Erol Küçükbakırcı

Geçmişteki spor yaşamında 707 defa ay-yıldızlı formayı giyerek kırılması güç bir rekor kıran, bugünse Konya'da ticaret ve siyaset yönüyle öne çıkan isim...

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri

 

Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE

 

 

Ömrünü iki tekerin üzerinde yani bisikletin üzerinde geçiren, ama geriye dönüp baktığınız zaman bisiklet sporunda bugün hala kırılamayan rekorları, elde edilemeyen başarıları ile Türk bisiklet sporuna adını altın harflerle yazdıran, Dünya Bisiklet Sporu’nda derece yapan konuğumuz Erol Küçükbakırcı… Bugün kazandığı birinciliklerin sayısını kendisi bile hatırlamıyor. Beş yıl Bisiklet Milli Taktım Kaptanlığı yapan, iki olimpiyat koşan, üç Akdeniz Oyunları’nda Ay-Yıldızlı formayı giyen Erol Küçübakırcı, dünyanın en büyük ve önde gelen organizasyonlarından Libya, Amerika, Bulgaristan, Yugoslavya, Vitoşşa, Suudi Arabistan Kraliyet Turu, Mısır ve Cezayir turlarında birinci olarak hep zirvede kalmayı başarmış bir isim. 1973 yılında Balkan Şampiyonu olarak Türk bisiklet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sporcusu olma unvanını kazanmış. 1975 yılında 1 kilometre ve 4 kilometrede kırdığı rekorlar bugün hala kırılmak bir yana egale edilememiş durumda. Ve kendisinin ifadesi ile de bu yarışlarda 17 metre fazla koşmuş. 17 veledrom ve yol şampiyonu olan konuğumuz sporu bıraktıktan sonra ise ticarette ve siyasette dikkat çeken başarılı bir iş adamı.

 

AYŞE NURİYE VE YUSUF ZİYA ÇİFTİNİN ÜÇÜNCÜ ERKEK ÇOCUĞU DÜNYAYA GELİYOR

Konuğumuz Erol Küçükbakırcı 20 Nisan1952’de dünyaya gözlerini açar. Anne Ayşe Nuriye Hanım baba Yusuf Ziya Küçükbakırcı’nın o günkü heyecanları bir başkadır. Kalpleri bir başka sevinçle atar. Çünkü daha önceden dünyaya gelen iki erkek çocuğundan sonra Erol ismi verilen minik yavru, ailenin üç numaralı erkek evladıdır.

KONYA’NIN İLK VE EN ESKİ BAKIRCI AİLESİNİN ÇOCUĞU EROL KÜÇÜKBAKIRCI

Aile, Konya’nın en eski ve ilk bakırcılarındandır. Biraz daha geriye ailenin soy ağacına doğru gittiğimiz zaman bunu çok daha net olarak görebilmekteyiz. Minik Erol dünyaya geldiği zaman baba Yusuf Ziya’nın bakırcı dükkânı, tellal pazarında sokağın en başından üçüncü dükkândır. Baba 1983 yılına kadar bu dükkânda yine kendisine de babadan kalan bakır işine devam eder. Konya’da Bakırcıların Yusuf lakabı ile bilinir.

DEDELERİ DE BAKIRCILIĞI MESLEK EDİNMİŞLER

Erol Küçükbakırcı’nın aile geçmişini, soy ağacını bizimle paylaşmasından öğreniyoruz ki konuğumuzun baba babası da, anne babası da bakırcılık yapmaktadırlar. Hatta cumhuriyetin kuruluşundan sonra soyadı kanunu çıkarken her iki aile de soyadlarını birleştirmişler. Şöyle ki: Baba babasının soyadı bakırcı anne babasının soyadı ise Küçük’tür. Aileler bu soyadlarını birleştirirler ve ‘Küçükbakırcı’ soyadını alırlar. Erol Küçükbakırcı’nın anne dedesi ‘Bakırcıların Halil Efendi’ lakabı ile, baba babası ise ‘Süleyman Efendi’ diye bilinmekte imiş. Ve bu ailenin her iki taraftan da meslekleri, uğraşları bakırcılık olduğu için 1910’lu yıllarda Konya’nın bakırcılık yapan ilk aileleriymişler.

‘BÜYÜYÜNCE PİLOT OLACAĞIM’ DERDİM 

Konuğumuz ile sohbetimiz neşe içerisinde başlarken kendisini çocukluk yıllarına döndürmek istedik. Çocukluğunun son derece huzurlu, rahat ve sıkıntısız geçtiğini söyleyen Erol Küçükbakırcı: ‘Maddi yönden hiçbir sıkıntı görmedim, ailem varlıklı idi. O zamanın maddi yönden iyi aileleri arasındaydık. Zorluk görmedim. Çocukluğum da hani hep büyükler sorar ya “Büyüyence ne olacaksın?” diye… Benim de o zamanlar hayalimde pilot olmak vardı. “Pilot olacağım” derdim. Pilotluk ve uçmak rüyalarımı süslerdi. Belli bir yaşa kadar hep pilot olmayı hayal ettim. 

KADILAR SOKAK’TA 12 YAŞINA KADAR OTURDUK

12 yaşına kadar doğup büyüdüğüm Kadılar Sokak’taki evimizde kaldık. Evimiz çok büyük tam bir eski Konya evlerindendi mutfağı dışarıda idi. Biz üç kardeştik. Rahmetli olan Rasih abim 1947 doğumlu idi. Ondan sonra doğan Faik abim 1949 doğumlu… Ve ailenin en küçük çocuğu olarak ben dünyaya gelmişim. Bu evde abilerim ile annem ve babam ile çok güzel günlerimiz geçti. Hep huzur içerisinde neşeli ve rahat idik…

İKİ ÜÇ YAŞINDA İKEN BABAM ÜÇ TEKERLEKLİ İLK BİSİKLETİMİ ALMIŞTI

Hayatının en güzel yıllarında ay-yıldızlı forma ile Balkan Şampiyonalarından Avrupa Turlarına, Olimpiyatlardan Dünya Kupası yarışlarına kadar ülkemizi başarı ile temsil edecek olan ve ömrünü kendi deyimi ile iki tekerleğin üzerinde geçiren Erol Küçükbakırcı’nın bisiklet ile ilk tanışması, iki üç yaşında olmuş. Babası üç tekerlekli bir bisiklet aldığı zaman çok sevindiğini ifade eden konuğumuz ‘Ona ilk binişimi dün gibi hatırlıyorum. Evin içinde sürekli biniyordum. Üzerinden hiç inmiyordum.’

ÖNCE ÇUKUR MEKTEP SONRA 19 MAYIS İLKOKULU

İlkokul çağı geldiği zaman ailesi tarafından evlerine en yakın okul olarak Mahmut Şevket Paşa (Çukur Mektep) İlkokulu’na giden Erol Küçükbakırcı, altı ay sonra bu okulun inşaat işleri nedeni ile eğitime kapatılmasının ardından Köprübaşı’ndaki 19 Mayıs İlkokulu’na gider; ilk öğretmeni ise Emine Hanımdır…

YAZ AYLARINDA TRİPORTÖRLERLE YARIŞIRDIM

Yaz aylarında babamın dükkânına hep bisikletle gider gelirdim. Babamın dükkânı o zamanlar Fenni Fırın’ın yanında idi. Ben bir de iki tekerlekli bisiklete bindikten sonra hızlı sürmek için sürekli ne görsem onlarla yarışırdım. Mesela o zamanlar triportör denilen üç tekerlekli insanları taşıyan dolmuşlar vardı. Onlarla yarışırdım ve hepsini de geçerdim, hiç bir zaman onlara geçilmedim. Bizim evde yine o yıllarda tam beş bisiklet vardı. Yani babamların filan da herkesin kendine göre bisikleti vardı. O zamanlar Konya’da bisiklet tam bir binek aracı idi… Bir de mesela 59 model bir Skoda’mız vardı. Ama arabayı hep amcam Musa Küçükbakırcı kullanırdı. Babam hala araba kullanmaz.

İLKOKULDA MATEMATİK TÜRKÇE VE COĞRAFYA’YI SEVERDİM   

İlkokulun son yıllarına doğru yani 4 ve 5. sınıflarda derslerim daha iyi olmaya başladı. Okulun ilk yıllarında vasat bir öğrenci idim. Ama sonradan açıldım. Dersleri filan daha çok sevmeye başladım. Mesela o yıllarda matematik, Türkçe ve coğrafya derslerini çok severdim ve bu derslerim iyi idi.

İLK YARIŞ BİSİKLETİMİ 15 YAŞINDA BABAMDAN HABERSİZ ALMIŞTIM

İlk yarış bisikletimi 15 yaşında iken aldım. Ama onu babamdan ve evdekilerden habersiz almıştım. Eve bisikleti ilk getirdiğim gün babam ‘Bu bisiklet kimin?’ diye sordu. Ben de ‘komşunun bugünlük bizde kalacak’ dedim. Babam ikinci gün yine bisikleti sordu, ben yine ‘komşunun bizde kalıyor’ dedim. Üçüncü gün babam yine bisikleti sordu. İşte o zaman baktım olacağı yok, ben de ‘benim’ dedim. O zamanlar Konya’da düz bisiklet yarışları yapılırdı. Bu yarışlar çok büyük ilgi görür, çok genç katılırdı. Bu düz bisiklet yarışlarına ben ilk kez 1968 yılında katıldım ve birinci oldum.

İLKOKULDAN SONRA İHL’YE GİTTİM

İlkokuldan sonra İmam Hatip Lisesi’ne gittim. O zaman evimiz Vali İzzet Bey Caddesi’ndeydi. İmam Hatip Lisesi’nde o zamanlar görev yapan hocalarımız çok sertti. Arapçam, din dersi, coğrafya ve Türkçe derslerim iyi idi. Matematik dersim ise ikinci sınıftan sonra iyileşti. Yine o yıllardaki hocalarımızdan isimlerini hatırladıklarım Nuzumlalı, Fikri Yazıcıoğlu, Sebahattin Küçükezber, Kamil Yaylalı, Hakkı Mavoş idi. Yine hatırladığım arkadaşlarım arasında Ali Öğüldü, Suphi Soğancı, Sami Soğancı, Veli Demirkesen, Celalettin Altınpulluk, A. Ziya Fayda vardı. Derslerimiz o zamanlar gerçekten çok zordu, fakat eğitim çok kaliteli idi.

1969’DA SPORCULUK BAŞLADI; ONDAN SONRA BİR DAHA

BİSİKLETTEN İNMEDİK

1969 yılında faal sporculuk hayatımız başladı. Bisikletten ondan sonra bir daha inmedim. İlk kazandığım İskenderun Hatay Gaziantep turu idi. İlk bu yarışı kazandığım zaman 17 yaşında idim. İlk bisiklette lisansım da Demirspor’da çıktı. Daha sonra Şekerspor, MEDAŞ, Etbalıkspor ve Köy Hizmetlerinde, İstanbul Meriç Tekstil’de lisanslı olarak koştum. İlk hocalarım ise Hasan Hüseyin Bayram ve Nezir Sonakın’dı. Ben okurken, spor yaparken baba mesleği olan bakırcılık ile hiç işim olmadı. Ben çok rahat bir çocukluk ve gençlik yaşadım. Hiç el işinde çalışmadım, babamın yanında bile çalışmadım. Sadece okula gittim ve tüm gençliğimi de bisikletin üzerinde geçirdim. Ben hayatta hiç ezilmedim. Ortaokuldan sonra liseyi de dışardan bitirdim. Tabii bunlar olurken de babamın sözünden hiç dışarı çıkmadım, onu hiç kırmadım.

GAZETELERDE BİSİKLET HABERLERİ HEP MANŞET OLURDU           

O zamanlar eve gelen gazetelerde hep bisiklet haberlerini okurduk. O zamanlar gazetelerde böyle futbol haberleri filan yoktu ki. Gazetelerin manşetlerinde hep bisiklet sporu ile ilgili haberler olurdu. Ben de Hasan Kılıç, Rıfat Çalışkan, Nusret Ergül’ün o haberlerini okudukça bu isimleri kendime önder olarak görür, onlar gibi olmayı hayal ederdim. Onlara özenirdim. 1975 yılına kadar gazetelerde hep bisiklet haberleri en başta olurdu.

BİSİKLET SPORU ÇOK AĞIRDI

Ama şunu söylememiz gerekir ki bisiklet sporu gerçekten çok zor ve ağır bir spor dalı idi. O yıllarda her gün ortalama 80-90 kilometre koşardık. Bu mesafe zaman zaman da 140-150 kilometreye kadar çıkardı.

ASKERLİĞİMİ MUHAFIZGÜCÜNDE YAPTIM

Vatani görevimi yapmak için askere 1971 yılında gittim. Önce Isparta’ya gittim. Burada 15 gün kaldım. Daha sonra beni Ankara’ya Muhafızgücü takımına aldılar. Muhafızgücü takımı ile Fransa’da dünya kros şampiyonasına katıldım. Dünya 18.’si oldum. Bu benim ilk turumdu ve milli takımda en iyi dereceyi yapan da ben idim. Böylece ilk milli formayı da Ankara Muhafızgücü’ndeyken 1971 yılında giymiş oldum. O zaman milli takımı bizim Muhafızgücü takımı temsil ediyordu. Hatta bu yüzden de o yılki Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na bizim katılmamızı istemediler. Çünkü takım olarak çok güçlü idik. Yıl 1971-72 idi…

5 YIL ZİYA ERCAN, ADİL KÜÇÜK İLE SEMAZENLİK YAPTIM

1966 ve 1971 yılları arasında semazenlik yaptım. O yıllarda Konya’da Fevzi Halıcı’nın başkanlığındaki Turizm Derneği çok faaldi. Onların semazenlik kursları vardı. Benim de merakımı çekmişti… Gittim ve beş yıl semazenlik yaptım. O zaman Ziya Ercan, rahmetli Adil Küçük, Tahir Küçük, Bülent Ergene gibi isimlerle bayağı iyi ve ciddi semazenlik yaptım.

BALKAN ŞAMPİYONASINDA TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK BAŞARISINI ELDE ETTİK

1973 yılında Türkiye olarak milli takım forması ile Balkan Şampiyonası’na katıldık ve milli takımın o zamana kadarki en büyük başarısını elde ettik. Takım olarak birinci olduk. Bu sonuç gerçekten bizden sonra da kırılamadı. Çünkü biliyorsunuz daha sonra Balkanlardaki pek çok ülkede savaş çıktı, ülkeler bölündü. Güçleri dağıldı. Ama o yıllardaki Balkan Şampiyonası’nda elde ettiğimiz başarı çok büyüktü. Ve bu başarıya imza atmak da bize nasip oldu.

1972 YILINDA İLK KEZ MÜNİH OLİMPİYATLARDA KOŞTUM

1972 yılında ilk kez olimpiyat milli takımına çağrıldık. O zaman Türk milli takımı olarak olimpiyatlarda bizim takımında beş kişiydik. Bu olimpiyatlarda biz de Rıfat Çalışkan ile birlikte koştuk. Takım olarak 21. olmuştuk. Bu olimpiyatlarda bizim önümüzdeki bloklarda kalan İsraillilerin bulunduğu blok, silahlı kişiler tarafından basıldı. Burada çok ciddi olaylar oldu. Daha sonra buradaki olaylarla ilgili olarak törenler filan düzenlendi. ABD’li olimpiyat yüzme şampiyonu 12 madalya kazanmıştı, bayrağı o taşımıştı. Gerçekten insan öldürmek iyi bir şey değil. Bunun amacı ne olursa olsun tasvip edilemez. İnsanlar ölmemeli, kimsenin buna hakkı yok. Ben bu tür olayları son derece yanlış buluyorum.

MÜNİH OLİMPİYATLARI’NDA 11 İSRAİLLİ ATLET KARA EYLÜL TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ

Bu olimpiyatlardaki baskın 1972 Münih Yaz Olimpiyatları sırasındaki saldırı ile gerçekleşmiş ve çıkan çatışmada 11 İsrailli sporcu, eyleme katılan Filistinli militanlardan 3'ü ve 1 Alman polis çapraz ateş ortasında kalarak ölmüştü. Olay sırasında olimpiyatlar bir gün durmuş, fakat 6 Ekim günü yapılan cenaze töreninin ardından yarışmalar yeniden devam etmişti. Bu arada bazı ülkelerin sporcu kafileleri olimpiyatları terk edip ülkelerine dönmüşlerdi.

BİSİKLET SPORUNDA HİÇ KİMSE LİDER İSTEMİYOR

Faal sporculuk yaşantısında kendisini sürekli olarak geliştiren ve artık bu spor dalında tüm dünyada parmak ile gösterilen sporcuların başında gelen Erol Küçükbakırcı bu sporda zirvelerde dolaşırken, kendi takım arkadaşları, antrenörleri ve camia tarafından çektiği sıkıntıları da cesurca dile getiriyordu. Küçükbakırcı bu konuda şunları anlattı: Bisiklet sporunda bir de şunu gördüm ki hiç kimse lider istemiyor. Bir zamanlar bizim antrenörümüz Bulgar idi. Yıl 1973, Balkan Şampiyonası’na hazırlanıyoruz. İstanbul’a gittik. Mustafa Palaska da var. Askerlik dönüşü formumuz da iyi. Ama bir baktım, kampta kimse benimle konuşmuyor. Kapımızı açan yok. Program belli, çok iyi çalışıyoruz ama anlıyorum ki takımda beni sadece o zamanki federasyon başkanı istiyor. Tabii bu arada ben olduğum, ben koştuğum müddetçe kimsenin birincilik şansı yoktu. Çünkü çok kuvvetli ve formda idim. Herkes benim katıldığım yarışlarda ikinciliği hedef olarak görürdü. Balkan Şampiyonası’nda tek tek herkesi geçtim ama bizim Türk takımındakiler döküldüler. Meğer Bulgar hoca benim arkadaşlarıma bile beni geçmeleri için doping yaptırmış. İstinye’de 165 kilometre  koştum, Vatan Sahil Yolu’ndan yine birinci oldum.  Beni bir türlü geçemediler ama ben sürekli olarak spor yaptım. Bu arada şunu çok iyi görüyordum ki, başarılı oldukça  yalnız kalıyordum… Herkesin gözü bende idi, benim sporu bırakmamı bekliyorlardı 

AMERİKA’DA VELEDROMDA YİNE ŞAMPİYON OLDUM

Montreal Olimpiyatları’na gittim. Ali Şevki Erek Bakan idi. Bir de federasyon başkanı vardı… Velodrom yarışlarına katıldım, oradan Amerika Birleşik Devletleri’ne geçtik Pansilvanya’da olimpiyat yarışlarına katıldım. Burada 22 gün kaldık. Bakan, Federasyon Başkanı ve ben üçümüz buraya gelmiştik. ABD’de velodromda şampiyon oldum. Pistte zamana karşı 1.000 metre ve 4.000 metre yarışlarında birinci geldim. Arif Nihat Say Federasyon başkanı idi.

SUUDİ ARABİSTAN, LİBYA, MISIR VE BULGARİSTAN’DA BİRİNCİ OLDUK

1973 yılında Bulgaristan’daki yarışlarda takım ve klasman yarışlarında birinci olduk.1975 yılında Suudi Arabistan turu, Libya turu ve Mısır turları ile Bulgaristan’daki yarışlara katıldım.

1986’DA 34 YAŞINDA EVLENDİM

1986 yılında 34 yaşında iken evlendim. Görücü usulü ile eşim Havva Hanımla evlendim. Bu evlilikten Yusuf ve Fatih isimlerinde iki çocuğum var. Onlar bana çekmemişler, spor yapmıyorlar. Bisiklet sporu ile de ilgilenmiyorlar.

MOSKOVA OLİMPİYATLARI AMERİKA TARAFINDAN PROTESTO EDİLİNCE ÜÇÜNCÜ OLİMPİYATTA KOŞMA ŞANSIMI KAYBETTİM

1980’de Moskova Olimpiyatları’na katılacaktım. Böylece bisiklet sporunda üç olimpiyatta üst üste koşan belki de tek sporcu ben olacaktım. Ancak Sovyetler Birliği'nin Afganistan topraklarını ele geçirmesi, Batı Dünyası'nda sert tepkilere ve eleştirilere yol açmıştı. Amerika Birleşik Devletleri bu olayı protesto için Sovyetler tarafından düzenlenen 1980 Moskova Olimpiyat Oyunları'nı boykot edeceğini açıklamıştı. Bu boykota, daha sonra aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 66 ülke de katılınca, 1980 Moskova Olimpiyatı gerçek bir olimpiyat olma değerinden çok şeyler yitirdi. Sadece 81 ülkenin katılımlarıyla yapılabilen bir Olimpiyat olmuştu 1980 Moskova Olimpiyatları. Gerçi Türkiye 1980 Moskova Olimpiyatı'na fiilen katılmamıştı ama yine de 4 Türk spor adamı bu oyunlarda resmen hazır bulunmuşlardı. Bunlar da Sinan Erdem (T.M.O.K. Temsilcisi), Suat Erler (I.O.C. Temsilcisi), Vehbi Emre (F.I.L.A. As başkanı) , Ahmet Cömert (Boks hakemi). Ben böylece iki olimpiyat koştum. Ama bildiğim kadarı ile iki olimpiyat bile koşan yok.

EN ACI OLAY ABİMİN KOLLARIMIZDA CAN VERMESİYDİ

Benim için en acı, unutamadığım olayların başında ise 2001 Ekim ayında abimi kaybettiğimiz olaydır. Abim, Meram Yeni Yol’da saat 6.15 sularında, ralli yapan gençlerin abimin kullandığı araca çarpmaları ile ağır yaralanmıştı. Ve abim bu kazadan iki saat sonra bizim kollarımızda can verdi. Abim saat 8’de hayatını kaybetmişti.

PARAN VARSA İŞİN DE YOKSA DEMİR AL SAT DERLERDİ

1982’de ticarete başladım. Sporu bırakmıştım. Bir işim de yoktu. Babamın Karatay Sanayinde boş bir dükkânı vardı. Bu dükkân bomboş duruyordu. Bir de o zamanlar paran varsa işin de yoksa demir al sat derlerdi. Biz de bu dükkânda demir alıp satmaya başladık. Allah’a şükürler olsun ki 25 yılın sonunda bugün geldiğimiz noktaya baktığımız zaman çok iyi bir yere geldiğimizi görüyoruz. Demir ticaretinde marka olduk.

SOSYAL FAALİYETLERDE BULUNMAYA BAŞLADIM

Bu arada sosyal faaliyetlerde bulunmaya başladım. Ticaret Odası meclisine seçildim. MÜSİAD üyesiyim, 1979 yılından itibaren Türk Anadolu Vakfı’nın müteşebbis heyetinde görev almaktayım. Bu arada KTO’da 4 yıl başkan vekilliği yaptım. 5 yıl meclis üyeliğinde bulundum ve bu alandaki çalışmalarımı 2004’te bitirdim. 2004 yılında son dakikada arkadaşların takdiri ve istekleri ile  il genel meclisi grup başkan vekilliğine seçildik. Burada da memleketimizin meselelerine sahip çıkmaya çalışıyoruz.

YÜZÜYORUM VE BİSİKLETE BİNİYORUM

Bugün hala fırsat buldukça spor yapmak en büyük zevkim. Mesela kendimi yüzmek için, bisiklete binmek için zorlarım. Her fırsatta bunları yaparım. Mümkün olduğu kadar merdiven inip çıkmayı severim. Hele hele inerken asla asansör kullanmam…

AVRUPA’DA HALA GECELERİ 40 KİLOMETRE BİSİKLETE BİNERİM

İşlerim nedeni ile halen ayda bir yurt dışına gidiyorum. Avrupa’ya gittiğim zaman gündüz işlerimi bitirdikten sonra bisiklet kiralıyor ve ortalama gece 40 kilometre bisiklete biniyorum. Tabii ondan sonra da kendimi ödüllendirmek için pizza yiyorum. Türkiye’de de her an ne zaman kendime bir fırsat bulayım, hemen bisiklete binerim.