Arapların Mağrip, Batılıların Morocco, Türklerin ise Fas dedikleri en batıdaki İslam ülkesi…
Fas’ta beş gün…
Fas’ta Türkiye’nin İstanbul’u diye tabir edeceğimiz Kazablanka’da kalıyoruz. İkamet ettiğimiz otel ise dünyanın pek çok yerinde zincir otelleri bulunan Sheraton’a ait. Sheraton Casablanca şehrin merkezinde. Otelimiz geceleri oldukça renkli görüntülere sahne oluyor. Gece 12’de alt kattaki disko açılıyor ve ilgilenen müşterilere hizmet veriyor. Fas’a gitmezden evvel duyduğumda çok garibime gitmişti, ama gidip bizzat görünce üzüldüm. Fuhuş çok yaygın bir şekilde yaşanıyor maalesef. Gördüğüm kadarıyla oteller de fuhuş işlerine yardımcı oluyor. Otelin diskosunda perişan görüntüler yaşanırken başka bir salonunda da dansözlü ve içkili müzik faaliyetleri icra ediliyor. Bunları yazdığıma göre girip bakmış gibi anlaşılabilir, ama dünya görüşüme ve yaşantıma hiç uymadığı için buraları dışarıdan ve anlatılanlara göre biliyorum sadece…
Otel sabahları kahvaltı veriyor sadece, diğer öğünler extraya giriyor. Zaten bizim de dönüp otelde öğlen yemeği yemeğe vaktimiz yok. Fakat sabah kahvaltıları oldukça güzel geçiyor heyetimiz için. Çünkü birbirinden güzel çeşit çeşit pastalar, peynir çeşitleri, meyveler ve börekler ikram ediyorlar. Diyette olanlar bile gün içinde yorulup fazlaca enerji yakacağını hesaplayarak karnını iyice doyuruyor…
FAS’TAN KARELER İÇİN TIKLAYIN
Fas’taki ikinci sabahımız kahvaltının ardından başlıyor. Otobüsümüze binip Kazablanka’nın merkezi bir yerinde duruyoruz. Rehberimizin verdiği ön bilgilere göre serbest olarak üçer beşerli gruplar halinde gezmeye çıkıyoruz. Heyetimizin tamamına yakını Medina denilen eski şehri gezmeye karar veriyor. Fas’taki tüm şehirlerin bir de içerisinde eski şehri bulunuyor. Bizim İstanbul’daki kale içi olarak bilinen yerler gibi. Yani, binaları yıkıp yeniden inşa etmek yerine, orayı olduğu bırakıp kale dışına yeni düzenli harika şehirler kurmuşlar. Kale içerisinde iki kişinin yan yana geçemeyeceği kadar dar sokaklar olmasına karşın yeni şehirde olabildiğine geniş caddeler ve yollar yapmışlar. Şehir özellikle Fransız sömürge valisinin zamanında Fransa’nın herhangi bir şehri gibi düpdüzgün yollar ve ahengi bozmayan binalarla süslenmiş. Modern binalar, geniş parklar ve meydanlarıyla Avrupai bir hava yaratılmış…
Kale içerisindeki eski şehirde ise yüzyıllardır süregelen hayat günümüz şartlarına ayak uydurabildiği kadar uydurmuş ve capcanlı bir şekilde bizim gibi seyredenleri cezp ediyor. Labirent gibi sokaklarda kaybolmamak için çaba sarf ediyorsunuz. Sağdan soldan ‘Türk müsünüz?’ sorularına muhatap oluyorsunuz sürekli. ‘Arkadaş’ demeyi de ihmal etmiyorlar, ısrarla dükkânlarına davet ederken. Pazarlık olmazsa olmaz kural haline gelmiş. Kesinlikle ilk söylenen fiyattan yarıya yakın indirim yapıyorlar…
Mevzunun tam burasında sizlere Fas tarihi hakkında tafsilatlı bilgiler vermek istiyorum. Benim de ilk kez duyduğum şeyler bu bilgilerin çoğu. Örnek vermek gerekirse, İspanya, Fas topraklarındaki iki şehri bugün halen işgal ediyor ve Fas vatandaşları buralara giremiyorlar. Ceuta ve Melilla isimli Akdeniz kenarındaki bu şehirlerin niye İspanyollara ait olduğunu merak ediyorsanız. Fas’ın hemen altında pek çok haritada Batı Sahra diye ayrı bir devlet olarak gösterilen toprakların 1975 yılından beri Fas tarafından niye işgal edildiğini öğrenmek istiyorsanız. Fas krallarının niçin kendilerine ‘Emir-ül Mü’minin’ dedikleri ilginizi çekiyorsa okumaya devam edin…
…
Fas’a ilk olarak 686 yılında Ukbe bin Nafi (r.a.) komutasındaki İslâm orduları gelmişlerdir. Ukbe bin Nafi, Mağrib’in bir kısmını fethetti ve burada hilafete bağlı İfrikiyye eyaleti oluşturuldu. Mağrib’in kalan kısmı 688’de bölgeye gelen Hassan bin Numan ve 712’de bölgeye gelen Musa bin Nusayr zamanında fethedilmiştir. Musa bin Nusayr’in kumandanlarından olan Tarık bin Ziyad, Cebelitarık boğazını geçerek bugünkü İspanya topraklarına girmiş ve Endülüs İslâm devletinin temelleri bu şekilde atılmıştır. Cebelitarık (Tarık Dağı) Boğazı’na bu adın verilmesi de Tarık bin Ziyad’dan dolayıdır. Mağrib toprakları İslâm ordularınca fethedildikten sonra 770’lere kadar hilafete bağlı kaldı. 770’lerden sonra yine önemli bir kısmı hilafete bağlı kalmakla birlikte bağımsız bazı küçük Müslüman devletleri de kurulmaya başlandı.
Tarihte Mağrib üzerinde kurulmuş olan en önemli İslâm devleti Murabıtlar devletidir. 1056’da kurulan Murabıtlar, zamanla bütün Kuzey Afrika’yı ve Endülüs’ü içine alan 6 milyon km2’lik geniş bir bölge üzerinde hâkimiyet kurmuş ve buralardaki dağınıklığa son vererek bir birlik ve merkezi otorite oluşturmuşlardır. Murabıtlar’ın merkezi bugün Fas sınırları içinde kalan Merakeş’ti. İslâm’ın Kuzeybatı ve Batı Afrika ülkelerine yayılmasında Murabıtlar’ın önemli etkinliği olmuştur.
Murabıtlar 1147 yılına kadar ayakta kalabildiler. Bu tarihten sonra Muvahhidlerin hâkimiyeti altına girdiler. Muvahhidlerin hâkimiyeti de 1269’a kadar sürdü. Muvahhidlerin dağılmasından sonra bölgeye yine küçük devletler ve emirlikler hâkim oldu. Meriniler (1197 - 1550), Vattasiler 1470 - 1550), Sa’di Şerifleri (1509 - 1660), Filali Şerifleri (1640’tan itibaren)
Vattasilerin hüküm sürdükleri dönemde Portekizli ve İspanyalı sömürgeciler Fas topraklarına saldırılar düzenlediler. Bu saldırılar sonunda Portekizliler Fas’ın Atlas Okyanusu kıyılarını ele geçirdiler. Sa’di Şerifleri Portekizli işgalcilere karşı mücadele ettiler ve 1578’de gerçekleştirilen Vadiyyu’l-Mehazin savaşı sonrasında işgal altındaki toprakları geri aldılar.
Filaliler 1660’ta Sa’dilerin hâkimiyetine tamamen son vererek bütün Fas topraklarını ele geçirdiler. Bugün Fas’ta yönetimi elinde tutan kral bu Filali sülalesinden gelmektedir…