Hangi şartlarda yaşarsak yaşayalım, ne kadar imkansızlıklar içerisinde olursak olalım, aslında Yüce Yaratıcının sayısız nimetleri içerisinde yaşamaktayız. Rabbimizin buyurduğu gibi: Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, onları sayıp bitiremezsiniz…
Var olmak bir nimet, insan olmak, Müslüman olmak nimetlerin en büyüğü. Nefes alıp verebilmek, içtiğimiz suyun, yediğimiz yemeğin tadını almak ne büyük nimet! Annemiz babamız, çoluk çocuğumuz, sevebilmek ve sevenlerimizin olması ne büyük saadet. Birlik ve dirliğimiz, huzur ve mutluluğumuz paha biçilmez nimetler. Önemli olan bütün bunları fark edebilmek ve bu nimetlerin asıl sahibine şükredebilmek, bunların bize ulaşmasına vesile olan kardeşlerimize teşekkür edebilmektir.
Bilim adamları, çok önemli bir haslet olarak farkındalığa dikkat çekerler. Zira çoğu insan, su içerisinde yaşadıkları halde su nimetinin farkında olmayan balıklar gibi, içerisinde yüzdükleri nimetlerin farkında değiller. Sızlanma ve şükürsüzlük günümüz insanın en temel özelliği olmuş duruyor. Bunca nimetler içerisinde yüzdüğü halde kanaatsizlik ve doyumsuzluk çoğu insanın şifa bulmaz hastalığı konumunda. Bir ömür sıhhat içerisinde yaşayan insan, sayılı günlerde hastalanınca sızlanmaya başlayıverir. Yeryüzünün asırlardır sükun içerisinde olması çoğumuzun dikkatini çekmez de, birkaç saniyelik depremlerde şikayetler ayyuka çıkıverir. Güneşin her gün saatinde doğup batması kimsenin dikkatini çekmezken, nadiren olan güneş tutulmaları gündem oluşturur. Kısaca insan, nimetlerin farkına varmazken, nimetlerin geçici olarak elinden alınıvermesine feryat figanlarla tepki gösterir.
Yüce Rabbimiz, bir ayetinde eğer şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, benim azabım pek yamandır buyurmaktadır. İnsanlara teşekkür etmeyen, Yüce Allah’a şükredemez buyuran peygamberimiz, çok sevdiği arkadaşı Muaz b. Cebel’e her namazın ardından şu duayı okumasını ısrarla tavsiye etmiştir: Allahım, seni zikretme, sana şükretme ve sana en güzel şekilde ibadet etme konusunda bana yardım et!
Nimete şükür, her şeyden önce nimeti fark etmek, onun bizde emanet olduğunu bilmek, onun asıl sahibini tanımak, nimeti asıl sahibinin ölçüleri doğrultusunda kullanmak ve nihayet dilimizle O’na şükretmektir.
Düne göre bugün çok büyük nimetlerin içerisinde yaşamaktayız. Bu nimetlerin farkında olmalı, bu nimetleri bizlere sunan Rabbimize şükretmeli, onların bize ulaşmasına vesile olan büyüklerimize ve diğer tüm kardeşlerimize teşekkür etmeliyiz. Unutmayalım ki bizler nimetlere şükrettikçe, o nimetler bize sunulmaya devam edecek, o nimetlerin hayrını göreceğiz ve nimetler bereketlenecektir. Aksi takdirde nankörlük, nimetlerin elimizden çıkmasına neden olacaktır.
Genel olarak bazı büyük nimetleri şöyle bir gözümüzün önüne getirelim: Her karışı şehit kanıyla sulanmış cennet bir vatanımız var, Ezanlarımız okunuyor, camilerimizde her yaşta yavrularımız cıvıl cıvıl Kur’ân okuyor, gönderde bayrağımız dalgalanıyor, bölgemiz kan gölüne dönmüşken insanımız huzur ve izzet içerisinde yaşıyor. Şu anda Yüce Allah’ın evinde, O’nun misafirleri olarak huzurdayız, ne mutlu bizlere. Aynı safta ibadet eden müminler olarak kardeşiz. Bütün bu nimetlerin farkında olmalı ve Yüce Rabbimize şükretmeliyiz.
Bu nimetleri fark edebilmek için, onlardan uzak yaşayan kardeşlerimizi bir düşünüverelim. Yurt dışında yaşadığı için ezan sesine hasret çekenler, şu ezanların kıymetini daha iyi bilir. Evinden barkından edilip üç senedir aramızda çadırda yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz, huzur içerisinde vatanında yaşamanın ne demek olduğunu iyi bilir. Ancak nimetin kıymetini bilmek için ille de nimetten mahrum olmak gerekmez. Asıl olan nimetin içerisinde yaşarken onu fark edebilmek ve ona layığı ile şükredebilmektir.
Sevebiliyorsak, düşünebiliyorsak, duyabiliyorsak, görebiliyorsak, konuşabiliyorsak, yürüyebiliyorsak… Karnımız doyuyor ve huzur içerisinde soframıza oturabiliyorsak… Dünyanın dört bir yanındaki yoksulları düşünüp onlara el uzatabiliyorsak… Akan mazlum kan ve göz yaşlarının acısını yüreğimizde duyabiliyorsak ne mutlu bize… Evet, tüm bunlardan dolayı şükretmeliyiz Rabbimize. Bu şükrümüzü hem dilimizle, hem de halimizle kesintisiz bir biçimde sürdürmeliyiz. Unutmayalım bizler nimetlerin farkına vardıkça, nimetlerden dolayı sahibine şükrettikçe o nimetler daha da artacaktır.