Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Yokluk darlık içinde büyüyen, inşaatlarda babası ve abisi ile birlikte soğuk demircilik yaparak evlerinin rızkını karşılayan, bu yokluk içerisinde okuyarak üniversiteyi bitirdikten sonra Konya ticaretinde, siyasetinde hep zirveleri gören isim
Faruk Dügen
Konya siyasetinden ticaretine pek çok büyük ve köklü oluşumların hep temelinde olan, ama hiçbir zaman ön plana çıkmayarak mütevazı yapısını bozmayan Faruk Dügen bugün pek çok alanda zirveyi görürken, dün yaşadığı zorlukları unutmayarak hayat felsefesini ana ve babasının hayır duasına bağlıyor. ‘Hayatım boyunca hiç darlık görmedim. Ne zaman sıkışacak olsam hemen rahatladım. Ama hep anamın babamın hayır duasını aldım. Eşimin fedakârlıklarıyla bugünleri gördüm’ diyor. Bugünün güzelliklerini ifade ederken ‘Aklım erdi ereli aileme bakabilmek için inşaatlarda çalıştım. Soğuk demircilik yaptım. İyi bir inşaat ustasıyım’ demekten de çekinmiyor.
Faruk Dügen 12 Ocak 1952’de Konya’nın Bordabaşı mahallesinde dünyaya geldi. Bu mahalle özellikle eskilerin ‘Ayna’ olarak bildiği semt. Faruk Dügen inşaatlarda işçi olarak çalışan, ailesinin geçimini böyle sağlayan İsmail Dügen ile ev hanımı Şekure Dügen’in çocuğu. Doğduğu ev 3 odalı tipik bir kerpiç Konya evi. Bu evde anne babası ve kardeşleriyle birlikte 1978’e kadar kalmışlar.
DAMLARDAN KAR KÜRÜR,
SARKAN BUZLARI TEMİZLERDİK
“Doğduğunuz ev, mahalleniz, çocukluk arkadaşlarınız” dediğimiz zaman Faruk Dügen’in o her zamanki temiz sakin yüz ifadesinde biraz olsum bir tebessüm oluşuyor çok eskilere dalıyordu. ‘O yıllarda çok kar yağardı. Kışlar çok sert olur, aylarca mahalleden kar kalkmazdı. Biz de damlardan kar kürürdük. Kerpiç evler, dar sokaklar, kapının önüne damlardan yığılan karlar hep gözümün önüne gelir. Karların arasında bir kişinin yürüyebileceği kadar dar bir yol. Bu kar kış ve buzlar 3- 4 ay kalkmazdı.’
NEDİM ULUGÜLYAĞCI,
FARUK TURHAN VE DR. RAHAT
‘O yıllar bir başka güzeldi. Hakimiyet İlkokulu’na gittim. Arkadaşlarım arasında iş adamı olan, uzun süre Konyaspor’da da Asbaşkanlık yapan Faruk Turhan, Numune Hastanesi’nin eski Başhekimlerinden Dr Nedim Ulugülyağcı ve Dr. İbrahim Rahat. Hep birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdı.’
BUZDOLABI TAMİRCİSİ
OLMAK İSTİYORDUM
‘Hayatım boyunca hiçbir zaman öyle fazla hareketli, yaramaz biri olmadım. Çocuklukta da, okul yıllarında da haylaz değildim. Çok çalışkandım. 5. sınıfta Okul Müdürümüz Muhittin Kişmir, sınıf öğretmenimiz ise Mustafa Bayrakçı idi. O yılarda Devlet Parasız Yatılı Okul sınavları olurdu. Bizim gibi fakir, ama çalışkan çocukları bu sınavlara alıyorlardı. Okul müdürü sınava girecek öğrencileri görmek istemiş. Bir gün sınıfa girdi, öğretmenimizden sınava girecekleri sordu. O da herkesi tek tek gösterdi. Müdür sıra ile herkese büyüyünce ne olacağını soruyordu. Maddi durumu iyi olan da kötü olan da hep doktor, avukat, mühendis olmak istiyorum diyordu. Sıra bana gelince ben de büyüyünce buzdolabı tamircisi olmak istediğimi söyledim. Müdür ve öğretmenimiz çok şaşırmıştı. Niye diye sordular, ben de tamir yaparak çok para kazanmak istediğimi söyledim. Çok şaşırdılar ve gülmüşlerdi. Oysa ben çocukluk yıllarımdan bu yana hep ticaretle uğraşmayı kafama koymuş, belki de bunu hafızamın bir yerlerine adeta kazımıştım.’
ABİM HACI MÜSELLİM
KONYA’NIN İLK
SOĞUK DEMİR USTASI İDİ
‘Ben de babam gibi, abim gibi inşaatlarda çalışarak para kazandım. Cumartesi, Pazar ve yaz tatillerinde hep inşaatlarda çalıştım. Abim Konya’nın belki de ilk soğuk demircisi idi. Hacı Müsellim diye bilinir. Çok iyi bir ustaydı. Çimento Fabrikası, Ova Un Fabrikası, Atatürk Kapalı Spor Salonu’nun inşaat işlerini abim yaptı. Bende soğuk demir işi yaptım.’
BEKİR AMCA VE
NESİBE TEYZE
Faruk Dügen’e ısrarla çocukluk yılları dediğimiz zaman, unutamadığı kapı komşuları olan bir çiftin vefatını anlatıyordu.
‘Mahallede kapı komşumuz olan bir çift vardı. Bekir amca ve eşi Nesibe teyze. Bekir amca benim aklım erdi ereli yatalaktı. Nesibe teyze bunaldıkça bize gelir, annemlerle sohbet eder, rahatlamaya çalışırdı. Ve sürekli olarak ‘Bizimkine bir şey olursa benim bir çatı katımız var. Burayı satar gider o çatı katında tek başına yaşarım’ derdi. Bir gün yan taraftan bir gürültü koptu. Babamlar hemen komşu eve geçtiler. Bekir amca vefat etmişti. Bu gürültü sırasında Nesibe teyzenin de fenalaştığı gördük. Hemen doktor çağırdılar. Doktor geldi ama Nesibe teyzede eşinin yani Bekir amcanın hayatını kaybetmesinden tam 20 dakika sonra oracıkta hayatını kaybetmişti. Ben birbirlerine bu kadar bağlı ve seven iki insanın olabileceğini işte o zaman gördüm. İkisinin de cenaze namazları aynı camide yan yana kılındı ve daha sonra toprağa verildiler.’
İMAM HATİPLİ YILLAR
‘Babam ilkokuldan sonra elimden tuttu ve beni İmam Hatip Lisesi’ne götürüp kaydettirdi. Benim sıra arkadaşım şu anda Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri olan Haşmet Okur’du. 4 yıl boyunca Haşmet Okur’la birlikte yan yana, aynı sırada, birlikte okuduk. Yine mesela bugün İttifak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Seyit Mehmet Buga ile de aynı sınıfta idik. Başkent Üniversitesi’ndeki Ali Ünler de bizimle aynı sınıftaydı. İmam Hatip de o dönemlerde çok iyi spor yapan arkadaşlarımız ve takımlarımız vardı. Mesela bizim okul güreşte, boksta çok iyiydi. Ama benim sporla aram iyi değildi.’
BİR DEFA KOPYA ÇEKEYİM
DEDİM ONDA DA YAKALANDIM
‘Hayatımda okul hayatım boyunca bir kez yalnızca bir kez kopya çekmeye yeltendim. İmam Hatip’teydik. Milli Güvenlik dersimize bir albay giriyordu. Onun dersinde herkes ama herkes kopya çekiyordu. Bir gün ben de kopya çekeyim dedim. Buna yeltendim, ama hemencecik yakalandım. Bu da benim ilk ve son kopya çekme girişim oldu. Ondan sonra üniversiteyi bitirinceye kadar bir daha böyle bir durumu aklıma bile getirmedim.’
SOĞUK DEMİRCİLİK YAPARAK
HEM HARÇLIĞIMI ÇIKARDIM
HEM DE AİLEME YARDILM ETTİM
‘Benim sporla aram iyi olmadığı için hafta sonlarında, yaz tatillerinde hep çalıştım. Boş vakitlerimde inşaatlarda çalışarak hayatımı kazandım. Mesela Çamlıca Sitesi’nin Dedeağaç Apartmanı’nın ve Selçuk Apartmanı’nın inşaatlarında çalıştım. Bu binaların soğuk demirini ben yaptım.’
TİCARET LİSESİ VE
AHMET ÖKSÜZ
‘İmam Hatip’ in orta kısmını bitirdikten sonra Ticaret Lisesi’ne gitmek istedim. Çünkü benim aklım fikrim hep ticaretteydi. Ama İmam Hatip Lisesi’nden Ticaret Lisesi’ne geçen belki de ilk ben olacaktım. Çünkü o zamanlar Ticaret Lisesi’nin orta kısmı vardı ve liseye giden öğrenciler de hep bu okulun orta kısmından gelenlerdi. O zaman Okul Müdürü Ahmet Öksüz’dü. Ben gittim Ahmet hocaya bu okula kayıt olmak istediğimi söyledim. Ahmet Öksüz Bey bana çok iyi davrandı, niyetimi sordu ve kabul etti. Beni okula kaydetti. Gerçekten de okula ilk kayıt işinden tutun da okulu bitirmemde, iyi yetişmemde Sayın Ahmet Öksüz’ün bende çok büyük emeği vardır.’
ÖNCE ZORLANDIM, SONRA
DERECE İLE OKULU BİTİRDİM
‘Çok çalışkan bir öğrenci olmama rağmen Ticaret Lisesi’nin ilk yılında zorlandım. Çünkü ben bu lisenin meslek derslerini hiç görmemiştim. Muhasebe, daktilo meslek derslerini almamıştım. Gerçekten de lise birde zorlandım. Lise üçü bitirdiğimiz zamansa okulu iftiharla bitiren, en başarılı üç öğrenciden biri bendim. K. Kovanağzı’nda bağ evimiz vardı. Yaz aylarında buraya giderdik.’
İSTANBUL İKTİSADİ VE TİCARİ
BİLİMLER AKADEMİSİ’Nİ KAZANDIM
‘Ticaret Lisesi’ni bitirirken sonra üniversite sınavlarına girdik. Ben ilk sıraya İstanbul İktisadı ve İdari Bilimler Akademisi’ni yazdım. Oranın puanı en yüksekti. Burayı kazandım ve buraya gittim. Annem babam gideceğim için çok üzüldüler. Ben hep annemin, babamın duasını aldım. Eğer hayatta zorlanmadıysam, hiç sıkıntı çekmediysem bu anne ve baba duası sayesindedir. Babam 96, annem 98 yaşında vefat etti. Annem uzun süre hastalık çekti, yatalaktı. Ama burada eşimin de hakkını vermem lazım, o da anneme çok iyi baktı ve hiçbir zaman üfff demedi.’
İSTANBUL’DA GÜNDÜZ ÇALIŞTIM,
GECE İSE OKULA GİTTİM
‘1971’de akademiye kayıt yaptırdıktan sonra Sultan Ahmet’te bir otele yazıldık. Otel okula yakındı. Ben gündüz çalışıp harçlığımı çıkarmak, anneme babama para göndermek için gece bölümüne kendimi kaydettirdim. Cağaloğlu’nda bir yayınevi vardı. Sultan Ahmet’te bulunan, Türkiye’nin belki de ilk İslami yayınevi olan Sönmez Neşriyat’ın muhasebe bölümünde çalışmaya başladım.’
İFTAR AÇTIĞIMIZ LOKANTA
AT ETİ YÜZÜNDEN KAPATILMIŞTI
‘Okula kayıt yaptırıp çalışmaya başladı. Ramazan ayında iftar için yine buraya çok yakın bir lokantayı seçtim. Lokantada herkes iftar vakti geliyor, yerine oturuyor ve bekliyordu. Buraya gelen turistler de bizim gibi iftarı bekliyorlardı. Çok iyi bir yerdi. Masaya oturuyoruz, 10-15 dakika kadar da ezanların okunmasını onlarla birlikte bekliyorduk Neyse, bu lokantaya üç dört gün gittik. Bir gün yine iftar vakti lokantaya gittiğimiz zaman lokantanın kapısının mühürlü olduğunu gördük. Yapılan denetimde burada at eti satıldığı tespit edilmiş. Çok üzülmüştük, ama aynı zamanda da gülüşmüştük yani üç dört gün at eti ile iftar açmışız.
2. sınıfa geçtiğimiz zaman devam mecburiyeti olmadığı için Konya’ya geldim. Konya’nın ilk mali müşavirlerinden Mustafa Lütfi Yılmaz’ın yanında 3.5 yıl çalıştım.’
DÖRT ÇOCUK, SEKİZ
TORUN SAHİBİYİM
‘1975’te evlendim. 3 ü kız bir erkek çocuğum var. Kızları evlendirdik, oğlum ise benim yanımda işlerimi takip ediyor. Aynı zamanda 8 torun sahibiyim.’
ASKERLİK VE ÇİL TAVUK HİKAYESİ
‘77-78’de vatani görevimi yapmak için Tuzla Piyade Okulu’na yedek subay öğrencisi olarak gittim. Buradaki komutanlarımız Kıbrıs’ta görev yapan komutanlardı. Çok sıkı bir eğitim programları vardı. Daha sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Çanakkale Geyikli Deniz Piyade Taburu’nda görev yaptım. Deniz kenarında hayatımın en rahat ve disiplinli dönemini yaşadım.
Bozcaada ile burası karşı karşıyaydı. Aslında burası sürgün yeriymiş. Bütün problemli insanlar buraya gönderilirmiş. Tabur komutanım Mustafa Kılıç’tı. Daha sonra Gölcük Lojistik Dönem Başkanlığı filan da yaptı. Çok çalışkandı, ben de çok çalışıyordum. Bana bir çil tavuk hikayesi anlattı. Bir adamın kümesinde yedi sekiz tavuk varmış. Ama içlerinde bir çil tavuk varmış. Her yumurtladığı zaman ortalığı birbirine katarmış. Evin sahibi tavuk kesmesi gerektiği zaman yumurtladığı zaman bağıran bu çil tavuğu hiç kesmezmiş. Yani komutanım bana bir iş yaptığın zaman bunu göstereceksin. Öyle senin gibi yaptığın işi mütevazılıkla karşılamayacaksın demek istemişti. Bunu hiç unutamıyorum.’
19 SENE 12 ARKADAŞLA BİRLİKTE
YAPTIĞIMIZ GIDA İŞİNİ BIRAKTIM
‘1989 yılında bir grup arkadaşla gıda işine girdik. 19 sene 12 arkadaş ile bu işi yaptık. (Osmanlı Marketler Zinciri’ni kastediyor.) Ama 2006’da bir kısmımız bu işten ayrıldı. Ben de gıda işini tamamen bıraktım.’
MÜSİAD KONYA’YI KURDUK,
ÜÇ BAŞKANLA ÇALIŞTIM
‘MÜSİAD Konya Şubesi’ni kurduk. Hüseyin Üzülmez, Hasan Angı, Hüseyin Çiftçi, Kerim Özkul, Saim Çopur ile birlikte. 3 başkan ile çalışan belki tek isim benim. Hüseyin Üzülmez, Hasan Angı ve Ziya Özboyacı’yla bilfiil 10 yıl çalıştım. 4 yıl da Mali Müşavirler Odası Yönetim Kurulu’nda görev yaptım. Önce Yıldırım Beyazıt Akhan, daha sonra Ahmet İçyer’le çalıştım.’
HASAN ANGI İLE AK PARTİ’YE GİRDİM
Hasan Angı AK Parti’nin İl Teşkilatı’nın kuruluşunda görev almamı istedi. Kurucular kurulunda Mali İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı’ydım. Milletvekili seçimlerine kadar bu işi yaptım. Ali Sürücü başkanlığında Yerel Yönetimlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı’ydım. Mustafa Çevik ile de Siyasi ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak çalışıyoruz.’
GÜNDE 8-10 GAZETE OKURUM
‘Okumayı çok severim. Kitap okurum, günde mutlaka 8-10 gazeteyi hızla tararım, ihale ilanlarına kadar okurum. İyi bir gazete okuyucusuyumdur.’
SİYASETİN SEHİV SECDESİ YOKTUR
Sohbetimizin sonu yaklaşırken ‘Siyasette sizi etkileyen en önemli anı nedir?’ dediğimizde ise son derece mütevazı bir şekilde tek kelime söylüyordu: Niğde milletvekilimiz Erdoğan Özöğür’ün söylediği bir söz vardır: Siyasetin sehiv secdesi yoktur. Bunu unutmam. Unutamam.