Bir zamanlar bir köy vardı, köyde de bir tarla... O köyde homurtulu yaşlı bir adam ve güler yüzlü, şefkatli yaşlı bir hanım, tek çocukları olan Filifili ile yalnız başına, kaygısızca yaşıyorlardı. Evleri ve çiftlikleri vardı. Hep beraber çalışıyorlar, buğday ve arpa ekiyorlardı.
Homurtulu yaşlı adam, tarlada ekin ekiyor ve çalışıyordu. Güler yüzlü hanım ise evin işlerini görür, yemek kazanını taşırdı. Filifili ise o tarafa, bu tarafa koşar dururdu. Düdük çalar, çiftliğin hayvanlarına ot ve su verirdi, onlara bekçilik yapardı. Yaşlı baba ve annesine yardım ederdi. Ama Filifili afacan ve dikkatsiz bir çocuktu. Gün geçtikçe çiftliğin hayvanları azalıyordu, kayboluyordu; açlıktan ve susuzluktan mahvoluyorlar ya da çiftlikten kaçıyorlardı.
Gün geldi, o hayvanlardan hiçbir eser kalmadı. Bu yüzden ihtiyar adam ve kadının işleri de çok kötüye gitti. Çiftlik kurudu, su ve yiyecek dibe vurdu. Nihayet homurtulu yaşlı adamın gücü kalmadı, huyu çok daha kötüleşti. Güler yüzlü yaşlı hanıma homurdanarak şöyle dedi:
- Ey yaşlı hanım, yaşlı hanım! Benim sözüme iyi kulak ver. Yiyecek ve içecek kalmadı. Filifili ise dikkatsiz. Onun buradan uzaklaşması gerek. Belki ona yiyecek ve içecek bulmamız sıkıntı olacak.
Şefkatli ve güler yüzlü yaşlı kadın, bu söze çok üzüldü. Gülümseyiş dudaklarından uçtu, nefret şişesi kırıldı. Gözyaşları gözüne oturdu. Ama çaresi yoktu. Önlüğünün bir köşesine gözyaşlarını sildi. Tam o sırada biricik oğlu için bir ekmek yapmıştı. Onu bir bohçaya sardı, Filifili'nin sırtına yükledi ve kendisi için yiyecek, içecek ve yatıp uyuyacağı bir yer bulması için onu gönderdi.
Filifili yola koyuldu. Çiftliğin ta uzağındaki bir yoldan gidiyordu. Gitti, gitti, koştu, koştu ve bir ırmağa vardı. Filifili koşarken ekmek bohçası yırtıldı, Filifili çaresiz kaldı. Fıkırdayan beyaz ekmek yuvarlandı, yuvarlandı, Filifili'yi peşinden çekti götürdü. Filifili her koşuşunda beyaz ekmeğe ulaşamadı. İmdat isteyerek şöyle dedi:
- Hey! Hey! Fıkırdayan beyaz ekmek! Niçin yuvarlanıp gidersin? Nereye gitsen sen benimsin. Eğer seni kapıp tutamazsam açlıktan ölürüm.
Fıkırdayan beyaz ekmek yuvarlandı, yuvarlandı, beyaz alınlı bir ineğe ulaştı. İneğin karnı açtı. Çölün ortasında ot peşinde koşuyordu. Başını kaldırıp bakınca fıkırdayan beyaz ekmeği gördü ve peşinden koştu. İmdat isteyerek şöyle dedi:
- Moo! Moo! Moo! Fıkırdayan beyaz ekmek! Niçin yuvarlanıp gidersin? Nereye gitsen sen benimsin. Eğer seni kapıp tutamazsam açlıktan ölürüm.
Fıkırdayan beyaz ekmek yuvarlandı, yuvarlandı ve bir grup ördeğin yanına vardı. Ördekler fıkırdayan beyaz ekmeği görüp peşinden koştular. Onu buldukça peşinden koşuyorlar ve uçuyorlardı. Birer birer imdat isteyerek şöyle dediler:
- Vak vak vak! Fıkırdayan beyaz ekmek! Niçin yuvarlanıp gidersin? Nereye gitsen benimsin. Eğer seni kapıp tutamazsam açlıktan ölürüm.
Fıkırdayan beyaz ekmek yuvarlandı, yuvarlandı, bir koyun sürüsüne ulaştı. Koyun, kuzu, keçi, oğlak hepsi onu gördüler ve peşi sıra koştular. Birer birer seslenerek şöyle dediler:
- Bee, bee, bee! Fıkırdayan beyaz ekmek! Niçin yuvarlanıp gidersin? Nereye gitsen benimsin. Eğer seni kapıp tutamazsam açlıktan ölürüm.
Fıkırdayan beyaz ekmek yuvarlandı, yuvarlandı, birkaç tavuk, horoz ve civcivin yanına ulaştı. Ne içecek suları, ne yiyecek yemleri vardı. Fıkırdayan beyaz ekmeği görünce havalanıp uçtular ve onun arkasından koştular. Tavuk, horoz ve civcivler gürültü ile hepsi birden imdat isteyerek şöyle bağırdı:
- Gıt gıt gıdaak! Cik cik cik! Fıkırdayan beyaz ekmek! Niçin yuvarlanıp gidersin? Nereye gitsen benimsin. Eğer seni kapıp tutamazsam açlıktan ölürüm.
Fıkırdayan beyaz ekmek yuvarlandı, yuvarlandı, yaramaz ve kurnaz bir eşeğin yanına vardı. Yaramaz eşek de diğerleri gibi nereye koştuysa fıkırdayan beyaz ekmeğe yetişemedi. Fıkırdayan beyaz ekmek öyle bir yuvarlandı ki; Filifili, inek, koyun, kuzu, keçi, oğlak, tavuk, horoz, civcivler, ördekler ve yaramaz eşek hep beraber fıkırdayan beyaz ekmeğin arkasından koşuyorlar, koşuyorlar fakat ona hiçbir şekilde yetişemiyorlardı.
Fıkırdayan beyaz ekmek, dolambaçlı ve kıvrımlı uzak bir yoldan çiftliğin çevresine yuvarlanmıştı. Bir evin yanına doğru yuvarlandı, yuvarlandı ve evin avlusuna uçtu. Diğerleri de onun arkasından eve girdiler. Bu ev kimin eviydi acaba?
Homurtulu yaşlı adam ve güler yüzlü, şefkatli yaşlı kadın bir gürültü işittiler ve odadan dışarı koştular. Bir de baktılar ki Filifili kendisi ile beraber bütün hayvanları evin avlusuna getirmemiş mi? Çok sevindiler. Yanına koşup onu kucakladılar, başından ve yüzünden öptüler. Şefkatli bir şekilde şöyle dediler:
- Filifili'ye yüzlerce aferin! Fıkırdayan ekmekle birlikte ne çok hayır ve bereket getirmiş. Ne iyi, ne güzel bir iş yapmış. Filifilican seni seviyoruz. Bundan sonra artık hiçbir yere gitme. Daima bizimle kal.
Filifili'nin şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Hiçbir şey diyemedi. Sadece gülümsedi ve uzaklaştı. Fıkırdayan beyaz ekmeği evin avlusunun bir köşesine düşmüş buldu. Onu aldı ve yedi. Çiftliğin hayvanları ise yorulmuşlardı. Yuvalarına gittiler ve dinlenmeye koyuldular.
Hikâyemiz burada bitti. Güzel haber kargaya ulaştı.