Hiçbir topluluk yoktur ki, ona uyarıcı gönderilmiş olmasın âyetinden anlıyoruz ki, Allah toplumları bilgilendirmek için, onların içinden akıl, doğruluk, güvenilirlik, temizlik, ileri görüşlülük ve cesaretlilik gibi, üstün yetenek ve faziletlere sahip kimselerden peygamberler seçip göndermiştir. Peygamberlerin her biri, insanları doğru yola götüren önderler olmakla kalmamışlar, bizzat örnek davranışlarıyla da toplumlarına model olmuşlardır. Zira cemiyette insanlar, soyut düşüncelerden daha çok, somut davranışlardan hoşlanırlar. İşte bu maksatla Allah, ilâhi öğretileri peygamberlerine indiriyor, bu Allah elçileri de öğretileri yaşayarak insanlara güzel örnek oluyordu. Kuran Peygamberlerde görülen teorik ve pratik örnekliği şöyle açıklamaktadır:Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Bu âyetten de anlaşıldığı gibi, Peygamberler, Allahtan aldıkları ilâhi öğretiyi, eksiltme ve artırma yapmadan, doğrudan insanlara iletmişler, aynı zamanda onun ilk açıklamasını da yapmışlardır. Bu açıdan peygamberler, ilâhi mesajın ilk yorumcuları olmuştur. Kuranda onların bu yönünden şöyle bahsedilir: İnsanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatsın diye sana da Kuranı Kerimi indirdik. Elbette peygamberlerin misyonu sadece inen sûre ve âyetleri topluma iletmek ve açıklamaktan ibaret kalmamış, bir de âyetlerde emredilen ve yasaklanan hususları hayatlarında davranış tarzı olarak göstermişlerdir. Dolayısıyla, vahiy, peygamberlik temeli üzerine kurulmuştur. Çünkü ilâhi mesajı bize ulaştıran ve açıklayan peygamberlerdir. Bu açıdan peygamberlerin hayatında dinin şekil yönüyle temsil edilişi, vahiyle birlikte, asıl, vahyin canlı örneğini oluşturan peygamberin sünnetiyle şekillenmiştir. Kuranda: Peygamber size neyi getirdi ise onu alın; size neyi yasak etti ise ondan da uzak durun buyrulması, dinde peygamberin fonksiyonelliğini anlatmak bakımından dikkat çekicidir. İslam inancına göre, insanın ruhsal açıdan olgunlaşabilmesi için bir ve tek olan Allaha sağlam bir inançla bağlı olması gerekir. Hurafesiz, sağlam ve doğru bilgilerle kuşanmış, iyi ve güzel ahlâkın sahibi bir insanın yetişebileceği ortam, nübüvvetin yeşerttiği bir ortamdır. Bu sebeple peygamberlerin toplumlarına ilk çağrısı, daima Allahın birliği ilkesine ve sadece Ona kullukta bulunmaya olmuştur. Çünkü, İslam dininde, içinde, peygamberlere imanın da bulunduğu inanç esasları, bir binanın temelleri konumundadır. İmanın temeli, doğru bilgi malzemeleriyle ne kadar sağlam atılırsa, insanın rûhen Allaha yükselmesi ve kötü duygu ve düşüncelere karşı mukavemeti de o ölçüde kuvvetlenecektir. İşte Allaha giden yolda dinî açıdan sorumlulukların neler olduğunu saf akılla bulmak mümkün değildir. İnsan akıl yardımıyla, Allahı, peygamberliğin gerekliliğini, hayatta iyi ve kötü, faydalı ve zararlı olan şeyleri bilebilir. Ama aklı ile insan namazın nasıl kılınacağını, zekatın hangi mallardan ne miktarda verileceğini, hacc ibadetinin nasıl yapılacağı gibi konuları peygamberlerin açıklama ve uygulamalarıyla öğrenebilir. Yine günlük hayatla ilgili helâl ve haramlar gibi birçok konuda peygamberlerin açıklamalarına ihtiyacımız vardı. Bundan dolayı, Allahın ilahi mesajı olan vahiy, dinin teorik yanını oluştururken, Hz. Peygamberin sünneti dediğimiz sözleri ve uygulamaları, dinin pratik yönünü teşkil eder. Elbette Kuran okunduğu zaman her insanın anlayabileceği öğütleri içeren âyetler olduğu gibi, anlaşılması ayrı bir bilim ve uzmanlığı gerektiren âyetler de vardır. Bundan dolayı, Kuranın anlaşılmasında Hz. Peygamberin sünnetine olan ihtiyacımız, kayığın küreğe olan ihtiyacı gibidir. Nasıl ki kayıkçı, kürek olmadan kayığın yönünü tayin edemezse-ki birçok riskli ve tehlikeli durum ortaya çıkabilir- işte bunun gibi, bir Müslüman da Hz. Peygamberin hadislerine bakmadan, onun nebevî sünnetinden yararlanmadan, Kuran âyetlerinin bir kısmını anlayamaz. Bu açıdan Kuranın anlaşılmasında peygamberimizin sünnetinin değeri çok büyüktür.Diğer taraftan, insanlık birçok hususta peygamberlerin çağrısına muhtaçtır. Bu sebeple İslam düşünce tarihinde çok sayıda Müslüman düşünür, peygamberliğin faydasının gerekliliği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bu konuda yüzyıllar boyunca hâkim olan temâyül şudur:Nübüvvete ait bir başlangıç, nebevî bir ilk hareket olmaksızın, beşerî bir medeniyetin meydana gelmesi mümkün değildir. İnsanlığın değişik dönemlerine ait yapılan arkeolojik kazılardan bunu anlayabiliriz. İnsanlığın bugün sahip olduğu teknik medeniyet, ilahi yol göstermekle gelişip ilerlemeler kaydederek günümüzdeki mükemmel seviyesine ulaşmıştır.Ünlü İslam düşünürü Fahrettin Râzi, bir eserinde İnsanlığın Peygamberlere Olan İhtiyacı başlığı altında insanlığın sanat ve teknik alanında sahip olduğu bilgilerin ve becerilerin genel prensibi, Allah tarafından gönderilen peygamberlerce konulmuştur, demektedir. Yani, peygamberler, sadece dinin uygulanmasıyla ilgili konularda değil, bir takım sanat ve teknik konularında da toplumlarına yol göstermişlerdir diyen Fahrettin Râzi, Kurana dayanarak şu örnekleri verir:Nuh peygambere Allah vahiyle gemi yapmasını öğretmiştir. Bu sebeple halk arasında Nuh peygamber, marangozların pîri olarak kabul edilir. İdris Peygamber, terzilik konusunda toplumuna örnek olmuştur.Kuranda Dâvud Peygambere demir indirildiğinden, bir başka âyette de kendisine savaşta korunulacak zırh gibi giysilerin sanatının öğretildiğinden bahsedilir. Eğer, teknolojinin ham maddesinin demir olduğu düşünülürse, peygamberin toplumuna hangi konuda örneklik yaptığı daha iyi anlaşılabilir. Aynı zamanda âyette: (Davud)a sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik buyrulmasından, milletlerin kendi güvenliklerini korumak için çağın gerektirdiği teknolojik üstünlüğe de sahip olmaları gerektiğine bir uyarı vardır. Müslümanlar olarak Kuranda geçen bu çağrıdan bir ders çıkarmamız gerekir. Peygamberler ideal toplum hayatında huzurlu bir yaşam biçiminin eksenine adâlet ilkesini koymak gerektiğini de öğretmişlerdir. İşte bunun için Allah peygamberlerine: Allah adâleti ve iyilik yapmayı emreder buyurmakla, huzurlu ve moral açıdan yüksek bir toplum modeline ancak, adâlet, eşitlik ve hak edilen ölçülerde iyiliklerin taksimatı ile ulaşılabileceğinin bilgisini iletmiş, onlar da bu konularda toplumlarına örnek olmuşlardır. Bu açıdan din, şehir anlamına gelen Medîne ve bu şehirde üretilen Medeniyet arasında çok yakın bir ilişki vardır. 1- Fatır 35/24.2- el-Enbiyâ 21/73.3-en-Nahl 16/44.4- el-Haşr 7.5-Râzî, Fahreddîn, Kelama Giriş, (çev. Hüseyin Atay), Ankara, 1978, s. 217-19.6 -Hud 11/37.7- El-Enbiya 21/81.8- en-Nahl 16/90.