Neden bazı insanlar sadece ben diyebiliyor da bazıları da sadece diğerleri?
Ve aradakiler?
Ve ben ve diğerleri diyenlerle, aradakiler de farklı derecede yapıyorlar bunu, neden?
Ben diyenler, neden başka hiç kimse yokmuş gibi yaşıyorlar? Sadece onların ihtiyaçlarına göre yaşasın herkes istiyorlar?
Diğerleri diyenler de neden sanki kendilerinin hiçbir şeye ihtiyacı yokmuş gibi diğerleri iyi olsun da ben önemli değilim, nasılsa bir şekilde idare ederim demeyi tercih ediyorlar? Ya da tercih etmiyorlar da bu bir zorunluluk mu? Kendileri için bir şeyler talep etmek neden bencillikmiş gibi geliyor onlara da?
Ben diyenler ve dünya sadece onlar için dizayn edilsin isteyenler, başkaları sadece onlar için yaşasın isteyenler bunu nasıl sağlayabiliyorlar? Nasıl gerçekleştirebiliyorlar? Diğerleri diyenlerin sayesinde tabi ki. Onları suçlandırarak. Bir şekilde manipüle ederek. Ya da suçluluk duygusunun dışında her nasıl etkileniyorlarsa.
Ben diyenler daha çocuk, diğerleri diyenlerse daha yetişkin. Bir nevi anne çocuk ilişkisi. Ya da baba çocuk. Ebeveyn çocuk ilişkisi diyelim. Daha kolay anlaşılsın.
Sanki insanların bir kısmı yetişkin diğerleri hep çocuk kalsın şeklinde bir düzen oluşmuş. Bunun arası nerde? Yetişkin yetişkin ilişkisi?
Hayatın belli dönemi çocukluk için ayrılmış, en azından ergenliğe geçiş dönemine kadar. Sonrası yetişkinliğe hazırlık dönemi. Sonra da yetişkinlik ve daha sonra olgunluk.
Oysa ben diyenlerin hayatlarında hiçbir zaman erişkinliğe adım atmadıklarını ve sürekli ebeveyn değiştirerek hayatlarının sonuna kadar çocuk kalmaktan vazgeçmediklerini görüyoruz.
Diğerleri diyenlerinse hiçbir zaman çocuk olamadıklarını. Hiç çocukluk yaşayamadıklarını. Hayatlarının her döneminde ebeveyn gibi davranmak zorunda kaldıklarını ve aslında çocuk olan ebeveynlerine bakmak onlara ana baba olmak zorunda kaldıklarını rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Sanki 40 yaşında doğmuşlar da hayata oradan devam ediyorlar?
Bu ikisi arasında kalanlar ancak, iyi kötü bu dönemleri bir şekilde yaşayarak normal olgunluk düzeyine erişebiliyorlar.
Bu bir şanssızlık mı, şans mı? Ya da başka bir şey mi? Genetik faktörlerle ilgisi nedir? Tartışılıyor.
İş ya da eş ya da farklı birlikteliklerdeki ilişki biçimini anlamaya çalıştığınızda öncelikle kendiniz sonra da diğerini öncelikle bu formatta sorgulayın. Ruhen 40 yaşın üzerinde mi? Ebeveyn mi? Yoksa çocuk mu diye. Birlikte olan ruhen iki çocuk ya da iki yaşlıysa anlayacaklardır birbirlerini ancak; çocuklar için zorluklarla geçecektir yaşam, yaşlılarınki ise coşkusuz. Birisi çocuk diğeri yaşlı ise yine ruhen, çünkü takvim yaşını karıştırmayalım bu anlatılanlara çünkü ruhun gelişip gelişmediğinden söz ediyorum, birisi diğerine bakıp çekip çevirecektir. Çocuk olan rahat diğeri ise sürekli mutsuz ve öfkeli olacaktır.
Aradakiler ancak olgunluk ölçütlerine göre nispeten mutlu bir hayata sahip olacaklardır.
Yeniden söyleyeyim, takvim yaşı 20 olur 30 olur 50 olur fark etmez. Ruhen benim bahsettiğim. Davranış yaşı yani. Davranış yaşı 2 olur 3 olur 5 olur. Bizim için önemli olan davranışlar. Siz bir insanı boyuna, yaşına, sakalına, bıyığına göre değerlendirirseniz yanılırsınız. Davranış yaşına bakacaksınız.
Neden çocuk kalır birisi? Öyle olmasına izin verilir. Ebeveyn diğerinin yetişkin olmasına izin vermez. Bütün işlerini çözer. Halleder. Kendinden ayırmaz. En önemli neden bu. Yetişkin olursa birisi, birey olacaktır ve ebeveynden farklılaşıp ayrılacaktır. Buna dayanamayan ebeveyn onu kendisine yapıştırır ve kendi olmasına izin vermez. O da büyüyemez hem rahattır da bu durum. Eğer daha sonra bir yetişkin ya da yaşlıyla birlikte olursa diğeri yandı.
Ruhen erkenden ebeveyn olanlarsa, çocuk anne babaya sahip olanlardır. Başka çareleri yoktur. Hem kendilerine hem onlara bakmak zorunda kalmışlardır. Çocukluk ya da çocuk olmak artık neredeyse ulaşılamayacak bir lükstür onlar için.
Ne yapmalı?
Yetişkin yapmalı insanları. Bir yolunu bulup yapmalı. Birlikteliklerin başlangıçlarında yetişkinlik düzeyleri ve davranış yaşları iyi araştırılmalı. Yola çıkmadan önce yol arkadaşı seçilmeli. İş işten geçtiyse de fırsat varken kurtulmalı ya da o da mümkün değilse diyen varsa da bir yolu bulunmalı.
Çocuklara çocukluklarını yaşatmayanları da çocukluktan yetişkinliğe geçmelerine izin vermeyenleri de cezalandırmalı belki.
Çocuklar sadece anne babaların insafına bırakılamayacak kadar değerliler ve öyle de olmalılar. Sosyal sorumluluğumuz onlar. Geleceğimiz.
İyi haftalar diliyorum hepinize.