Adına şiirler yazılmış türküler söylenmiş kavgalar çıkmış silahlar çekilmiş dağlar. Şehirlinin beton yığınlarından bunalıp ta her daim nefes alalım diye koştukları yerler. Çevremize bakınca Seydişehir de yaşayan insanların dağlar konusunda oldukça şanslı olduklarını söyleyebiliriz...
İnsanoğluna verilmiş böyle eşiz nimetler yakın zamana kadar Allaha havale. Korumasız bir şekilde kim kesti? kim biçti? kim yaktı? belli değil kes kes bitmemiş, yak yak tükenmemiş böyle vefasız böyle pek de kendine dost olmayan birilerine her zaman hizmet vermiş ve vermeye devam ediyor.
Amma böyle güzel böyle bize nefes aldıran bu akciğerlerimizin düşmanı çok olmuş. Gerek iç mihraklar gerek dış düşmanlar yok etmek için güçleri ile uğraşmışlar. Şimdiye kadar bizim şehirli olarak bilinen güya medeni insanlar şehirleri kirlettikleri gibi o eşiz doğayı da kirletmeyi başarmış. Bu kirlemeye karşı direnen dağların ise düşmanı sadece şehirliler olmamış dışarıdan değil de içeriden düşmanları olmuş… Dağlarla iç içe yaşayan ve her zaman ona muhtaç olan yaylacılar ve dağ köyü dediğimiz.
Bu ülkenin ortak değeri olan ormanlarımızı babalarının malı gibi kullananlar kimler acaba o bahse konu bilmem ne obalıları veya ne geçilileri. Deyim yerindeyse yakmışlar yıkmışlar yok etmişler hiç kimse gıkını çıkaramamış. Bunu da ne adına sahiplenme adına hükümranlık adına ancak buralara biz hükmederiz buraların sahibi bizleriz ister keser ister yakar ister bakarız... Korku salmışlar gittikleri yerlere uyduruk mezarlarılar yapmışlar sahiplenme adına bakın bizim büyüklerimiz yatıyor buralarda ha deyi. Şöyle bir hafta sonu bir bir gezinti yapan bunun izlerini rahatlıkla görebilir.
Seydişehir ve bozkır yöresinin dağ içi insanları ve yaylacıları gözleri gibi kuruduğu o güzelim dağları birileri vahşi bir şekilde yok etmişler.
Size kendi gözlemlediğim bir olayı anlatayım. Yer atar oluk denilen hepimizinde çok iyi bildiği çam ormanları bakımından ve yeni fidelerin boy göstermeye çalıştığı mevki. bulunduğu yer ve birkaç aileyle piknik yapıyoruz ve yukarıdan bir sürü geliyor her şey var inek koyun ağırlık keçi ben diyeyim beş bin siz deyin dört bin bir oba.
Ekinler işlenmiş ovaya doğru sürüyü indiriyor ve böyle kalabalık bir hayvan sürüsünün geçiş güzergâhını düşünün geçtiği yeri düşünün orada yeni yetişen hayvanların uzanabileceği fidanların durumunu düşünün ezip yok edip geçiyor.
O devasa büyük çam ağaçlarının içini kim oyuyor dersiniz şehirden piknik yapmaya gidenler mi yoksa insanı dehşete düşüren bu görüntüler hemen Konya il sınırın bittiği yerden gelen o göçebelerin işi değil de kim yapıyor.
Bu zihniyet Seydişehir ve Bozkır yöresine ait yaylalarda burnunun dibine kadar gelmiş istediği yerde istediği şekilde at oynatıyor derler ya aynen öyle işte. Şöyle hafta sonu üç beş arkadaş gitsen dağın başına çadır kursan çadırının içine kadar gelen sürünün köpekleri bile sizleri kendi yaylanızda yabancı görüyor.
Şimdide çıkmış birileri kaç yıllık gelenekmiş bana ne kardeşim olmaz olsun böyle gelenek olmaz olsun. Benim değerlerimi talan eden yok eden yakan yıkan hoyratça kullanan bir gelenek olmasın daha iyi.
Geçi etini çok severim ama ormanlarımızı geçi eti ile kıyaslanmayacak kadar çok severim.
Kim yasaklamışsa alageçiyi, garakeçiyi, sarıgeçiyi iyi etmiş.