Garip Akımı üzerine

yazar-64

Garip Akımı ve Garip Poetikası üzerine

 

Garip hareketi, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’ın savundukları şiir telakkisini ortaya koyan şiirlerinden bir kısmını “Garip” adıyla 1941 yılında yayımlamalarıyla başlar.

“Garip”in önsözünü Orhan Veli yazmıştır. Bu önsöz “Garip” hareketinin ortak görüşünü belirttiği için imzasız olarak yayımlanmıştır. Bu poetikadan yola çıkarak“Garip” hareketinin genel özelliklerini başlık olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:

Mısracı zihniyete, vezin ve kafiyeye karşı olma

Teşbih ve istiare gibi bütün söz oyunlarına karşı olma

Şiir için ayrı, özel bir şiir dilini reddetme

Şiirde bütün geleneklere karşı çıkma

Tedahüle Karşı çıkma(1)

Garip poetikasında “Garip” telakkisini ana hatlarıyla özetleyen bu maddelerin açılımı ise şu şekildedir:

Mısracı zihniyete, vezin ve kafiyeye karşı olma: “Alışılmışın dışında şeyleri” söyledikleri için kendilerinim garipsenmesi gerektiğini bu yüzden bu harekete “garip” ismini verdiklerini söyleyen garipçiler, mısracı zihniyete vezin ve kafiyeye karşı olduklarını poetiklarında belirtmişlerdir. Onlara göre şiirde cümle yapısı vezin ve kafiyeler vasıtasıyla bozuluyordu. Başlangıçta hatırda tutmak için yani; sadece hafızaya yardımcı olmak için kullanılmasına rağmen onda sonradan bir güzellik bulunduğunu onu aynı vezinle kullanmayı insanların marifet saydığını söyleyen garipçiler: oysa vezin ve kafiye olmadan da şiir yazılabileceğini söylemişlerdir.

Ahenkli bir şiirin yazılabileceğini ancak bunların belli kalıplarda insanlara sunulmaması gerektiğini öne sürmüşlerdir.

Teşbih ve istiare gibi bütün söz oyunlarına karşı olma: Şiirde mümkün oldukça tabiiliği savunan garipçiler, tabiatı zekâ ile değiştirdiği için teşbih ve istiareden uzak duruyorlardı. Benzetme edatı olan “gibi” yi şiirlerinde hiç kullanmıyorlardı. Onlara göre şiire sokulan söz sanatları insanın yüzlerce yıllık zevkine ait bir üründür ve günümüz insanlarını asla tatmin etmeyecektir. Hatta bu görüşten yola çıkarak bir asır önceki şiir sanatını kullanmak bile onların tabiriyle son derece gariptir. Garipçilerin söz sanatlarına bu karşı çıkışlarının bir diğer nedeni de geleneğe karşı olmalarıdır.

Şiir için ayrı, özel bir şiir dilini reddetme: Bilindiği gibi Ahmet Haşim’e göre şiir duygulanmak için yazılmalıydı ve şiirin kendine has bir lisanı olmalıydı.(1) Pek çok yönüyle Haşim’in şiir görüşünün karşısında olan garipçiler, Ahmet Haşim’in bu görüşüne de tam ters bir görüş üzerindeydiler. Basitlik ve saflığın önemini savunan garipçilere göre “şiirin hususi bir lisanı yok”tu. Şiir günlük konuşma dili basitliğinde olmalıydı.

Şiirde bütün geleneklere karşı çıkma: Garipçilere göre şiir bütün geleneklerden uzaklaşmalıydı. Bu görüşten yola çıkan garipçilere göre yıkmaktan korkmamak gerekliydi. Ancak; yıkanlar da iki kısma ayrılıyordu bunlar: Yıkmanın lüzumunu bilenler ve yıkıldıktan sonra yerine yeni bir şeyi oluşturanlardı ki kendi tabirlerine göre bu insanlar devrimciydi. Bir de niye yıktığını bilmeyenler sırf yıkmak için yıkanlar vardı…

“Yapıyı temelinden değiştirmelidir. Biz senelerden beri zevkimize ve irademize hükmetmiş, onları tayin etmiş, onlara şekil vermiş, edebiyatların sıkıcı ve bunaltıcı tesirinden kurtulabilmek için o edebiyatların bize öğretmiş olduğu her şeyi atmak mecburiyetindeyiz” 1 diyorlardı.

Tedahüle Karşı çıkma: Sanatta tedahüle yani bir sanatın unsurunun bir başka sanatın içerisine dahil edilmesine karşı çıkıyorlardı ki bu da onların Ahmet Haşim’in “Şiirin lisanı söz ile musiki arasında sözden ziyade musikiye yakın…”2 görüşüne tepki gösterdiklerinin bariz bir göstergesidir. Onlara göre bir sanatın malzemesi bir başka sanat içinde layıkıyla kullanılamazdı. Bu görüşlerini sağlamlaştırmak için de hiçbir şiir Mozart’ın müzik estetiği ile karşılaştırılamaz mantığını öne sürüyorlardı.

SONUÇ: Sonuç olarak denilebilir ki garipçiler, manada müphemliğe, sanatta tedahüle özel bir ifadeyle şiirde müzikaliteye ve söz sanatlarına karşı çıkmakla Ahmet Hâşim şiiri ve Ahmet Hâşim’in  şiir telakkisinin bütünüyle karşısında yer almışlardır.

 

Dipnotlar:

(1) İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, Ekim 2005, s:82

(2) Ahmet Haşim, Piyale Mukaddimesi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.