İslamiyet, gerek erkeğe ve gerekse kadına dünya ve ahiret yoldaşlığını seçerken birbirlerini görmelerini tavsiye etmiştir. Sahabeden Muğire b. Şu’be (r.a), evlenmek için bir kadına talip olduğunda Resul-i Ekrem (a.s) ona şu tavsiyelerde bulunmuştur:
“Git onu gör, zira görerek almak aranızdaki ülfet ve sevginin devamı bakımından daha etkilidir.” Bir başka rivayette de şöyle buyrulmuştur: “Bir kadınla evlenmek istediğiniz zaman onun kadınsı niteliklerine bakabilirseniz, bakın.” Her ne kadar bu rivayet de erkeklere hitap varsa da, buradan hitabın sadece erkeklere ait olduğu hükmü çıkarılamaz. Aynı şekilde evlenecek kızlar da taliplisini görebilir. Çünkü evlilik/izdivaç olayı karşılıklı rızaya dayalıdır. Bu nedenle, kadının da neye razı olduğunu bilmesi en doğal hakkıdır. Ancak taliplilerin birbirlerini görmeleri, İslam noktai nazarında bazı adab ve erkâna uymayı gerektirir. Bunların başında, evliliğe kesin ve samimi bir şekilde karar verdikten sonra adayların birbirlerini tanımaları gelir. Bu konuda Hz. Peygamber, şöyle buyurmuştur: “Allah bir kimsenin kalbine bir kadınla evlenmek arzusunu koyduğu zaman o kimsenin kadına bakmasında bir sakınca yoktur”. Her halde günümüzde elektrik alıp-alamadığını ifade edenlerin durumu, bu rivayette ifade edilen şey olmalıdır.
Erkek açısından evlenilecek kadına bakmaktan maksat, onun el ve yüzünün görülmesidir. Bu iki organ, kadının diğer azaları hakkında külli bir bilgi verir. Bir kadınla evlendiğini haber veren bir kimseye Efendimiz Hz. Muhammed (a.s)’ın: “Git onu gör, zira Ensar kadınlarının gözlerinde küçüklük ve mavilik gibi kusur vardır” buyurması, buna delildir. Adayların tenha olmamak şartıyla üçüncü bir kişinin yanında ya da umuma açık yerlerde, tesettürlü olarak birbirlerini tanıması, birbirlerinin dünya görüşlerini, zevklerini, evlilikten beklentilerini ve alışkanlıklarını öğrenmesi maksadıyla bir araya gelip konuşmalarında bir beis yoktur. Mesela, günümüzde flört kelimesiyle ifade edilen ve İslami sınırları ve ölçüleri aşan görüşmeler, beraberlikler, adeta deneme evlilikleri diyebileceğimiz İslami olmayan davranışlar, taraflara gelecek hakkında kesin bilgi ve kanaat veremez. İslam’ın ruhsat verdiği orta yol, genel bir kanaat elde edecek kadar görüşme ve tanışmadan ibarettir.
Öte yandan evlilik öncesi dikkat edilmesi gereken önemli bir mesele de, başkaları tarafından istenmekte olan bir kıza talip olmamaktır. Şayet birinci talipli vazgeçerse ancak o zaman ikinci talipliye izin çıkmış olur. Nitekim bu konuda Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kişi, Müslüman kardeşinin istemiş olduğu kıza talipli olmasın. Birinci talipli kızdan vazgeçer veya ikinci talipliye izin verirse o vakit isteyebilir.” Yaşadığımız toplumda çoğu zaman bu kurala riayet edilmemekte ve neticesinde kin ve düşmanlıklar ortaya çıkmaktadır. Hatta yakın akrabalar arasında bile istenilmeyen acı sonuçlar yaşanmaktadır.
Nikâh öncesi çok dikkat edilmesi gereken hususlardan bir diğeri de taraflar arasında sütkardeşliğinin olup olmadığının açığa çıkarılmasıdır. Eş seçerken erkek ve kadının birbiriyle ebediyen evlenmelerine mani olan bu durum iyi araştırılmalıdır. Hz. Peygamber (a.s); “süt hısımlığından dolayı sütkardeşlerin evliliğinin haram olduğunu” beyan etmişlerdir. Ayrıca, her ne kadar İslami açıdan bir mahzur yoksa da biyoloji ve genetik ilminin tespitlerine göre yakın akraba evliliğinden mümkün olduğu kadar uzak durulmalıdır. Böyle bir tedbir ve tercih; çocuğun yetenekli ve kabiliyetli doğması, genetik/irsi hastalık ve kusurlardan selamette kalması, aile çemberinin geniş tutulması ve sosyal münasebetlerin daha sağlam olması açısından birçok hikmete mebnidir.
Gerek vefat sebebiyle ve gerekse boşamadan dolayı iddet bekleyen bir kadını, iddeti sona ermediği sürece hiçbir kimsenin onu istemesi caiz değildir. Ancak o kadına talipli olan kimse, üstü kapalı ve kadının anlayabileceği bir tavırla onunla evlenmek arzusunda olduğunu işaret edebilir.
Özetle, iman ve benzeri hususlarda dini bakımdan evlenilmesinde bir sakınca olmayan bir erkeğin, bir kıza talip olması durumunda Peygamber Efendimiz, ailelere “nikâh”ı kolaylaştırmalarını, şahitler huzurunda aleni yapmalarını tavsiye etmiştir. Zira taraflardan biri fakir de olsa, Allah Teala fazlıyla onu zengin kılacak ve bolluk ihsan edecektir. (Bkz. Nur, 32). İşte yukarıda sayılan araştırmaya dayalı mukaddimeler yerine getirildikten sonra, birbirlerini gören iki tarafın karşılıklı rızalarına dayalı olarak “nişanlanma” faslı devreye girmektedir.