenlerden ölmüş. Bu rakam da küçümsenecek türden değil. Bölge halkının yüzde 70’i iltica etmiş ve iltica edenlerin yüzde 40’ı hayatını kaybetmiş.” diye konuşuyor Öğün. Bu konu sadece arşiv belgelerinde de kaydedilmekle kalmamış. Mustafa Kemal Atatürk’ün cephe notlarında dahi bu konuya değiniliyor. Atatürk; “Hayvan leşleri gibi insanlara ait cesetler gördük.” diye not etmiş, göç sırasında hayatlarını kaybeden ve yol boylarında terk edilen Müslüman cesetlerini görünce.
Prof. Dr. Yusuf Hallaçoğlu (Türk Tarih Kurumu Başkanı)
ERMENİ KATLİAMLARINDAN FRANSA SORUMLUDUR
“Ermenilerin Müslümanlara yönelik katliamları olmuştur ve Müslüman mezalimi işlenmiştir. Bütün bunlar bir yana, 1. Dünya Savaşı sırasında güney illerimizi işgal eden Fransız askerlerinin içerisinde bulunan Ermeni askerlerinin yaptığı katliamlardan hiç bahsedilmiyor. Fransız ordusunun içerisinde yer alan Ermeniler 1918 yılında Çukurova’da katliamlar uyguladı. Aslında Fransız asker üniforması ile işlenilen bu katliamlardan Fransa sorumludur, bu katliamları Fransa işlemiştir.
Mugos Nover Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanı’na gönderdiği bir yazısında “Biliyorsunuz ki Suriye ve Filistin’deki Fransız ordularının yarısı Ermeni gönüllülerinden oluşuyor.” denilmekle Ermenilerin Fransız ordularında savaştığı kabullenilmiş oluyor. Bu durumda Ermenilerin işlediği katliamlardan Fransa da sorumludur. Bunlar görmezden geliniyor. 1915’te soykırım iddiaları yoktur. 1948’den sonra ortaya çıkmıştır. Ancak 1915’e mal edilmek istenmiştir. Burada da ciddi bir oyun vardır.”
MÜSLÜMAN KATLİAMINDAN PİŞMAN OLAN ERMENİLER
Başbakanlık Arşivleri’nde Müslüman katliamlarında yer alan, ancak daha sonra pişman olmuş altı Ermeni’nin Osmanlı Hükümeti’ne Paris’ten gönderdikleri bir özür mektubu da bulunuyor. Mektupta, A. Amadoni, K. Milehyan, Liyon Hırçayan, Y. Masisyan, K.Mıhitarof ve Ş. Kanan isimli Ermeniler, Osmanlıya karşı isyanlarından dolayı pişmanlıklarını dile getirdikten sonra mektuplarını şöyle bitiriyorlar: “Bizler Ermeni milleti olarak Osmanlı padişahlarının diğer tebaya olduğu gibi, Ermenilere de pek çok lütuf ve ihsanda bulunduklarına şahidiz. Zaten İslam ve Ermeni milletleri arasında eskiden beri dostluk münasebetleri mevcuttur. Bazı bozguncuların yalan sözlerine rağmen biz Osmanlı Devleti’nin hizmetinde sadıkane çalışmaktan geri durmayacağız. Zira Osmanlı uyruğunda olmak, bizim için bir iftihar vesilesidir.”
ERMENİ HAKİMİN RAPORUNDA ERMENİ TAŞKINLIKLARI
1895’te doğudaki bazı şehirlerde Ermenilerin yaptığı taşkınlıkları yerinde incelemek için oluşturulan bir heyet bölgeye gönderilir. Heyetin başında Beyoğlu sorgu hâkimlerinden Ermeni asıllı Zirak Ohannes Torosyan vardır. Resmî görevli olarak bölgeye giden bu heyet Van, Bitlis, Harput, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas vilayetlerinde incelemelere başlar. Tarafsız bir şekilde hazırlanan raporda Ermenilerin 1895 tarihi ve öncesinden beri birtakım taşkınlıklar yaptığı ve Müslüman halkı tahrik etmek için her türlü yolu denedikleri ortaya konmuş. Yaklaşık 5 ay süren bu çalışma sonucunda Torosyan hazırladığı 50 sayfalık raporu Osmanlı hükümetine sunar.
Tabii bu araştırmayı yapan heyette sadece Osmanlı vatandaşları bulunmuyor. Devletin gönderdiği heyete güvenmeyen ve hazırladıkları raporu imzalamayan yabancı temsilciler de meydana gelen hadiselerle ilgili ayrı bir rapor hazırlar. Ancak iki rapor arasında ciddi bir fark ortaya çıkmaz. Yabancı temsilcilerin hazırladığı rapor da Ermenileri masum ve katliamlara uğramış göstermiyor. Raporda, “Son senelerde Kavar ve Taluri Ermenileri arasındaki ilişkiler büyük ölçüde değişmiştir. Hamparsum Boyacıyan, nam-ı diğer Murat adındaki tarihçi bu durumdan yararlanarak bir çete kurmuş ve Kürtler aleyhine harekete geçmişlerdir.” denilmekte ve Damadyan ile Murat gibi fesatçıların Ermeniler arasında propaganda yaptığından, 1894 yılı Mayıs ayından itibaren silahlı çete kurduklarından ve hükümetin resmî şahsiyetlerine, askerlere karşı hasmane bir tutum içerisinde olduklarından bahsediliyor.
Bu raporu hazırlayanlardan İngiltere adına tahkikata katılmış olan Mr. Shipley de olaylarda çok sayıda Ermeninin öldüğü yolunda Avrupa basınında çıkan haberlerin mübalağalı olduğunu ve ölen Ermenilerin sayılarının çok az olduğunu ifade ediyor. Mr. Shipley bununla yetinmiyor, bir iki yıldan beri Muş ve Taluri bölgelerinde Ermeni komitelerinin Osmanlı hükümetine karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunduklarını da raporuna ekliyor.
Osmanlı heyetinin başkanlığını yapan Ermeni hâkim Torosyan’ın hazırladığı Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve gün yüzüne yeni çıkan raporda da ilginç olaylara yer veriliyor. 23 Ekim’de Malatya’ya gelen Torosyan raporunda kaydettiği olayda Poskıran’da bir Müslüman tıraş olmak üzere berber Sarkiz’in dükkanına gittiğinde; Sarkiz tarafından ustura ile boğazı kesilerek öldürülmüş, ardından Ermeniler dükkanlarını, evlerini ve kiliselerini kapatarak gelen geçen askerlere ateş açmaya başlamışlar. Bununla da yetinmeyen Ermeniler cuma namazı vaktinde dükkanlarını kapatıp ahaliyi huzursuz edecek şekilde cami kapılarında dolaşmaya başlamışlar. Malatya’dan sonra incelemelerine devam eden Torosyan, Arapkir’de Hınçakyan Komitesi’ne mensup bazı komitecilerin Kürt ağalarına gidip “Buralar Ermenistan oldu, sizi büyük memuriyetlerde istihdam edeceğiz. Kasabadaki Müslümanlarla aramızda olay çıkarsa siz karışmayın.” sözleriyle Kürtleri yanlarına çekmek için propaganda yaptıkları da raporda yer alıyor.
Torosyan’ın ilginç raporunda çok sayıda olaya yer veriliyor. Ancak bunlardan bazıları Ermenilerin tehcirden yıllar önce başlattıkları taşkınlıkları göstermesi açısından önemli. Zeytun, Fırnız ve Andırın’da (Adana civarı) bulunan Ermenilerin isyan ettikleri, Müslüman evlerini ateşe verip erkekleri iplere bağlayıp kurşuna dizdikleri, hamile kadınların karınlarını yarıp çocuklarını çıkarmak gibi vahşi hareketlerde bulundukları raporun ayrı bir sayfasında yer alıyor.
Raporda bahsi geçen Muş’ta yaşanan olaylarda ise Müslümanların bütün iyi niyetine rağmen Ermenilerin kışkırtmacılık yaptıkları net bir şekilde ortaya çıkıyor. Muş Ermenileri vergi vermek istemeyip, Osmanlı’ya bağlı kalan Ermenileri ve rastladıkları Müslümanları öldürüyorlar. Müslümanlara “Buralar bizim oldu; siz buradan çıkın, Şam’a gidin.” diyerek baskı yapıyorlar. Bunun üzerine Muş’taki Müftü, ulema ve şehrin ileri gelenleri Ermenilerden söz anlayanları çağırıp, iki milletin asırlardan beri birlikte iyi niyetle yaşadıklarını, artık davranışlarını düzeltmeleri ve eskisi gibi iyi ilişkilerle yaşanması gerektiğini söylüyorlar. Bu konuda Ermenilerle anlaşmışlar. Ancak raporda yer alan bilgilere göre bu iyi ilişkileri uzun süre devam ettirmek mümkün olmamış.
Torosyan Muş’tan sonra Van’a ulaşıyor. Ancak raporun en uzun kısmını burada hazırlıyor. Daha önce Avrupa’ya firar eden Portakalyan adındaki bir Ermeni önce Van’da bir okul açıp bu okulda ayrıklıkçı fikirleri empoze etmiş ve çok sayıda Ermeni gencin buraya toplanmasını sağlamıştır. Bu okuldan yetişen gençler Rusya ve İran’dan Van’a silah sokup dağıtıyor, yollarda gördükleri Kürtleri öldürüyorlardı. Sadece Müslümanları değil aynı zamanda hükümete bağlılıklarını bildiren Ermenileri de katlediyorlardı. Rapora göre bu gençler, Çorpanyan manastırında oturan Piskopos Bogos, tüccardan Keşiş oğlu Ohannes, İstinaf mahkemesi azasından Nalbandyan Karabet ile Ermenilerden Coc Ağa’yı katletmişler.