İslam’da mehir, erkeğin evlenirken eşine verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya başka bir mala denir. Son yıllarda evlenirken kadına ödenmesi gereken mehir konusunda erkek tarafının ihmalkâr davrandığı, kadın tarafının da istemesine rağmen, araya soğukluk girer endişesiyle konuyu dile getirmekten kaçındığı görülmektedir. Her iki tarafın yaptığı bu davranış, doğru değildir. Mademki Kur’an ve sünnette yeri olan meşru bir evlilik yapıldığına göre mehir konusu, görmezden gelinmez. Bu konuda kız tarafından ziyade, erkek tarafının hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
Bir başkasının uyarmasına gerek kalmadan İslam’ın kadına tanıdığı bu hak, zamanında yerine getirilmelidir. Eğer tersi olursa, taraflar daha işin başında bu konuyu içlerine atmakta ve aralarında yavaş yavaş husumet ve kavga tohumları yeşermeye başlamaktadır. Mehir konusunda taraflar, açıkça şu hususları bilmelidir. Kur’an-ı Kerim’de, evlenen erkeğin kadına mehir vermek zorunda olduğu ve bunu zorla geri almasının caiz olmadığı konusunda ayetler bulunmaktadır. (Bakara 2/237; Nisâ 4/4, 20, 24, 25; Mâide 5/5). Bütün bunlara rağmen, bazen mehir verilmekte ama düğünden sonra biz onu başkasından borç almıştık bahanesiyle gelinin elinden alınmaktadır.
Hanefîlere göre mehir nikâhın sonuçlarından biridir. Bu nedenle nikâh esnasında belirlenmemiş olsa, hatta nikâh esnasında verilmeyeceği şart koşulsa bile evlenen kadın mehre hak kazanır.
Mehir nikâh anında belirlenip belirlenmemesine göre ikiye ayrılır. Mehir nikâh anında belirlenmişse buna mehr-i müsemmâ, nikah esnasında belirlenmemişse mehr-i misil denir. Evlilik sırasında mehrin belirlenmemesi veya belirlenen mehrin bir sebeple geçersiz sayılması halinde, evlenen kadın mehr-i misile hak kazanır. Mehr-i misil, evlenen kadının, akrabaları arasında her bakımdan kendi konumunda olan kadına verilen mehir demektir.
Mehir, ödenme zamanına göre, mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel olmak üzere ikiye ayrılır. Mehr-i muaccel, peşin olarak ödenen mehirdir. Kadın mehr-i muacceli almadan kendisini kocasına teslim etmeme hakkına sahiptir. Mehr-i müeccel ise, veresiye, yani ödenmesi sonraya bırakılan mehirdir. Bu mehrin ödenmesi için herhangi bir zaman belirlenmişse, bu tarih geldiğinde kadın mehre hak sahibi olur. Bir vakit belirlenmemişse, nikâhın sona ermesiyle mehir muacceliyet kazanır ve ödenmesi gerekir. Başka bir deyişle, boşanma halinde kocanın bu mehri ödemesi gerekir; ölüm halinde de, bırakmış olduğu terikeden ödenir
Mehir olarak her türlü mal veya parasal değeri olan her türlü menfaat tespit edilebilir. Mehirin en az miktarı Hanefîler'e göre 10 (ilk asırda 10 dirhem yaklaşık iki koyun bedeli idi), Mâlikîler'e göre ise 3 dirhem gümüştür. Şâfiî ve Hanbelî hukukçulara göre ise mehirin bir alt sınırı yoktur, tıpkı bir üst sınırı olmadığı gibi. Mehirin üst sınırının olmadığı konusunda Hanefî ve Mâlikîler de diğer iki mezhep gibi düşünmektedir. Hz. Ömer kendi halifeliği döneminde evlilikleri kolaylaştırmak için mehire üst sınır getirmek istemiş, fakat bir kadının "Onlara kantarla vermiş olsanız da hiçbir şeyi geri almayın" (Nisâ 4/20) âyetini delil getirmesi karşısında bu düşüncesinden vazgeçmiştir.
İslâm hukukunda mehirin kadını hem evliliğe ısındırmak hem de ona belli bir malî güç kazandırmak düşüncesiyle getirilmiş olduğunu söylenebilir. Özellikle kocanın sahip olduğu tek taraflı irade beyanıyla boşama yetkisini kötüye kullanması durumunda kadın böyle bir malî imkâna fazlasıyla ihtiyaç duyacaktır. Boşanma hakkının suiistimal edildiği bölgelerde mehir miktarının yüksek tutularak bu suiistimale belirli ölçüde engel olunması da mehirin kadına ve evlilik birliğine kazandırdığı bir başka avantaj olmaktadır.