Eylüller her zaman sıkıntılıdır benim için. Oysa Sonbaharın en güzel ayıdır Eylül bilirim. Sararan yapraklar ve melankolik duygular. Eylül aşkları... Benim sıkıntım daha çok psikolojik galiba. Belki de Eylülün Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olması benim bilinç altımı zorluyor. Ama haklı bir gerekçe de buluveriyorum hemen. Evet, ilkokulda Eylül ayını hiç sevmediğimi hatırlıyorum şimdi. O malum soruyu soracak öğretmenim, hatta o soru üzerine bir ödev yapmamızı isteyecek: Yaz tatilini nerede geçirdiniz çocuklar? Haydi bakalım yazın. Bir bir okunur yazılanlar. Arkadaşların çoğu deniz kıyısında bir yerlere gitmiş, yazlıklarında çok güzel vakitler geçirmiş, yeni arkadaşlar edinmişler. Yani yazacakları çok şey var. Denizi yirmili yaşından sonra görecek benim için tam bir ütopya yazıları gibi geliyor anlatılanlar. Yazacaklarım yine çok yavan gelecek onlara. O yüzden yazmıyorum yine yaz tatilinde neler yaptığımı bu Eylülde de.
Hayatımın daha sonraki bölümünde de Eylüller hep üzdü ve şaşırttı beni. 12 Eylül: Yitik hayatlar. Tüp kuyruğundan askerlerin beni çevirmesi. Evine dön ufaklık, ortalarda gezinme demesi. Annemin bizi niye tüpü doldurtmadınız diye azarlaması bir bir gözümün önünden geçiyor. Daha sonra Özallı yıllar. Demokrasi, açık ekonomi, konuşan Türkiye sloganıyla, olur olmaz konuşan televole kızları
Sonra bir Eylül vakası daha..Çok yiğit bir delikanlı olan arkadaşımı Ankarada Eylül adıyla buluyorum kaldırımlarda. Dönmüş. Garip bir duygu. Kahvede var mı lan benden delikanlısı! diyen arkadaşım Eylüldü şimdi. Gözlerinde hüzün vardı. Benim hissettiklerimden daha öte bir hüzün. Eylül yaprakları kadar sarı bir yüz..
Aradan geçen yıllarda Eylül psikolojisi beni bırakmadı. Ve bir gazete haberi: Geçtiğimiz aylarda merkezi Viyanada bulunan Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi 11 Eylül sonrasına ilişkin bir raporu kamuoyuna sundu. Bu rapora göre ABDdeki 11 Eylül saldırılarının ardından Müslümanlar Avrupada yükselen ırkçılığın mağduru oldular. 11 Eylülden sonra terörist olmadıklarını ispatlamaya çalıştılar, ya da ispat etmek zorunda bırakıldılar. En fazla saldırının sözlü tacizler şeklinde gerçekleştiği belirtilen raporda, bu saldırıların büyük çoğunluğunun İslam dininin temel sembollerinden biri olarak algılanan başörtülü kadınlara yönelik olduğu bildirildi. Okullarda Müslüman çocukların da sözlü saldırılara maruz kaldıkları vurgulandı. İslamın bir diğer sembolü olan camilere yönelik saldırılarda ciddi artış kaydedildiği belirtilen raporda bu tecavüzlerin cami duvarlarına yazılan tahkir edici sloganlardan kundaklamaya kadar giden geniş bir yelpazeye yayıldığı kaydedildi.
Eylüllerin en globaliydi bu benim için. Bütün dünya aynı anda yaşamıştı bu Eylülü. İlk kez bir Eylül canlı canlı yaşandı, bir canlı yayında. 11 Eylülde Dünya Ticaret Merkezine pike yapan uçaklar hayatımın daha önceki döneminden farklı Eylül görüntüleriydi. Uzun yıllar üzerinde konuşulacak, tartışılacak, dünya siyasi tarihini değiştirecek bir Eylüldü. Failleri, mağdurları, sonuçları itibariyle aklımızdan uzun süre çıkmayacak bir Eylül..
11 Eylül saldırılarını kim gerçekleştirdi, gerçekleştirenler gerçekten Müslüman kimlikli insanlar mıydı, bunları bilmiyorum. Yakın gelecekte de bilmemiz mümkün görünmüyor. Bu olayın gerçek faillerinin bulunamayışı Kennedy suikastının faillerinin bulunamayışından farksız. Yani gerçek failleri bulunmayacak. Ancak hedef kitle için bunu söylemek çok güç.. Hedef kitle biliniyor: Müslümanlar..
Sonuçları Müslümanlar açısından gerçekten çok önemli. Dünya siyasi tarihi açısındansa tam anlamıyla bir dönüm noktası. Sonuçları itibariyle Medeniyetler Çatışmasının cazgırlığını yapan Huntingtonu haklı çıkaracak kadar sahici bir operasyon 11 Eylül. Tabii bu olayın dünyadaki terörist saldırılar açısından da dönüm noktası olduğu bir gerçek. Bundan sonra terör tehlikesi ve potansiyeli olan her yer demokrasi ve insan hakları adına bombalanacak... işgal edilecek
Bu senaryo hiç de yabancı değil
Biz Türkler bu gerekçeleri öne sürerek Anadolunun işgal edilmesi projesini çok uzun yıllar önce yaşamıştık: Mondros Antlaşmasının yedinci maddesi. Bu maddeye binaen gerekli görülen durumlarda Anadolu işgal edilecekti...Hatırladınız değil mi? Evet Batı bu maddeyi global bir zeminde uygulamaya koydu artık. Dün Afganistan, belki yarın Irak. (11 Eylülden hemen sonra kaleme alınmıştı bu yazı, yani Irak henüz işgal edilmemişti!) Bunun sonu var mı, onu da bilmiyoruz? Bildiğimiz tek şey büyük güçlerin büyük düşler kurduğu. Mondrosun meşhur yedinci maddesinin yeniden canlandığı ve daha büyük bir eylem planıyla ortaya konduğudur.. Terör gerçekten amacına ulaşıyor
Dünya onun sayesinde yeniden paylaşılıyor... Bahane hazır: Terörist faaliyetler
Teröristleri yetiştirenler kimlerdi? Onların eline silahları kim verdi? Milyarlarca dolarlık silah sanayi kime hizmet ediyor? soruları havada kalıyor. Cevapları bilinen sorular her zaman can sıkar ve bu cevaplar bizleri günah keçisi ilan eden Batı tarafından çok iyi biliniyor.
Bu arada Müslümanlar ne yaptı? 11 Eylül sonrasında Müslümanlar için aslında pek bir şey değişmedi. Edilgenliklerini muhafaza ettiler. Anlayacağınız Osmanlının gerileme döneminden bu yana Müslüman dünyada değişen bir şey yok. Avrupa ve İnsan Hakları konusunda anlayamadığım bir iyi niyet vardı 11 Eylüle kadar Müslümanlarda. Baş örtüsü sorunuyla özdeşleşen bir iyi niyet. Bu iyi niyet özellikle de Türkiyede başörtü mağdurları tarafından seslendiriliyordu... Avrupada özgürlük vardı. Rahatça İslam yaşanabilirdi. Türkiyedeki gibi sorunlar yaşanmazdı diyorlardı. Ben böyle bir pembe tablo çizilmesine sürekli karşıydım. Biliyordum ki bu Avrupa geçtiğimiz yüzyıllarda bırakın farklı dinden olanları, aynı dinden olanların kanlı mezhep savaşlarına sahne olmuştu... Paris sokakları mezhep katliamlarının oluk oluk kanıyla yıkanıyordu.
Bütün bunlardan yola çıkarak diyordum ki, Avrupada yaşayan Müslümanlar ne zaman ki tehlike olarak algılanır, o zaman Gerçek Avrupa yüzünü gösterirdi. Ve 11 Eylül bunun çok bariz bir göstergesi olmuştu. Evet olan olmuştu.. Orada doğan, orada okuyan ve bir Almandan, bir Amerikalıdan farkı olmayan Müslümanlar bir anda günah keçisi ilan edilmişti...
Bu tablo bir kez daha gösteriyor ki, hoşgörü kavramı o kadar ucuz değil. Dinler arası diyalog o kadar çabuk gerçekleşecek bir proje de değil. Çünkü büyük güçlerin projeleri diyalog değil monolog üzerine kurulu.
Beni etkileyen en son Eylül, biliyorum ki, G-8 dışındaki mağdur halkları daha yakından ilgilendiriyor... Ve, global bir Eylül psikolojisi yaşıyoruz, yaşayacağız bundan böyle... Ve yine biliyorum ki tüm G-8 dışında yaşayan milletlerin çocukları da Eylüllerde yazacak bir şey bulamıyorlardı daha önceleri benim gibi...Her Eylül ayında öğretmenlerinin yazın ne yaptınız? sualine cevap vermek istemiyorlardı çoğu defa.. Oysa bu Eylülde ne yazacaklarını ben biliyorum: Eylüller globalleşti!