Geçen hafta sonu Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Derneğimizin etkinlikleri çerçevesinde Beyşehir ilçesindeki tarihi mekânları ziyaret ettik.
Dernek üyelerimizle Kubadabad Sarayları gezildi, incelendi. Daha sonra Beyşehir Gölü tekne turu yapıldı ve son olarak tarihi Eşrefoğlu Camisi’ni ziyaret ettik.
Gezimizde ilk durağımız Emir Kandemir Hanı idi. Kızılören mevkiinde bulunan handa günün o ilk serin saatlerinde simit-çay ikilisi eşliğinde eski zaman alet edevatlarını inceleme fırsatımız oldu.
1206 yılında I. Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Emir Kandemir tarafından kesme taş ve moloz taştan inşaa edilmiş bir han burası. 2008 yılında restore edilerek tekrar hizmete açılmış. 841. Yıldönümü Münasebetiyle Miryokefalon (Bağırsak Boğazı) Zaferi etkinliklerinde de burada sunumlar gerçekleştirilmişti.
İkinci durağımız kapağı henüz yeni açılmış, okunmayı bekleyen bir kaynak eser gibi durup mirasçılarını bekleyen Kubad Abad Saray(lar)ı idi… Sonradan yapılacak olan birçok saraya örnek olmuş ve günümüze kadar gelmiş olan tek Selçuklu sarayı olan Kubad Abad ne yazık ki 30 yılı aşkın bir süredir tamamlanamayan kazı çalışmaları ile gün yüzüne çıkartılmayı bekliyor. Kazı çalışmalarına ilk başlandığı yılların hemen ardından uzun süreli ara verilmiş çalışmalara. Yeterli bir bütçenin ayrılmamış olması bunda en büyük etken sanırım. Şu anda da uzun soluklu bir çalışma yapılmadığını yıl içerisinde 45-60 gün gibi kısa çalışmalar yürütüldüğünü öğrendik rehberlerimizden.
Selçuklu döneminde yazlık saray olarak inşa edilmiş, Babailer İsyanı sırasında hükümdarın buraya sığındığı ve bugün planı bilinen tek Selçuklu Saray Külliyesi olan Kubad Abad İçin İlber Oltaylı “yeryüzündeki en eski makamlarından biridir” der.
Karşıdan bir saraydan çok viraneyi andıran görüntüsüyle çocuklarımı hayal kırıklığına uğratsa da yakından incelediğimizde karşımıza çıkan görüntüler o dönemin ihtişamını gözler önüne seriyordu. Duvar diplerinden geçen künkler daha o dönemden Türklerin suya ve temizliğe verdikleri önemi anlatmaya yeterdi. Ayrıca bir ısıtma sistemi tertibatının da olduğu görülüyordu.
Nerede okudum ya da dinlediğimi hatırlamıyorum ama “ Yabancılar bir kemik, taş parçası bulsalar bu bizim tarihimiz diyerek hemen koruma altına alır, ülkeyi ayağa kaldırır, bunu en etkili şekilde kullanmanın yolunu bulurlar. Biz de ise onca tarihi birikim ve maneviyatı bünyesinde barındıran eserlerin hiç mi hiç kıymeti bilinip değerlendirilmiyor.” Şeklinde bir cümle kalmış aklımda. Ne kadar isabetli bir söylem. Kubad Abad’ı görünce bunu bir kez daha hissettim açıkçası. Keşke bir an önce restore edilebilse, tarih ve kültürümüze sahip çıkılması adına tanıtımları yapılsa, tüm dünyaya o muazzam medeniyet bir kez daha ilan edilse…
Ruhum bu hissiyatlarla dolmuşken otobüslerimize biniyoruz ve Kıymetli köy muhtarımızın daveti ile köy kahvehanesinde çaylarımızı içiyoruz.
Öğle yemeği sonrası Beyşehir Belediye Başkanı Murat Özaltun’la da bir araya gelen dernek başkanımız ve üyelerimiz Beyşehir Belediyesi’ne misafirperverliklerinden dolayı teşekkür etti.
Dernek Başkanımız Seyit Küçükbezirci konuşmaları esnasında;
“Daha önce Anadolu’yu vatan yapan ve buranın adını bütün dünyada Türkiye yapan Miryakefalon Zaferi’ni biz Konya’da dernekler olarak Konya Valiliği ve Konya Büyükşehir Belediyesi ile bizim hazırladığımız bir projede paydaş olarak 2016 yılında ilk defa zafer alanında kutladık.
Bizans’ın son ordusu, 2’inci Kılınçarslan tarafından burada bozguna uğratıldı. 2’inci Kılınçarslan Alaaddin’de yatmakta. Anadolu’da, Anadolu’yu ve Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni borçlu olduğumuz 3 insan var. Birincisi Kılınçarslan, Birinci Haçlı Seferi’ni karşıladı. Onun oğlu Sultan Mesut 2’inci Haçlı Seferi’ni karşıladı. Onun oğlu 2’inci Kılınçarslan 3’üncü Haçlı Seferi’ni karşıladı.
Biz niye buradayız? Konya’yı başkent yapan, Anadolu’yu vatan yapan Birinci Kılıçarslan, Sultan Mesut ve 2’inci Kılıçarslan dönemlerinde Beyşehir çok önemli. Bizim tarihçilerimiz, bütün Türkiye literatüründe Konya Beyşehir Bağırsak Boğazı diye geçtiler bu zaferi. Bir sene önce zaferin 840.yılı idi. Alaaddin’de yatan 9 sultan için 840 hatim indirildi. Bu sene 841. Yılı idi. 841 hatim indirildi. Tabi Beyşehir çok şeylere layık, geçmişte çok ihmal edilmiş tarihi bir belde. Nitekim Birinci Kılınçarslan’ın, İkinci Kılınçarslan’ın torununun, oğlunun torununun torunu Alaaddin Keykubat, 216 yıllık Selçuklu tarihinde artık devletin yerleşmiş zamanına, zengin zamanına rastlamış bir sultan. Emeğini savaş meydanlarında geçirmemiş, fakat Konya’yı dünyanın çok önemli bir başkent olarak kültür sanat inanç şehri yapmıştır. Onun için bunun sarayına o zinciri, yani Miryakefalon, Sultan Mesut, İkinci Kılınçarslan’ın zinciri olarak Kubadabad’dayız bugün. Burada birer Fatiha okuyacağız. Bu ekibimizde pek çok gazeteci ve köşe yazarı var. Onlar Beyşehir’i bundan sonra sık sık yazıya dökecekler, röportaja dökecekler, fotoğrafa dökecekler. Amacımız buydu.” Diye belirtti.
Tekne turundan vazgeçildiğini düşünüp hava serin ve rüzgârlı olmasına rağmen çocuklar göle gitmeyi çok arzu ettikleri için gruptan 10-15 dakikalığına ayrılarak hem gün batımını izlemek hem de onların gönlünü almak için göl kenarına yürüdük eşimle. Saray beklentileri kendilerince boşa çıkmış olan Ufuk Bey ve Şevval Hanım köprü üzerinden martılara kuru ekmek ve simit atmaktan müthiş keyif aldılar. Gün batımını izleyebileceğiniz, su yüzündeki ışıltıların minik adımlarla dans eden kıpırtılarına şahit olacağınız muhteşem yerlerden Beyşehir Gölü…
Anuş Hanım’ın telefonu ile tekrar gruba dâhil olduğumuzda tekne turuna karar verildiğini öğrendik ve bu çocuklar için ikinci güzel haber oldu.
Bol esintili ve fotoğraf çekimli turumuzun ardından yine buram buram tarih kokan bir camiimiz olan eşsiz Eşrefoğlu Camii’nde akşam namazları eda edildi. Camii imamı namaz sonrası mihraptan tutun da tavan süslemelerine kadar bu mükemmel yapıyı tek tek anlattı dinleyicilerine.
1299 yılında bir türbe, kervansaray ve hamam ile bir külliye şeklinde, Eşrefoğlu Emir Süleyman Bey tarafından yaptırılan camii ahşap sütunlarla sabitlenmiş, çini işçiliği ile bezenmiş büyük bir mihrap ve ortası ahşap sütunlara gereken nemi vermek üzere karla doldurulan ama bu işlevini artık yerine getirmeyen havuza sahip. Tavanda ise her biri diğerinden farklı özel süslemeler yer alıyor. Unesco tarafından 2012’de Dünya Miras Listesi’ne alınmış özel bir yapı.
Camii çıkışı tesbih, tülbent vs. ile bez bebek satan birkaç teyze ile Şevval’in çoktan arkadaşlık kurduğunu gördüm. Bez bebekler büyülemişti adeta onu. “Şu ikisini alabilir miyiz, anneciğim?” derkenki halini görmenizi isterdim. Tabi ki Şevval muradına ermişti Eşrefoğlu Camii’nden ayrıldığımızda.
Dönüş için tekrar yola koyulduğumuzda gün içinde ara ara sazıyla sözüyle otobüsümüzü şenlendiren Ozan Yağız (Arif Yıldırım) tekrar o eşsiz türkü ve marşlarımızdan söylemeye başladı. Seyit Usta’nın iki asistanı Ufuk ve Şevval ise daha sabahtan üzerlerine verilen görevin sorumluluğu ile tekrar yolculara kolonya ve lokum tutmaya koyuldular. Bu sırada Ozan Yağız güzel bir jest yaparak Şevval için seslendirdiği parçayla onun gönlünü bir kez daha kazanmış oldu.
Otobüsün sıcağında, ne güzelsin Şevval Hanım,
Babasının kucağında, ne güzelsin Şevval Hanım.
Sırrın neyi götürüyor, lokumları bitiriyor,
Abin önde oturuyor, ne güzelsin Şevval Hanım.
Şenlenesin oban ile, çalışasın çaban ile,
Annen ile baban ile, ne güzelsin Şevval Hanım…
Bu güzel organizasyon için başta dernek başkanımız Seyit Küçükbezirci, başkan yardımcısı Fatma Şeref ile Elife Mısral ve emeği geçen herkese, tüm katılımcılara, ayrıca bizleri misafir eden Beyşehir Belediye Başkanı Murat Özaltun’a teşekkür ediyorum.
Selametle, ihsanla kalınız.