İslam Peygamberi Muhammed (as), İslam’ın toplum güvenliğine dönük mesajını ortaya koyarken, “Allah’a kasem olsun ki Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki bir yolcu devesine binip San’a’dan kalkıp Hadramevt’e kadar gidecek, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz. Buhari, Menakıbu’l -Ensar,29“ diyordu. Bu cümle söylendiği zaman bağlamında düşünüldüğünde, sözün muhatabı kimsesizler için çok kıymetliydi. Zira dönem, egemen olanın hak değil güç olduğu, zalimin hiçbir engellemeyle karşılaşmaksızın dilediğini ezdiği bir dönemdi.
Sonra İslam, tüm satıhta egemen oldu. Güvenlik ve asayiş tesis edildi. Hz. Ömer(r.a) dönemi, güvenlik ve asayişin zirve yaptığı dönem oldu. Kamu gücü, mazlumun yanında zalimin karşısında her yerde ve her zaman hazırdı. İnsanlar kimden gelirse gelsin eğer bir zulüm yaşarlarsa cezasız kalmayacağına inanıyor, kamuya yapılan şikâyetler mazlumun gönlünü serinletecek, acısını dindirecek bir biçimde çözülüyordu. Hz. Ömer dönemi bu yönüyle tam da İslam peygamberinin San’a ve Hadramevt hadisinin ete kemiğe büründüğü bir dönemin adı oldu. O kadar ki Mısır valisi Amr b. As, tam 1.500 km ötedeki Hz. Ömer’den sanki onun yanı başındaymış gibi korkuyor, kendisiyle ilgili herhangi bir şikâyetin Hz. Ömer’e ulaşmaması için deyim yerindeyse tir tir titriyordu. Bu durumun tek ifadesi, Hz. Ömer’in suçun mütekabili olan cezayı verme iradesini bir güç olarak sürekli kamunun elinde tutması ve bu konuda kimse için hiçbir gerekçeyle taviz vermemesiydi.
Bir devletin ekonomisi iyi olmayabilir, işsizlik yüksek, enflasyon da fazla olabilir. Ama bireyin huzur ve asayişi kamunun hiçbir şeraitte ihmal etmemesi gereken bir değerdir. İnsanlar aç dahi olsa, kendisini sokakta güvende hissetmelidir. Esasen çözümü kamunun boynunda olan şikâyetlerin hiçbirisi ciddiye alınıp değerlendirilmiyorsa, birey kendisini güvende hissetmez. Risk alıp ihbarda bulunmaz. Kendisini güvende hissetmeyen insanların oluşturduğu toplum ise, müstetir bir kaosun esiri olur.
Son zamanlarda neredeyse tüm Türkiye’de sokaklarda nahak yere ölesiye dayak yiyenler, bıçaklananlar, linç edilenler, trafikte magandalar eliyle neredeyse infaz edilenler, kör kurşunlarla felç kalanlar ve ölenler, o kadar arttı o kadar arttı ki artık sokak teröristlerinin terörünü, kolluğun ilgisizliğinden dolayı insanlar şikâyet bile etmeye değer bulmuyor. Acısını içine gömüp, o pisliğin bir daha kendisine bulaşmaması için köşe bucak kaçıyor.
Şimdi düşünün. Sokak teröristleri, neredeyse yaptıkları her şey cezasız kaldığı için pervasız. İnsanlar, kolluk ilgisiz olduğu için sokakta yaşanan kötülüğe karşı kör, sağır ve dilsiz. Kolluk, adli makamlar cezalandırmadığı için duyarsız. Mazlum, kimse elinden tutmadığı için çaresiz. Peki sonuç? Haksızlığa uğradığı halde hakkını alamayan patolojik ve travmatik bir toplum.
O sebeple hükümet çok hızlı bir biçimde sokaktaki insanın güvenliğini tehdit eden organize şahıs ya da yapılara karşı önlem almalıdır. Ekonomimiz iyi olmayabilir, işsizlik fazla, enflasyon yüksek olabilir ama sokaktaki insan devleti hemen yanı başında görürse o moralle tüm bunlara karşı sabırlı ve dirençli olur. Oysa bugün bırakın San’a’dan Hadramevt’e, kişi, başına bir bela gelmeden işinden evine dönmüşse bahtiyar. Devlet, sokakta güvenliği yok edenin kafasını ezmezse, iyilik düşünenlerin sayısı azalır ve toplumda kötülük hâkim olur. Herkes kendi hukukunu kendi tesis etmeye başlar ve bu tam da 1990’lı yılların Türkiye’si olur.
Suç eğilimli organize bireyler ya da suç üreten organize yapılar, ancak devlet gücüyle durdurabilir. O sebepledir ki sokağın yaptığı ihbar kutsaldır ve ivedi bir biçimde cevaplandırılmalıdır. Kişi yaptığı ihbar ya da suç duyurusunun kamu müdahalesine dönüşmediğini görürse bir daha sokağın düzelmesi için çaba göstermez ve bana dokunmayan bin yıl yaşasın deyip yılanlara ömür duası yapar. Yılanın başını ezmek devletin varoluş sebebi, o yılanla aynı alanları paylaşan bireyin en doğal talebidir. Bıçağı çeken, levyeyi kapan, sokakta eşkıyalık yapar ve buna rağmen gittiği yerden geri gelip ikindi çayını aynı sokakta içerse, sokakların hâkimiyeti iyilerin değil, levye sahibi zorbaların olur.
Dağda barınıp devleti tehdit eden terörist ezilmeyi ne kadar hak ediyorsa, şehirde yaşayıp bireyi rahatsız eden eşkıya da en az o kadar hak eder. Kötülerin cezalandırıldığını gören iyi insan, suç işlemek dışında hiçbir şeyden korkmamalı.