Araştırmadan, incelemeden, doğru düzgün okumadan önümüze gelen her habere atlıyoruz. Sosyal medyada biri birine bişey diyor, hurra saldırıya geçiliyor, aslı-astarı bilinmeden. Bunları anlıyoruz, sürü psikolojiyle yapılıyor da...
Anadolu Ajansı'nda neler oluyor bir türlü anlayamıyoruz!
Habere bakar mısınız; Fetönün falan okulunda gizli bir oda bulunmuş, yapılan araştırmada bu gizli odada çok sayıda Kur'an-ı Kerim, cüz ve meal bulunmuş! Yani?!
Evlerimizde Kur'an-ı Kerim, cüz veya meal bulundurmak suç mu? Mevzunun buralara gelebildiğine inanamıyorum. Bu nasıl bir sulandırma böyle yahu!..
Anadolu Ajansı böyle yaparsa bizim gazetecilerimiz ne yapar? Devletin son derece güvenilir(!) haber kaynağından gelen haberleri sorguladan yayına koyar, şöyle bir defa bile okumadan, incelemeden!
Haberi gazetelere, televizyonlara, internet sitelerine koyuveren gazeteciler hadi aidiyet sorunu yaşıyorlar, iyi maaş almıyorlar, işlerini sevmiyorlar ya da ne bileyim bişeylere kıl oluyorlar ve bu ayrıntıyı önemsemiyorlar! Peki, Fetö ile mücadele eden devletin resmi haber ajansına ne oluyor, neden böyle bir haber servis edip ayarlarımızla, algılarımızla oynuyorlar farkında mısınız!
AA'nın bu son haberini yapan muhabirden başlayarak, bu haberi okuyan editörün ve onay veren amirinin sorgulanması gerekiyor. Bu kişi veya kişiler ya Fetöcüdür, ya da din düşmanı. Üçüncü bir şık daha var, bu kişi veya kişiler toptan dinlerini, kitaplarını, devletin şu günlerde neyle mücadele ettiğini bilemeyecek kadar salaklar ki her üç şartta da suçlular ve görevden el çektirilmeleri gerekmektedir. Biz, dini kullanarak, istismar ederek palazlanan bir terör örgütünü yok etmeye çabalarken, canevimizden vuruluyor, dinimizin temel kaynağı, baş tacımız, evlerimizde bulundurduğumuz ve sürekli okuduğumuz Kur'an-ı Kerim'imizi sanki el bombası, roket atar, uçak savar veya kaleşnikof gibi sunan içimizdeki hainler varken nasıl başarılı olacağız söyler misiniz?!..
Konunun ilgililerce araştırılması ve bir an evvel netliğe kavuşturulması gerekmektedir.
Meselenin aslı ortaya çıkarılıncaya kadar AA'nın güvenilir bir haber kaynağı olmaktan uzak olduğu kaydını düşüyorum ve Fetöcülerin algılarımızla bu kadar kolay oynamalarına fırsat verenlerden hesap sorulmasını fetöcü olmayan(!) ilgililerden bekliyorum...
...
Esnaf batmak üzere, ekonomi çok kötü!
Önceki yıllarda benzer başlıkları atanlara ekonomi kötü algısı yaratmaya çalışıyorlar diye kızıyordum. Bu sefer gerçekten kötü esnafımızın hali. Tabi büyükşehirlerde, krizden etkilenmeyen bazı sektörlere bakarsanız durumun vahametini göremezsiniz...
Algı malgı değil, bankalara ödemelerini yapamadı binlerce esnafımız. Çekler, senetler dönmeye, bulunabilirse kredi kartlarının asgarileri ödenmeye başlandı. Personel maaşları ya yarım ödendi ya hala ödenemedi. Bu ay iyi kötü yarıyı geçti, gelecek ay ne olur bilemiyorum. Bir yakınım borcunu kapatabilmek için bindiği arabasını satışa çıkardı, bir ay oldu bir tek kişi bu araba kaça olur demedi. Şu anda milletimiz, büyük bir darbe girişimini bertaraf etmenin ve devletini yıkılmaktan kurtarmanın motivasyonuyla sabrediyor, ancak kısa bir süre sonra sabredecek bişey kalmayacak! Borcunu ödeyebilmek için malını satışa çıkaran ama malına alıcı bulamayan bir işverenin halini kallavi maaşlarını ve yönetim huzur haklarını curk curk mideye indiren bürokratlarımız anlayamazlar. Anlayamıyorlar da zaten...
Sırf yardım etmek ve Allah'ın rızasını kazanmak için mültecilere son bir kaç yılda belki 30 milyar dolar harcayan hükümetimiz bu miktarın 10'da biri kadarını, yani 3 milyar doları da hiç eğip bükmeden, bankaların faizine bulaştırmadan çalıştırdığı personel sayısını baz alarak işverene faizsiz kredi olarak dağıtmalı ve nefes aldırmalı. Karşılıksız para isteyen yok, sadece faizsiz kredi istiyor esnafımız, işverenimiz. Feryadımızı duymazlarsa bir zaman sonra bu miktarın çok daha fazlasını da dağıtsalar fayda vermeyecek, tezgahlar kapanacak, bilesiniz!
...
Haftasonu İstanbul'daydık
Konya İmam Hatip Lisesi'nden 92'de mezun olan bir grup arkadaşla yaklaşık 18 yıldır her ayın ilk cuma günü evlerimizde bir araya gelerek birlikteliğimizi sürdürüyoruz. Yılda birkaç kez de topluca bi yerlere gidip uzun hasbıhal ediyoruz. Geçtiğimiz haftasonu arkadaşlarımızdan müsait olan 19 kişiyle İstanbul'a gittik. Belki yüz defa gittiğimiz ama işimizi görüp gücün dönüp geldiğimiz İstanbul'un bu sefer yettiği kadarıyla çok güzel yerlerini gezdik, unutulmaz hatıralarla döndük. Geçtiğimiz hafta aynı sınıftan mezun olduğumuz Selim Sırrı Keleş kardeşimizin vefatı hepimizi çok sarsmıştı. Sanki Selim de aramızdaymış gibi onu her anımızda zikrederek, yediğimiz, içtiğimiz bize kalsın gezdiğimiz yerler;
Ayasofya Camii, Topkapı Sarayı, Sultan Ahmet Camii ve meydanı, Yahyalı Efendi Camii, Aziz Mahmud Hüdai Camii, Eyüp Sultan Camii, Süleymaniye Cami, Ortaköy Camii ve meydanı, Pierre Loti Tepesi, Bebek sahili, eski başbakanlarımız Erbakan, Özal ve Menderes ile üstad Necip Fazıl'ın kabir ziyaretleri, Üsküdar meydanı, boğaz turu vb yerleri gezdik. Bu gezi programına katılan arkadaşlarım; Ali Deresoy, Ali Mermer, Akif Kırışık, Cemal Özdemir, Hasan Bulut, Hüseyin Silay, Mehmet Alptekin, Muhammet Özbey, Muhammet Fatih Özdemir, Mustafa Küçükmaraş, Mustafa Özeskiciler, Mustafa Taşçı, Mevlüt Güngör, Nuri Maşalı, Ömer Ulusoy, Seyit Küçüksarvan ve ben Konya'dan gittik. Ev sahipliğimizi üstlenen Metin Baykal ile Sami Kuşçu kardeşimiz de İstanbul'dan dahil oldular. İnşallah bir sonraki seyahatimizi Balkanlara düzenlemeye niyetliyiz. Buradan bir kez daha hepsine bu güzel iki gün için teşekkür ediyorum. Vesselam...