İspanyol Kralı Franco’nun halkı oyalamak için popüler müzik ve festivaller ile birlikte adını zikrettiği futbol, modern dünyaya eleştirel yaklaşanlar, ağırlıklı olarak sol tandanslı akademisyenler tarafından hep “Afyon” olarak göründü. Marks daha da ileri gidip dinin de afyon olduğunu söylüyordu.
Endüstriyel futbolun insanları hem madden hem de manen sömürme aracı olduğunu söylediler. “Futbol asla futbol” değildir diyerek derinlere bakılmasını istediler. Onlara göre futbol, insanların dünyada olup bitenlerden haberdar olmasını engelleyen, yönetenlerin yaptığı işleri perdeleyen bir araçtı.
Sonra sosyal medya çıktı. Geleneksel medyayı kontrol eden yönetici güçler, gizli kalan birçok gerçeğin ortalığa saçılmasının önüne geçmekte zorlanmaya başladılar. Köşe başlarını iyi tutuyorlardı ama kaçaklar çok fazla olmaya başladı. Eskiden yaşananların küçük bir kısmını bilen halkın gözleri faltaşı gibi açılmaya başladı.
Batılı, ekonomik olarak gelişmiş, apolitik toplumlarda bu durum büyük değişikliklere neden olmadı. Onlar yine yüksek ücretleriyle hayatı istedikleri gibi yaşamaya devam ettiler ama doğulu ve az gelişmiş ülkeler neden az gelişmiş olduklarını da anlamaya, hem dış müdahaleleri hem de kendi yöneticilerinin bağımlılıklarını çözmeye başladı.
Türkiye örneğine bakacak olursak bu bilgilenme ve bilinçlenmenin üst düzeyde yaşandığını görüyoruz. Elinden telefonu düşürmeyen ve uyuşmuş olarak nitelendirilen kitleler farklı bir bilinçle oynanan oyunların farkına varıp tarihte az görülmüş bir direnişe imza attı. Ülkelerine yapılan saldırıların farkında olduklarını inanılmaz bir reaksiyonla gösterdi. Milyonlarca sosyal medya kullanıcısı, aylardır inanılmaz bir enformasyon ile karşı karşıya. Saldırı altında olduğunun farkında. Zihinleri çok yorgun. Eskiden düşman yanına gelince haberi olan halk, her şeyi duyup görmeye, günlük hayatının tam içinde siyaseti, kulisleri hissetmeye başladı.
Bu yoğunluktan belki de tarihte hiç olmadığı kadar uzaklaşmaya, deşarj olmaya ihtiyacı var insanların. Fanatizm, ekonomik sömürü gibi açılardan bakarak yapılan eleştirileri göz ardı etmemekle beraber futbolun uyutma aracı değil insanları rahatlatan bir alan olarak, en azından şu yaşadığımız günlerde çok önemli bir enstrüman olduğunu düşünüyorum. Her kesimden insanı aynı renklerin yanında buluşturan, birleştiren özelliği de ön plana çıkınca kimin ne kadar para kazandığı umurunda olmuyor insanın.
Açıkçası ülkemize yapılan alçak saldırıları her gün düşünürken benim uykularım kaçıyor. Hafta sonu Konyaspor’un maçının beni bir kaç saatliğine, eğer yenerse bir iki günlüğüne rahatlatmasından hiç de şikayetçi değilim. Hayatımızın akışını etkileyen sorunları bilelim ama bu sorunların altında da boğulmayalım. Nefes aldıran bir araç olarak futbolu seviyorum.
Türkiye özelinde ve mevcut sıkıntılı durumda keşke stresimizi atmamızı gerektirecek olaylar olmasa ama bu coğrafyada yaşamak çok zor. Moral olmadan yaşamak çok daha zor. Bir gecede darbeyi savuşturup ertesi gün öğleye kadar uyuyup işine giden insanların ülkesinde yaşamak bir onurdur. Bu insanlar her şeyin en iyisini hak ediyor. Bırakalım, biraz rahatlasınlar, bizi çok üzen ve kızdıran hain saldırıların amacına hizmet etmeyip bütün çarkların normal işlediği bir ülke olmaya devam etmemiz gerekiyor. Allah milletimize güç ve moral versin.
TRT ne yapıyor?
TRT Fenerbahçe’nin 4, Osmanlıspor ve Konyaspor’un ise sadece bir maçının yayınlanacağını açıklayınca büyük tepki oldu. Bu kararın arkasında hangi refleks var bilmiyorum ama saçmalığın daniskası. Ya bütün maçlar şifreli yayınlanmalı ya da tamamı TRT’de verilmeliydi. Seyirci sayısının düşeceği endişesiyle yapıldıysa bu özellikle Konyaspor taraftarına hakaret olur. Türkiye’nin sayısal ve nitelik olarak en iyi taraftarının stadyumu dolduramayacağını düşünmek, TRT ya da Konyaspor yöneticileri böyle düşündüyse, talihsiz bir karar alınmış demektir. Umarım TRT bu kararını düzeltir.