Allah kitabı kadiminde “Hiç bir kulun cezasını bir başkasının sırtına yüklemeyeceğine” dair vaatte bulunuyor. Biz de buna inanıyoruz. “Amenna ve saddakna” diyoruz. Ancak sanırım burada şöyle bir ayrıntıya dikkat etmek gerekiyor: Allah, kulların bireysel olarak işlediği günahların cezalarını bir başkasına yüklemiyor. Annesi, babası, kardeşi, çocukları olsa da… Lakin toplumların işlediği bir kısım günahları varsa onu da toplumların üzerine salıyor. Örneğin bir ailenin bir başka aileye zulmü, bir milletin başka bir millete olan haksızlığı gibi… O zaman yapılan bu suçun cezasını o topluma kesiyor. Hal böyle olunca da bazen cezalar unutulmuş sanılıyor. Oysaki biraz erteleme var sadece…
Fransız’ın Cezayir'de yaptığını bilmeyenler yok. Bendeniz Afrika'da Fransız sömürüsünü yaşayan birkaç ülkede bulunmuş ve oraları tanımış bir kardeşinizim. Fransızlar, sözde bu ülkelere özgürlük vermişler! Ama çok aleni bir şekilde ipleri kendilerine bağlamışlar. Dilleri, kültürleri, yaşam tarzları, eğitim standartları, yönetime gelecek şahıslar…
Bu da yetmemiş, Frank-cefa adını verdikleri ortak para birimi ile istedikleri gibi ekonomilerini de dizayn etmişler. Afrika'nın birçok ülkesinde hala insanlar, Fransa'yı yüksek sesle eleştiremezler. Çünkü Fransa’yı yüksek sesle eleştirenlerin bir gece operasyonu ile aniden kaybolduğunu biliyorlar. Nasıl cesaret etsinler buna? Dünyanın en eski ve köklü metrolarından birisi olan Paris metrosu, nasıl kazılmıştır biliyor musunuz? Afrika'dan getirilmiş zenci işçiler tarafından elle kazılmış. Bedava iş gücü… Hastalanan veya ölenleri denize atıp kurtulmak mümkün… Nasıl olsa arkası çok…
Batı Afrika'da uzun süre Fransız sömürüsünde kalmış okyanus kenarında sınırı olan Gine isimli bir ülke var. Bölgeyle ilgilenenlerin malumudur. Gine; Afrika'daki en geri kalmış, sefaletin diz boyu olduğu bir ülkedir. Neden biliyor musunuz? Fransızlar bölgeye özgürlüklerini(!) verdikten sonra onları aynı zamanda yıllık belirli miktarda vergi ödemeye de mecbur bırakmışlar. O günkü Gine devlet başkanı, bu vergi ödemeyeceğini söylemiş. Fransızlar ülkeden ayrılırken ne kadar ağaç varsa kesmişler, ne kadar inek ve benzeri hayvanları varsa bunları öldürmüşler… Ve halkı derin bir sefaletin içine çekip gitmişler…
Bunların örneklerini çoğaltmak mümkün… Asıl soru şu: “Bunların faturasını kim ödeyecek?” Siz, bu faturanın sadece o gün bu suçları işleyen bir grup askerin ödeyeceğine mi inanıyorsunuz? Hayır, bu suçun faturasını Fransız toplumu ortak olarak ödeyecektir. Çünkü Paris metrolarının refahından onlar da yararlanıyor. Afrika'dan her gün götürülen tonlarca altının geliri, Fransız toplumunun boğazından geçiyor. Tabii ki mazlumların ahı, bir gün tutacak. Sarı yelek veya kırmızı şapka… Onu bilemem. Ama ben bir şeye inanırım. Allah, âdil-i mutlaktır. Kendi kazdıkları kuyuya bir gün düşecekler. Yaktıkları ateş onları da sarar…
Fransa'da başlayan ve Avrupa'nın birçok ülkesine yayılan bu gösterilerin arkasında daha farklı ve özel hesabı olan Amerika gibi devletleri bulmak elbette mümkün… Şunu kabul ediyoruz ki bu işlerde parmağı olan, bu ateşe körük çeken herkesin kendine göre bir hesabı var. Lakin inkâr edilemeyecek bir gerçek var; tüm bunların ötesinde Allah'ın bir hesabı var. Allah, zalimleri birbirine kırdıracak. Kenara çekilip “Oh olsun!” diyemiyorum. Orada yaşayan Müslümanlar da var. Böyle bir ateşe sevinemiyorum. Çünkü bu ateşin nerede duracağı belli değil. Kaynayan bu kazan, bana bir mutluluk vermiyor. Zira bu denli büyük kitlesel eylemler, azgın akan sel suyu gibidir. Önüne ne gelirse takar götürür… Bu ve benzeri gelişmelerden zalimler kendilerine ne kadar ders çıkarırlar onu da bilemem. Çok da ümitli değilim. Firavun’u gördüler, Nemrut’u duydular… Lakin hiçbiri de bundan bir ders almadı.
Burada çok üzülecek bir durum yok. Ektiklerini biçecekler. Ancak çok da sevinecek bir hali bulmak zor. Bu zalimler kendi zulümlerinin eserinden kurtulmak için yenilerine müracaat edecekler. Her zamankinden daha çok uyanık olmaya ihtiyaç var. Zira ateşi bu topraklara taşımak isteyenler çıkacaktır. Yani Fransız olmak zor... Ama Fransız kalmak da zor…