Kimse kusura bakmasın.. Bakan olursa da umurumuzda değil. Gün geçtikçe hamhalatlaşıyoruz; tatsızlaşıyoruz; çekilmez oluyoruz.. Nedenlerini mi soruyorsunuz? Onlarca.. Ben bugün birine değinmek istiyorum. Şiirsiz insanlar olduk..Bir “Büyük Usta” dedi ki;“Şiiri sevmeyen insanlardan korkarım; çocukları sevmeyen insanlardan aklım çıkar..Lafı dereden tepeden dolaştıracağım derken, yazı yerim azalıyor. “Sadede gelelim” dediğinizi duyar gibiyim.. Hayhay, gelelim..Bu yazıda sizi, Selçukya’nın Şairi” Feyzi Halıcı‘nın çok az insan tarafından bilinen “Mensur Şiir Dünyası”na götüreceğim.Otuz yaşına kadar olanlara sözüm yok; onlar, Feyzi Halıcı’yı lâyıkıyla tanımamış olabilirler; yüzlerce şiirinden bir tutamını bile görmemiş olabilirler. Çünkü 1980’den beri “Paragöz Fırtınası” “Piyasa Ekonomisi” Arsız Tüketim” sanatsal gelişimleri, büyük çapta dumura uğrattı. Genç kuşaklar için Feyzi Halıcı”yı enine boyuna yazarım; dinlenecek olurlarsa Feyzi Halıcı sanatı ve hizmetleri üstüne seri konferanslar verebilirim. Onunla; fikir sanat ufuklarında altmış yıllık birlikteliğim var. Yaşını, başını almış da, Feyzi Halıcı sanatını tanımayanlara bir çitlem sitem bile boşuna.. Onlar, “Alıvırdım”la, “Satıvırdım”la Musalla’yı boylayacaklar.. Neyse; kendileri bilir..Feyzi Halıcı’nın 91.yaşını geçtiğimiz yılbaşında kutladık; “Şehir Adına” şükranlarımızı sunduk, sağlıklar diledik... “Cumhuriyet”le yaşıt; Konya’ya sevdalı, Dergah’ın Çorbası ile büyümüş, kendini “Pir”in, Mevlana Celâleddin’in karıncası“ sayan “Şair”.. “Cumhuriyet Şiiri“nin sayılı ustalarından biri Feyzi Halıcı: “Hece’nin de, “Serbest Nazım”ında tanınmış şair’inin çok özel bir yanı daha var: Feyzi Halıcı “Mensur Şiir” vadisinde de önemli eserler vermiştir. “Mensur Şiir” en iyi şekilde “Şiirsel Düz Yazı” olarak tanımlanabilir. Feyzi Halıcı buna “Şiirce” diyor. “Mensur Şiirin” yani “Şiirsel Düz Yazı”nın Türk edebiyatında önemli ustaları var; Halit Ziya Uşakgil, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Nazım Hikmet, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl... “Dünya Şiiri’nde de Baudelaire, Rimbaud” en güzel örnekleri vermişler. İyi incelendiği zaman görülecektir ki; “Mensur Şiir”, bizim şiirimizin de doğuş kaynağıdır.Feyzi Halıcı’nın Konya Turizmine , Kültürüne, sanatına yetmiş beş yıllık hizmeti üstüne kitaplar, yüzlerce yazı yazıldı.. Ne kadar yazılsa da hala eksik. Her şeyden önce Anadolu’nun en yaşlı sanat dergisi “Çağrı 59 yılda 666 sayıya ulaştı. Kitapları da yüzü çoktan aştı...Ben, burada bu yazım ile “Feyzi Halıcı Şiiri’nin gölgede kalmış, çok az sanatçı, şiir sever tarafından bilinen “Mensur Şiir” yönünün altını çizmeye çalışıyorum. Az bilinen, usta işi Mensur şiirlerden oluşan iki kitabı; “Gecenin Bir Yerinde İki Ceylan”la “Selçukya Güzellemesi”nden tadımlık örnekler vereceğim.“Gecenin Bir Yerinde İki Ceylan” 1966’da Ankara’da Mars Matbaası’nda basıldı; kapak kompozisyonunu tanınmış sanatçı Said Maden çizdi. Kitap 87 sayfa : içinde 60 mensur şiir var.“Selçukya Güzellemesi” (Şiirce) Eylül 1998’ de yayınlandı; 95 sayfada 66 mensur şiir taşıyor.
GECENİN BİR YERİNDE İKİ CEYLÂN
“Sen beyazlı karidessin, bu kum denizinde, bu erezyonda, bu dört-nala toz-duman kırçıl ovada. Önce kırmızı, önce mika ve amyant, sonra bembeyaz bir badem çekirdeği.. Şimdi silikatlı su sesleri uzaklardan geliyor. Sen bu denizlerin tatlı incir yaprağı, mavili sarmaşığı ve yün ipliğisin. Ve denizlerle devam edeceksin — duydun mu — devam edeceksin !Güneşi eleklerden süzen bir akça öğle üstü, eller bembeyaz dualarda iken, evet sen beyazlı karidessin; susuz, kadehsiz ve etil-alkolsüz. İşte bu sonuç değildir. Seni tamamlamak için; ancak bir başlangıçtır. İyimser düşüncelerle ve serçecik adımlarla şans yaklaşmak varken, dönemeçte bir kocaman deniz başlıyor. Ben, sen, o, bir, iki, üç.. Nasıl da değil mi, duyarlığın eylemsizlik momenti harf ve rakam. Üstelik sen beyazlı karidessin...Tut ki bir rüzgâr çıktı, tut ki haritaların mavilerinde bir homurdanma, bir tedirginlik başladı.. Rafadan yumurta, zeytin, çay üçgeninde açlığın raksı var, senin karides olusunda tuzlu suların dudak dudak tokluğu başlıyor. Oysa ben sana açım.. Amma yasak! Bu ormanlarda avlanmak yasak! Bu aynalarda, bu parmak uçlarında, bu anahtarlarda bir sihir, bir büyü, bir seccade güzelliği var. Sen de biliyorsun ya, pilâtonik bir tebeşir dairesi, bir alev çember, bir akrebi zehir dolu kıskacıyla basbaşa bırakıyor.. Ve ertelenmiş balık çorbası ve dudakların tuzu ve radyofonik gece konserleri ve üç yudum ağıza avuçla alınan su ve sulardan bir pelerin, daima...Bir sabahta bir vişne serinliği. Yeşile övgü ve karidesli serenad.. Merde olursan ol, nereye saklanırsan saklan, hangi masaldaysan, bir gün, bir en yakın gün mutlaka geleceksin, amma yapayalnız, amma niyaz niyaz bir mendil gibi, bir okunmamış arzuhal gibi!.Şiir bu diye tamamlıyor bazıları seni konuşurken.. —Ya böyle işte, seni konuşmak da enteresan oluyor bazan — Sen belki farkında bile değilsin, bu da işin en güzel tarafı.. Ve ceylân sürüleriyle dağdan bir inmiyor musun ortalık o anda gül bahçesi oluyor. Sen ağların, ve oltaların ötesinde bir beyaz karidessin, tertemiz, aydınlık ve şeffaf.. Yakamozlu su değirmenlerinin tekmil-kanat rüzgâr rüzgâr boşalışı sana, senin için, ölümsüz aşk adına..”
SELÇUKYA GÜZELLEMESİ (ŞİİRCE)’DEN
Bu kaçıncı bahar diyor, cemreler: “Bu kaçıncı bahar?” Kaçım arzuhalin notaları bir nazlı çiçeğin alın yazısı oluyor. Zamanı geri sayıyorcasına bir ışık hızı. Saniyede üç yüz bin kilometre hızla; incilerden taşan bir. aydınlık. Gözlerinin, öpülesi gözlerinin sıcaklığı, kilometre taşları gibi benim hüznümün tesellisi oluyor Ayrılığın alınyazısında majiskül sensin. Çiçeklerin dili oluyorsun, kuş kanatlarıyla serinliğini can evimde duyarken. Bir mandalin oluyorsun sonra, kuruyan dudaklarımda. Beyazlığınla karidesleri karıştırıyorum en son yudumda. Sana yakınlaştıkça ayak seslerin tombul mu tombul, bir bilinmez şekil belirtiyor. Utangaç bir şekli gün ışığına çıkarıyor. Bir kuru ağacı yemyeşil çiçek kafesi yapıyor, incir yaprakları arasında. Bu kaçıncı ayrılık, bu kaçıncı ses mektubu. El eden, mendil sallayan dost gözler, şimdi simsiyah çizgiler çekilmişçesine bir nihavent saz semaisi kesiliyor. Bir olmak,- birice olmak mutlulukla seni bağdaştırıyor. Köşe minderli bir ilk bahar kerevetinde. Sıcacık dumanlar, demli çaydanlıklar, bir büyücek mavili göl kesiliyor. Bir tahta masa, qül-çiçek peçeteler, sıcacık ekmek seleleri. Bir elimizde çay, bir elimizde deniz kompozisyonu. Su masallarında bir tuz, bir de bembeyaz karides bulunuyordu. Her dilimde nakış nakış benim kanmazlığım, doymazlığımdı, var olan, gerçek olan beraberce sarmıştık bir çite yün gibi, zamanı, yudum yudum.