Ey gece, neşelisin, hep böyle neşeli gel, neşeli gel! Ömrün bitmesin, kıyamete kadar uzasın
gitsin, dostun yüzünün güzelliğinden, hatırında öyle bir ateş var ki, ey üzüntü, eğer cesaretin varsa gel, benim hatırıma gir!(*)
Ey yolcu; aklını basına al, seferin nereye? Hangi diyara gitmek istiyorsun? Nereye gidersen git, sen bizim gönlümüzdesin. Denizden uzak düşmüş bir balık gibi, o denizin gamını daha ne kadar çekeceksin? Kupkuru kalmış dudakların, ne zamana kadar denize hasret ve ayrılıktan şikayet incilerini aleme saçacak.(*)
Gece gündüz yol alan gemilerdeki yolcularız, deniz bazen dalgalı bazen sakin ve durgun. Kıyısı belli olmayan bir deniz. Rüzgar da deniz de gemi de O’nun lütfuyla hareket eder durur. Kim bilir kaçıncı gemi? Kaçıncı yolcu? Hepsi de gam yükünü doldurmuş ambarlara. Sırtlarında taşıyanlar çuvallarla. Oysaki gemi rotası belli gitmekte. Gam taşıyan da gül taşıyan da aynı gemide aynı yere gitmekte, güleni de ağlayanı da aynı yere götürmekte hiç tereddüt etmeden. Geminin içinde bir o tarafa bir bu tarafa gitmenin ne faydası var?
Gemide rüya görmüşsün uyanık kalmışsın hepsi bir. Hangisi rüya hangisi gerçek kim bilir?
Kılavuz al gemine. Kendince kendi aklınca bir o tarafa bir bu tarafa sürüklenip durma. Rüzgarı, yıldızı yolu bilene uy. Gündüz güneşi gece dolunayı bilene sor.
İlle de hayal kuracaksan sevgilinin hayaliyle doldur gönlünü.
Rüyasında bir gemiye binmiş bir adamı anlatırlar eskiler. Adam sabaha kadar terler içinde kalmış bir o yana bu yana dönüp durmuş. Geminin içinde bir o yana bir bu yana koşup el aman dilemiş. Sırtında içi ateş dolu çuvallar taşımış. Deniz dalgaların içine gark olmuş. Battı batacak. Kenarda sakince oturan birini görünce yaklaşmış yanına. Oralı olmamış ihtiyar. Sonra daha da sarsılmaya başlamış gemi. Adam yine sırtında yüküyle kanter içinde yuvarlanmış bir baştan bir başa. Yükünü at demiş ihtiyar. Önce yükünü indir sırtından. Yanınca sırtı atmış. Bulanınca midesi sarsıntıdan oturmuş. Yükten beli ağrıyınca vazgeçmiş taşımaktan. Tamam demiş ihtiyar. Şimdi tamam oldu. Şimdi sana su getirecekler tımar edecekler demiş. Fakat bundan önce bir el kaldırıp isteyeceksin. Beceriksizliğini itiraf edeceksin. Yoksa vermezler. Kalan son gücüyle elini kaldırmış adam. Olmaz yine demiş iki elini de kaldıracaksın. Tamam teslim oldum ben güçsüzüm gibi. Aczini göstereceksin hem kendine hem onlara. Zoruna gitmiş adamın çünkü sevmezmiş aczini göstermeyi, güçsüz görünmeyi. Sen bilirsin demiş ihtiyar yine verirler yükü sırtına helak olur gidersin. Ağlamaya başlamış adam. Yaşlar boşalmış. Olmaz demiş yine ihtiyar yaşlar öfke dolu. Direnci bırak baş edemezsin. Kırgın ya da incinme değil acizliğini göster. Ellerini yavaşça kaldırmış adam. Acizim, güçsüzüm, aklım yetmedi, el aman deyince yanına gelmişler. Sırtını tımar etmişler. Elbiselerini değiştirmeye başlamışlar. Su vermişler yiyecek vermişler. Güzel kokular sürmüşler. Gönlünü açıp yıkamışlar. Gam yerine sevinç doldurmuşlar. Ve ikaz etmişler gönlünün iki elide yukarda olsun. O zaman dilediğini dilediğince doldururuz. Uyandığında adam şaşmış yanındakiler, dün böyle kokmuyordun diye. Gülmüyordu yüzün diye.
Aşk geldi, beni her şeyden, herkesten ayırdı, beni maddî isteklerden alıkoydu, üzdü, perişan
etti. Sonra bana acıdı, lütfetti ihsanlarda bulundu, beni okşadı. Allah'a şükürler olsun ki, şeker gibi vuslat suyunda eritti, beni kendine kattı.(*)
0 dost, beni sevgi ile, nazla, çeşit, çeşit nimetlerle besledi. Etten, deri ve damarlardan
dokunmuş çok değerli bir kumaştan arkama usta bir terzinin diktiği süslü püslü bir elbise giydirdi.
Aslında, tenimiz bir hırkadır. Onun içinde bulunan gönül, süfî bir derviştir. Şu gök kubbesinin
içindeki bütün alem, bir ibadet yeridir. Şeyhimiz de O'dur.(*)
(*) Divan-ı Kebir. Mevlana Celaleddin Rumi
www.pozitifdegisim.com