Yalnızca Yüce Yaratıcı, kendisi ile kâimdir. O’nun hiç kimseye ihtiyacı yoktur. O, hiç kimseden yardım ve destek almadan vardır ve hükümrandır. Yüce Allah’tan başka hiç kimse, kendisi ile kâim değildir. Mutlaka bir başkasından yardım ve destek almak zorundadır. Gücünü Allah’tan alanlar, her zaman galiptirler ve izzet içerisinde yaşamayı hak etmiş kimselerdir. Güçlerini fanilerden alanlar ise, yenilmeye, yıkılmaya mahkûmdurlar.
Firavunların simgesi olan piramitler, bunun açık göstergesidir. Firavun, piramidin en tepe noktasıdır. Aslında o, bir tek noktadır, tıpkı diğer noktalar gibi. Onu zirvede tutan, aşağıya doğru diğer noktalardır. Tabandan tavana o noktaların yardım ve desteği olmadan, o en tepedeki nokta güçsüz, zayıf, aciz ve çaresizdir. Zaten Firavun, zirveye o tepe noktayı hak ederek çıkmamıştır. Başkalarının itelemesi ile çıkmıştır oraya. Ya diğer noktaların gafletinden yararlanmıştır yahut uyanıklık yaparak o makamı gasp etmiştir. Sonuçta o kendisine destek olan noktalar, desteklerini çekiverince o zirvedeki nokta tepe taklak aşağılara yuvarlanacak ve bir nokta olarak alçalacaktır. Tarihte bu hep böyle olmuştur.
Son günlerde, dünyamızın tanık olduğu siyasî olaylar, bu söylediklerimizin göstergesidir. İlahî yasalar doğrultusunda tarih, bir kez daha tekerrür etmektedir. İbret alınmazsa, tarih tekerrür etmeye devam edecektir. Otuz kırk yıllık saltanatları, hem de özel ordu/payandalarla ayakta duran güçlerin, ellerinde kağıttan pankartlardan başka bir şeyleri olmayan halk yığınlarıyla nasıl yerle bir olduklarını görüyoruz.
Kur’ân, evlerin en zayıfı, örümceğin evidir, derken bu gerçeği veciz bir biçimde dile getirir. Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; hâlbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi! (29 Ankebût 41) Gerçekten de örümceğin yuvası, geriden bakıldığında bir sanat şah eseri olarak görülebilir. Ancak ne kadar debdebeli olursa olsun, şöyle güçlü bir nefes onu tarumar edecek, küçücük bir çöp yığını haline getiriverecektir.
Evet, gücünü asıl ve kalıcı güç kaynağı Yüce Allah’tan almayanların sonları hep aynı olmuştur ve olmaya da devam edecektir:
Zulmedenler, nasıl bir inkılabla devrileceklerini çok yakında bileceklerdir. (26 Şuara 227)
O halde yukarılara tırmananlar, erişilmez gücüyle en yukarılarda olan Yüce Yaratıcıya yakın oldukları, O’ndan yardım aldıkları sürece bulundukları makamlarda güven içerisinde kalacaklardır. Aksi takdirde yıkım kaçınılmaz olacaktır. Unutmayalım ki Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’erin özel korumaları yoktu, ama onlar güçlerini Azîz ve Hakîm olan Allah’tan alıyorlardı. Bu yüzden, suçluları, zalimleri, mücrimleri titretiyorlardı. Gücünü O’ndan al(a)mayanlar ise her zaman korku içerisinde titremeye, çevrelerinde esen her güçlü nefesle sallanmaya mahkûm ve mecbur olacaklardır.
Ey basiret sahipleri, gönül gözleri açık olanlar ibret almaz mısınız?