Devlet, hangi meşrep hangi mezhep ve hangi etnik kimlikten olursa olsun tabiiyetinde olan ve kendisine ihanet etmeyen herkesin ortak malıdır. Bundandır ki, hiçbir grubun ya da yapının devlet üzerinde ötekini baskı altına alan ya da yok sayan üstünlüğü olamaz.
FETÖ, bir cemaat olduğu ya da cemaatine mensup birileri devlet kademesinde görev aldığı için değil, o birileri eliyle devleti ele geçirmek istediği ve ipini elinde tutanlara devleti pazarladığı için operasyon yedi. Hiç şüphesiz benzer amaçlarla sızma yapan tüm yapılar aynı operasyonu yerler. Yemeliler de.
FETÖ, sosyal medya üzerinden ve Türkiye’deki gönüllüleri eliyle Recep Tayyip Erdoğan önce bizi yedi, sıranız gelince sizi de yiyecek diyerek diğer cemaatler üzerinde algı oluşturuyor. Bence de diğer gruplar,FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi yaptığını yaparsa hiç acımasın yesin. Milletin ortak malını kendi malı gibi görenlere, diğerlerini dışlayıp köle edenlere, ötekileştirdiği insanlara yaşam hakkı vermeyenlere bir de buna 15 Temmuz’da olduğu gibi darbeyle tüy dikenlere devlet değil de diğer STK’lar mı operasyon yapacak? Devleti korumakla görevli olan devletin bizatihi kendi kurum ve kuruluşlarıdır. Devletin nasıl ve kimler eliyle yönetileceği sorusunun cevabı, devleti çalarak değil, halka sorarak belirlenebilir.
ABD; Avrupa ve FETÖ üyelerinin Türkiye’de insan hakları konusunda çıkardıkları yaygara boş ve karşılıksızdır. FETÖ ancak işlediği cürmün cezasıyla cezalandırıldı hatta o bile gerçekleşmedi. FETÖ, hükümete ve Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına 15 Temmuz 2016 tarihine kadar, 7 Şubat MİT krizi, 17/25 Aralık ve MİT tırları dâhil sayısız operasyon yaptı. Bu operasyonların tamamının devleti ele geçirmeye dönük hamleler olduğunu herkes biliyordu. O kadar ki hem manşetten hem köşe yazılarından bu defalarca yazıldı çizildi. Ve bu operasyonları yapanların kamudaki FETÖ bağlantılı kişiler olduğunu sağır sultan bile duymuştu. Neticede uzantısı devleti ele geçirmek için hamle yapan bir yapının büyük hedefinin ne olduğunu anlamak için herhangi bir kriminal uzmanlığa gerek yoktu. Sonuç, sadece kanunsuz işlem yapanlar cezalandırıldı. Suça iştirak etmeyen ama FETÖ’cü olduğu kesin olarak bilinen kimseye dokunulmadı. Suç, bir cemaate mensup olmak olaydı, FETÖ, 15 Temmuz öncesi de aynı sonuçları yaşardı. Ama kim hangi suça icabet etmişse onun cezasını aldı.
Oysa 15 Temmuz, FETÖ’nün sivil ve da askeri kanadının birlik olup devlete el koyma ya da işgal edilmesini sağlama projesidir. Öyle olunca da tüm vatanın riske edildiği bir projede görev alan herkes ister sivil olsun ister asker ya da polis bu suçun ortağı tarafı ve paydaşıdır. Yani FETÖ, cemaat olduğu için değil, devlete silahla ve zor kullanarak el koymaya çalışan bir örgüt olduğu için böylesine geniş bir cezalandırmaya muhatap olmuştur. Böyle olunca da FETÖ’nün bir sadece bir cemaat olmadığı onun çok ötesinde amaçlar taşıdığı ve bu amaçları gerçekleştirmek için de uluslararası güçlerden paydaşlar bulduğu anlaşılıyor.
Tüm bunlar bilinirken göz göre göre cemaat rolüne ve mazlum kimliğine soyunmak, bir hizmet hareketi oldukları için dışlandıklarını iddia etmek yüzsüzlüktür. BU yüzsüzlük ile Cumhurbaşkanını öldürmeye gelen timin içindeki subayın, iki polisi şehit eden katil olmasına rağmen pişkin pişkin sırıtan yüzsüzlüğü aynı kaynaktan beslenmektedir. Bu kaynağın çözülmedik kodu kalmadı. Kimlerle iş tuttuğu, dini ve devleti nasıl kullandığı, tamamı ortaya çıktı.
Yani FETÖ, cemaat olduğu için değil, üyelerinin tamamı kod adı kullanan, silahlı, ikiyüzlü ve darbe ile devleti çalmaya çalışan bir örgüt olduğu için cezalandırıldı. Devletin, hiç kimsenin haksız yere cezalandırılmasına fırsat vermemek gibi bir ödevi varken, 15 Temmuz’da sokağa dökülmüş, 249 şehit ve 2.200 gazi vermiş bu şerefli insanlara, FETÖ’nün hak ettiği cezayı aldığını gösterme ve bir daha bu devleti, hiçbir grup ya da kliğin çalamayacağını ispat etme mecburiyeti de vardır. Hem de yüreklerdeki acılar sönmeden, yumruklar çözülmeden.