Konyaspor'u ligde izleyecek olmanın heyecanı vardı içimizde. Hele Türkiye kupasını aldıktan sonra Beşiktaş ile oynanacak süper kupa maçını çok da düşünmüyorduk. Reşit Akçay'ın transferlerini ve ligde ne yapacağımızı konuşuyorduk.
O olmaz olası maç bütün hevesimizi kaçırdı. Üç tane hormonlu takımın bütün ülke futbolunu yönettiği Türkiye'de iki kupayı birden alınca çıldırdılar. Saldırdılar, ceza verdiler, yıldırmaya çalıştılar.
Neyse ki büyük camiayız. Anadolu'nun hükümdarı biziz. Ne sahada be saha dışında boyun eğmedik. Medyalarını alsın başlarına çalsınlar. Biz bize yettik.
Aslan gibi takımımız var. Üç yıldır büyük işler yaptığımız savunma özellikli takımın üzerine Mustafa Hoca hücum güncellemesi yaptı. Kupa maçında aşının tuttuğunun sinyallerini aldık. Trabzonspor maçında da aynı sinyaller artarak gelmeye devam etti. Deplasman ya da güçlü takım demeden organize bir şekilde hücum futbolu oynadılar. İki takım da açık oynayınca resmen başımız döndü. Savunmalar ark arkaya hatalar yapınca 10 dakikada iki gol gördük.
İki takım da orta sahayı çok hızlı geçti. Ersun Yanal'ın takımları zaten hep böyle. Reşit Akçay'ın Ali Çamdalı yerine Jönson'u oynatması da Konyaspor'un göbeğini biraz zayıflatmış göründü ama geçen yıllardaki kanat organizasyonlarının aksine rakip kaleye daha çok ortadan hücum yapması dikkat çekiciydi.
Ne yalan söyleyeyim; riskli ama ben bu futbolu daha çok sevdim. Maçın ilk yarısı Trabzonspor da hızlı ve riskli oynayınca çok heyecanlı bir maç oldu.
Konyaspor ikinci yarıda daha kontrollü oynadı ve 70. Dakikadan sonra Trabzonspor'un enerjisi bitti. Bir puan başlangıç için çok iyi olacaktı ama ben son dakika golüyle gelen yenilgiye ve çok takılmıyorum. Oyuncular birbirine alıştıkça 4-5 hafta sonra Konyaspor'un taş gibi bir takım olacağına inanıyorum. İki korkum var: Kırmızı kartı vermediğini geçtim, Traore'nin sakatlığının takımın sistemini bozması ve takımın seyircisiz maçlarda moralsiz oynama ihtimali.