Dershanelerin kapatılması süreciyle başlayan ve 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları sonrası gerilen Hükümet-Cemaat ilişkisine Zaman yazarından çarpıcı bir uyarı geldi. Etyen Mahçupyan, gazetenin diğer yazarlarının aksine Hizmet Hareketi’ni eleştirdi ve kendilerini sorgulamaya davet etti. Mahçupyan daha öncede, gazete yazarlarından Mümtazer Türköne’yle sert bir polemik yaşamıştı.
İşte Mahcupyan’ın yazısından bir bölüm:
TOPLUM HÜKÜMETİ DESTEKLİYOR
“Bu kısır döngüyü kırmak istiyorsanız kendi dışınıza çıkıp toplumsal algının nerede durduğuna bakmak ve gördüğünden de gocunmamak gerekir. Çünkü ‘savaş’ mantığı her meseleyi simetrik hale getirebilse de, toplumsal algı genellikle meseleye simetrik bakmaz ve bir tarafa destek verecek şekilde meyleder. Yaşadığımız olayın toplumda nasıl algılandığına baktığımızda iki gözlem yapmak durumundayız. Birincisi AKP tabanı dahil toplumun çoğunluğu yolsuzlukların varlığına, yargıya müdahale edildiğine, son HSYK düzenlemesinin demokratik zaaf içerdiğine inanıyor olsa da hükümete destek veriyor. İkincisi gerilimli ortam devam ettikçe toplumsal algıda ‘de facto’ yeni koalisyonlar oluşuyor ve aktörler bu görüntüyü değiştiremiyor. Bu iki husus kimin haklı veya haksız, ya da kimin demokrat veya otoriter olduğundan bağımsız… Bu bir olgu… Ve eğer doğru karar almayı önemseyen bir toplumsal/siyasi aktörseniz söz konusu olguyu dikkate almak, ‘niye böyle’ diye sormak ve ona göre bir davranış stratejisi çizmek durumundasınız.
HİZMET HAREKETİ NASIL ALGILANIYOR?
Hizmet Hareketi, bu denklemde avantajlı olmayan taraf… Hükümet yönetimsel gücünü kullanarak ve geleceğe matuf hayallere hitap ederek daha etkili bir ikna yeteneği üretmiş durumda. Bu pozisyonun altının boş olduğu, açıkça yalan söylendiği öne sürülebilir ve gerçekten de haklı olduğunuz örnekler vardır. Ama bunlar görüldüğü gibi toplumsal algıyı değiştirmiyor. O halde bu algının zeminini daha iyi araştırmak gerek. Toplumun duyarsız, cahil veya aptal olduğunu herhalde söyleyecek değiliz. AKP’nin odağında olduğu İslamcı bir fanatizmin tuzağına düşüldüğünü öne sürmek de gülünç olur. Açıktır ki toplum, hükümetin yanlışlarını ve eksiklerini bilmesine rağmen ona destek vermekte. Bu durumda soru belki de tersten sorulmalı: Acaba toplum Hizmet Hareketi’ni bu olayla birlikte nasıl algılamaya başladı? Eğer cevap istenildiği gibi değilse, acaba Hizmet Hareketi bu algıyı değiştirmek için ne yapabilir? Bu noktada ikinci gözleme geçersek, eğer söz konusu durum Hizmet Hareketi’nin İslami kitle dışında koalisyonlar yaptığı algısına neden oluyor ve hükümet de bunu kendi lehine kullanıyorsa, nasıl bir duruş böyle bir algıya set çekebilir?
KAVGA UĞRUNA HAKSIZ DÜŞMEK…
Bu soruların cevabı bana düşmez. Ama eğer toplumsal algı lehinize bir doğrultu izlemiyorsa, ‘dövüş halinin’ karşı tarafın işine geldiği açıktır. Hele haklı olduğunuzu düşünüyorsanız, kavga uğruna giderek haksız duruma düşmenin pek de savunulabilir bir yanı olamaz. Sonuçta mücadelenin ortamı, kendiliğinden doğan kodları ve yarattığı atmosfer daima bir tarafın lehine çalışacaktır ve o taraf her zaman daha ‘haklı’ veya ‘doğru’ taraf da olmayabilir. Bu değerlendirme kimin ‘haklı’ ve ‘doğru’ olduğunun önemsizleşmesine vurgu yapıyor. Unutmamak lazım ki, böyle ortamlarda hakemlik son kertede topluma düşecektir. Toplumu ikna etmekte yetersiz veya taraflı kalan hiçbir ‘ilke’, ne denli ‘evrensel’ olursa olsun inşa edici olamaz…”