İnsanlar kendisine iyilik yapanları ve silik tipleri çabuk unutur ama canını yakanları iyi tanır. O yüzden hatırlanmak ya da reklam yapmak istiyorsan sürekli can yakacaksın. Seni belki hayırla yâd etmeyecekler ama “düşmanların dostu” olacak ve kazanacaksın. Taraftar dağılımındaki adaletsizlikten nefret ettiğim Türk futbolunda, insanlar genelde dört takımı tutar ve tuttukları bu takımı fazla sayıda ve iyi futbolla yenen Anadolu takımlarını, çok iyi tanırlar. İkinci kazanç ise süreklilikle geliyor. Bu takımları yendikçe, kendi şehrindeki İstanbul takımlarına hayran olan “şuursuzları” yavaş yavaş kazanırsın. Tuttuğu takımın, yaşadığı şehrin takımı tarafından sürekli mağlup edildiğini görmek insanı rahatsız eder. Yani alt ettiğin bu takımların sözde taraftarları, yenilen güreşçiler gibi bükülemeyen bileğin öpüleceğini düşünmeye başlarlar. Bu düşünceyi başlatmak bile çok büyük bir başarıdır. Büyük takımları yenmeden alacağın 50 puana, onları, en azından bazı maçlarda, rezil ederek, futbol dersi vererek yendikten sonra alınmış 40 puanı tercih ederim.
Fenerbahçe maçlarından sonra Konyaspor’u yazan biri olarak artık utanıyorum. Konyaspor’u son dönemde büyük takımlara karşı oynadığı futboldan dolayı kutlamak gerek. Futbolcunun ya da teknik adamın büyüklere karşı isteksizliğine şahit olmadım. Cumartesi günü oynanan Fenerbahçe maçı da böyle oldu. Bu takıma karşı şans bir türlü tutmuyor. Bazen beceriksizlik yüzünden iki maçta 10 gol yiyorsunuz ve taraftarınızı utandırıyorsunuz. Bazen hakemler ya da skandallar nedeniyle, önde olduğunuz maçı kaybedip yine sevenlerinizin başını öne düşürüyorsunuz. Bazen de şanssızlıklar yüzünden şehrin utanç vesilesi oluyorsunuz.
Konyaspor’un son Fenerbahçe maçında büyük bir şanssızlık yaşadığını gördüm. Sayın Nurullah Sağlam bir önceki haftadan yaralı olan rakibin, üzerine geleceğini düşünerek, bence çok doğru bir kararla, sahaya temkinli ve defans yönü güçlü bir kadroyla çıktı. Fakat “uğursuz” Fenerbahçe yine yapacağını yaptı ve Konyaspor’un üzerine hiç gitmedi. İlk yarının sonunda sarı lacivert renkleri görünce sürekli gözü kararan Özden’in de hatasıyla gelen golün ardından oyuncu ve taktik değişti ancak “uğursuz” rakip de değişiverdi birden. Bu kez Sağlam, üstüne gelmeyeceğini düşündü ve Fener’e yüklenmek istedi. Yine olmadı... Fenerbahçe’nin Konyaspor’un hamlelerine verdiği karşılıklar da bence tamamen tesadüftü. Kaynayan kazandaki futbolcular maçın ilk yarısında kaynar suda yüzmekten zevk alır gibiydiler. Biraz kurtulmaya çalışsalar Konyaspor’un taktiği tutacak ve puanlar gelecekti.
Nurullah Sağlam’ın tek hatası Mısırlı Muhammed Abdullah’ı oynatmak oldu. Nasıl bir futbolcu olduğunu anlamak bile mümkün olmamışken Tuncay ve Özat’ın geldiği bölgeyi tıkamak için ortanın sağında ilk kez kanat oyuncusuna yer vermek hem de bu tercihi Mısırlı’dan yana kullanmak hiç de doğru değildi. Maçı kaybetmesine neden olan diğer hataları şanssızlıktan kaynaklandı. Bir oyuncudan daha bahsedeceğim. Sezon başında 700 bin YTL’ye alındığı iddia edilen, bu paraya oynamasa bile, Gebze’de oynanan Türkiye Kupası maçı dışında herhangi bir karşılaşmada vasatın üzerine çıktığını düşünen biri var mı bilmiyorum. Af edersiniz adını yazmayı unuttum, Sedat’tan bahsediyorum. Umarım bahsedilen rakam doğru değildir. Yoksa Konyaspor şu an ciddi zarar içinde. Çünkü Sedat yüzde 30 kapasiteyle oynuyor ve bunu arttırmak için hiçbir şey yapamıyor ya da yapmak için çaba sarf etmiyor.
Bu arada Fenerbahçe maçlarından sonra sürekli farklı yenilmeye alışmış bir Konyaspor Başkanı görmek beni üzdü. Ben, işim gereği olmasına rağmen, farklı biten Fenerbahçe maçlarından sonra Konyaspor’u yazmaktan sıkılıyorum. Ama centilmenlik vurgusu amacıyla söylense bile Sayın Şan’ın bu sözlerinin yorumunu size bırakıyorum: “Biz zaten buraya her geldiğimizde farklı yenilmeye alıştık. Ama kendilerini bu kadar büyük görmemeliler. Önemli olan sportmenlik ve misafirperverlik. Bana bir çayı 5 ytl’ye, suyu da 3 ytl’ye verdiler.”