İslam ülkelerini 20.yy başında cetvellerle çizdikleri sınırlar ile bölüp parçalayan emperyalistler şimdi de bu coğrafyayı ırk, mezhep, kabile, bölge olarak ayırmak istiyorlar.
Sürekli olarak nüfusu Müslüman olan ülkelerde kritik çatışma alanları oluşturmak istiyorlar.
Her ülke için ayrı bir senaryo; kimi için etnik bir çatışma, bazıları için din ya da mezhep çatışması, her ülkenin pozisyonuna göre tezgâhlar.
Şöyle bir etrafımıza bakalım; Müslümanların olduğu her yerde çatışma yok mu?
Irakta kaç milyon insan öldü bilen var mı? Suriye de insanlık ölüyor İslam tarihinin mirası olan yerler yakılıp yıkılıyor…
Afganistan’daki savaşın başladığı zamanki doğan çocuklar şimdi dede olurken bu insanlar orta doğuda İsraillin yaptığı katliam haberleri ile büyümedi mi?
Onlar senaryoları yazacaklar; Müslümanlar kendi içinde çatışacak, Savaş Müslümanlar arasında olacak…
Kimi yerde demokrasi denilerek insanlar sokaklara dökülecek, kimi yerde Kimliklere, yaşam tarzına, özgürlüklere müdahale denilecek insanlar gösteri adı altında yakıp yıkacak.
İslam ülkelerinde olanlar Arap baharımı yoksa bir darbemi, yoksa İsrail ABD, AB, Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez’in zengin Araplarının organizasyonu mu?
Sonuç Müslümanların aleyhine gerçekleşiyor, ölenler Müslümanlar, tüm bu Organizelerin arkasında İsrail’in güvenliği için her şeyi mubah gören ABD ve ona destek olan halkı Müslüman olan ülkelerdeki koltuklarını koruma sevdasından başka hiç bir düşüncesi olamayan despotik yöneticilerdir.
Geçen yıl Bahar diye boyalanıp cilalanarak Ortadoğu ülkelerine dayatılan Arap baharı da aynı şekilde İsrail’in organize ettiği ABD’de güdümlü hareketlerin foyası kısa sürede ortaya çıkmaya başladı.
Sanal âlemin ve teknolojisin imkânlarını istediği gibi kullanan ve kitleleri demokrasi diye sokaklara döken şeytani güçler her ülkede oluşturdukları gönüllü hizmetkârları ile hemen demokrasi ve insan hakları havariliği yapmakta.
Kendilerine dayatılan sahte baharlara aldanan Müslümanlar ise kendilerine yapılan onca zülüm işkence ve asimilasyon zorbalığının bitiğini zannederek en büyük hatayı yapmaktalar.
Şunun bilinmesinde yarar var, hiç kimse durup dururken Müslümanlara bu sizin hakkınızdır alın bunu demesi kadar anlamsız bir şey yoktur.
Zulme başkaldıran Müslümanlar dünyanın neresinde olursa olsun haklarını kendileri alırlar ve bunu alırken de yapılacak mücadele ve metot bellidir.
Bu metot Hz Adem’den beri değişmeyen Nebevi metottur. Bunun dışında demokrasi safsatası ile insanları sokağa dökmek şeytan ve uşaklarının kurguladığı tezgahlardır.
270 yıldır bu topraklarda bu senaryo değişik şekillerde uygulayan bu şer güçleri içerideki işbirlikçileri vasıtası ile Osmanlıyı bölmüş parçalamış, uyguladıkları devrimlerle insanları cahil bırakmıştır. Dünyanın en kritik yerlerinde bulunan İslam ülkelerinde oluşturulan vesayet rejimleri yüzünden gelişememiş ve sürekli borç alan, sonrası emir alan durumuna düşmüştür.
Ama şu bilinmelidir ki her gecenin bir sabahı vardır, bunun bu şekilde gitmeyeceğine Müslüman halkların son zamandaki uyanışı ve dirilişi göstermiştir.
Gelecek yüz yıl başta İsrail, ABD ve Batının bitişi olacaktır.
Gelecek Müslümanların ve direnenlerin olacaktır. İslam topraklarında diriliş başlamıştır.
Bu diriliş Allahın izni ile direnişe dönüşür ve bu ülkelere hak etmedikleri halde hükmeden zalimlerin sonu olur.