Bilinç akımı tekniği bizim sanat dünyamıza Batı edebiyatındaki modern akımlar canibinden gelen bir teknik. Şiirde bu tekniğin tarifini akla ilk gelen hatta fazla kalmayıp uğrayanları bile mısralara koyma şeklinde alegorik bir tarifini de ilk ben yaptım.(Artık üniversitelerimizin Edebiyat Fakültelerinden bir fahri doktora ünvanı veren çıkar bana) Bunun ekrandaki tanımı da karikatürize edilmeye çalışılan tiplerin dozajının fazla kaçırılmış şekli olsa gerek. Milleti güldürmek için kastıkça kasılan bu tiplere ben bazen, yönetmenin bilinçaltından fırladığı tarifini yepıyorum.
Avrupa yakasındaki Gaffur tiplemesi de bunlardan biri… Hadi diğer tipler şive yönüyle olsun, davranış yönüyle olsun bağlandığı ve inandığı hurafelerle olsun toplumda biraz daha normal şekilleri mevcut. Ama ben bu Gaffur’u hiçbir kalıba oturtamadım. Zeka derecesinin moronluk seviyesindeki bir insan bile bu tipi gördüğünde, Kendisine verdiği o azıcık akıl için Allah’a şükretme adına Hamd ile secdeye varır herhalde.
Hayır bir kere o Gafur tiplemesinin zihin engelli olarak tanıtılması zaten başlı başına bir facia… Her yönüyle zihin engelli insanlarımızı hor gören onları aşağılayan bir hava sezilmekte… Çünkü bu öyle bir tip ki yaptığını hesaplı yapan, evli bir kadına asılacak kadar sapık; cinayet koleksiyonu yapacak kadar psikopat… Ve Nişantaşı eşrafı onu zihin engelli bilmekte ve ona acımakta… Perde arkasını ise seyirci bilmekte… Hayatını dizilere ve magazinlere göre tanzim eden pek çok (Türkiye’de bunlardan çok var.) insanımız zihin engelliye şefkatle değil endişeyle yaklaşacak.
İSABETLİ OLUR
Allah’tan dünkü Sabah Gazetesi’nden Rahşan Gülşan iyi haberi verdi. Yazının ilgili satırlarını aynen buraya aktarıyorum:
“Peker Açıkalın artık resmi olarak gelecek sezondan itibaren 'Avrupa Yakası'nın oyuncularından biri değil. Gaffur rolü, Açıkalın'ın çalkantılı hayatında, son dönemde başına gelen en güzel şeydi. Genellikle eski eşi Niran Ünsal ile yaşadığı iç yakıcı kavgalarla gündeme gelirdi bundan önce. Bebeklerini paylaşamaz, birbirlerine acılar çektirip sonra da zaman zaman kozlarını basın önünde paylaşırlardı. Ama 'Avrupa Yakası' ile yakaladığı başarı Açıkalın'a ikinci bir hayat şansı olmuştu. Açıklamaları, basına tavırlı hareketleri ve kurduğu cümleler ile 'acaba hafiften bir yerleri kalktı mı?' sorusunu sorduruyor insana. Geçen hafta yaptığı açıklamalarda 'Avrupa Yakası'ndan ayrılabileceğinin sinyallerini vermişti. Hafta sonu Plato Film'e çok yakın bir kaynaktan 'Peker'in artık dizide olmadığı, sanatçının Plato tarafından istenmediği' bilgisine ulaştım. Detaylar konusunda bir bilgim yok. Ama gözümün önüne, diziden ayrılan oyuncuların yaşadıkları geliyor. Peker çok tecrübeli, iyi bir oyuncu. Ama bu kadar başarılı bir işi adeta yarım bırakması, ona pek hayırlı gelmeyecek gibi görünüyor...”
BÜLENT PARLAK’A TEŞEKKÜR ve TEBRİK
Hiroşima’nın bombalanmasının Altmış İkinci Yılında, hiçbir kitap dergi ve internet sitesinde bulunmayan Cahit Zarifoğlu’nun bir Hiroşima ile ilgili bir şiirini değerli meslektaşım ve dostum Bülent Parlak buldu ve internet sitesinde yayımladı. Ben deşiiri aynen buraya alıyorum:
İYİ VE ÇOK DÜNYADA OLMAK
senin tuz biber -bir gülmen olacaktı vakit- hiroşima durmuştu
bir şeydi en ufak bir yönüyle sen bölündün bölündün sen havada
eridin
japonca bir yaz uzak-uzun bir balıkta açık bir göz gibiydi
umudu usul-uzak-uzun bir semaverdi gökyüzünde
birden hiç bulunmadı gölgeleri barutların
yemeklerde
kimbilir böylece bir şey eskidi,
hangisi az daha büyürdü gelecek bir seferden
oysa hiroşima hep göz gibi durur acılanır
yalınayak ve göz yalnızlığı gibi uzaktan uzaktan
büyüyen bir çift yaradır –nerde eski gözlerimiz toz- duman
biz çok umduk çok özledik sular az duruldu
uzak-doğu üç yerde toprak çok kabardı
bölünen birden bölüşen oyuncaklar mı o özlenen
kim istedi onu kim!
dost! –can! namlular of çok namlular dost! –can!
uzak ol! hiroşima başka bir dünyada ol
hiroşima of senin c.plan gözlerin çok yakın
Cahit Zarifoğlu’nu bir kere daha rahmetle anarken Hiroşima’da ölen tüm masumlar namına Bülent kardeşime şükranlarımı sunuyorum.