21. yüzyılın onuncu yılındayız ve ülkemizde TSK hâlâ, gündelik hayatı, iç ve dış politikayı, ekonomiyi etkilemeye devam ediyor; acaba bu yüzden mi bize "asker millet" diyorlar?
Ayrıca "asker bizi etkilesin" diye ellerini oğuşturup duran, en mazbut ve demokrat tabiatlı erkânıharpleri bile siyasete bulaşmaya heveslendiren bir "sivil siyaset" kadromuz hep varolmuştur: "Paşa çizmeyi çekti... Ordu kükredi... Yumruğu masaya vurdu... Filan darbe olmasaydı biz şimdi köleydik; nikâhlarımız da boştu" diye müstehcen müstehcen konuşup duran, değersiz adamlardır bunlar. Netekim, "Paşa konuştu, açılım bitti" derken keyiften gözlerinin karası kaybolmuştu bunlardan birinin. A cüdâm! Asker siyaset yapacaksa senin varlık sebebin nedir; ey postal bağcığı...
Konuşulması gerekeni doğrudan konuşalım: Eskiden böyle hâdiseler kapatılır, er ve erbaşlara sıkı talkın verilir ve ailelerine "evladınız şehid oldu" denirdi; şimdi böyle kazalar kışla içinde kalmıyor, sızıyor, sızdırılıyor. Bu kadarı tesadüf olmaz artık. Okuyunca herkes, "yeter artık" diyor, "yeter artık, çoluk çocuğumuzu bazı psikopatların eline zebûn olsunlar diye mi teslim ediyoruz?"
Bu sorular kezzap gibidir, kezzap... İçten yakar, çürütür ve var zannettiğiniz o kurumsal itibarın, -üstelik en gerektiği zamanda- yerinde yeller estiğini görürsünüz. Hafazanallah!
Ordu yıpratılıyor, görüyoruz ve bunun yanlışlığını, fenalığını yine vurguluyoruz. "Fırsat fırsattır" diye ordunun boş böğrüne bir dirsek daha çakmak kolayın kolayı fakat doğru değil. Ordunun itibarı daima yüksek olmalı. Ne için? Toplumumuzun istikbâl, istiklâl ve izzetini muhafaza için!
Ordu, erkân-ı harbinden yanaşık düzen eğitimi veren erbaşına kadar kendi hakkında döne döne düşünmek zorundadır. Orduyu eleştirisizlik zayıflattı. Hatalarını bile alkışlayarak ayyuka çıkaran, sırf riyakârlıktan ötürü ordunun yanlışlarını "badem göz" haline getiren postal yalayıcıları yüzünden ordu, Türk devleti içinde tuttuğu omurga vazifesini savsaklamaya başladı. Yağcılığın, müdâhenenin bu derecesi çürütür, kokutur. Ordu, kendi hatalarını algılamıyor, çünkü bakış açısı müsait değildir; ona dışardan eleştiri yöneltenlerin bir kısmında ise iyi niyet problemi görünüyor; adam hakikaten ordu düşmanı ve böyleleri de var. Neticede ordu, çoğu kendi hatasından kaynaklanan skandalların ifşâsı ile bir "itibarsızlaştırma" operasyonuna tabi durumdadır; bu hâl ki, aklı başında kimseye, "oh olsun" dedirtmez.
İki basit sebebi var: Ordunun yapılanma ve yönetim biçimi, onu politikaya yakın durmaya sevk ediyor; her ağustos dönemi öncesinde, bazılarının kışla ve karargâhlardan çıktığı anlaşılan dedikodu, ses kaydı ve fotoğraf türü belgelerin, hatta Sarıkız, Ayışığı vs. gibi darbe tasavvurlarının arka planında bir terfi ve ıskat ameliyesinin bulunduğu âşikâr. Kaldı ki yakın tarihte askerî darbeleri hep askerî tensikatlar izlemiştir nedense! Sâniyen ordu, kendine rejimin ideolojik muhafızı rolü vermekle muharebe ve ateş gücünü eksilttiğinin farkına varamıyor. Hâlbuki ordular, rejimlere ve ideolojik doğrulara dayakla sağlama yaptırmak için değil, toplumları ve ülkelerine koruma hizmeti vermek için vardır. Bu tutumda ısrar, her farklı görüş sahibini TSK nezdinde şüpheli, tehdid edici haline getiriyor; algı bozukluğu yapıyor; kendi mensuplarını bile yer yer tehdit kapsamında gören bir ordu, bir süre sonra sadece kendi varlığını korumak için kendini kendine karşı konuşlandırmaya başlar. Hafazanallah!.. O fasıl korku filmidir; Allah'a sığınırız.
Türk Ordusu, bayramın kutlu olsun; kazanacağın en büyük meydan muharebesi, en kıymetli zafer, kendi yönetimi ve varlık sebebini modernize edebilme kararlılığını göstereceğin anda tecelli edecektir. Bu süreçte en aziz "görev"in budur.
Ahmet Turan ALKAN - ZAMAN