Gelin-kaynana, damat-kayınpeder ilişkilerinde
allah’ın emri ve peygamberin kavli!
Nikâh, bir ibadettir. Her ibadetin dışındaki ve içindeki şartları olduğu gibi Nikâh ibadetinin de dışındaki ve içindeki şartları, adâb ve erkânı vardır. Bunlara ne kadar riayet edilirse, ibadet o kadar sahih olur, dünya ve ahiret kazanımları o ölçüde çok olur.
Sözgelimi, namaz ibadetinin dışındaki şartlar vardır, bunlardan biri eksik olursa namaz olmaz. Abdestsiz namaz kılamazsınız. İçindeki şartlar için de durum böyledir. Rukusu, secdesi, kıraati olmayan bir namaz, namaz değildir. Namazın, farzları, vacipleri, sünnetleri, müstehabları namazın kalitesini artıran, namazı kâmil ibadet konumuna taşıyan unsurlardır.
Nikâh için de durum böyledir. Nikâhta öncelikle niyet önemlidir. Peygamberimizin tavsiyeleri doğrultusunda gençler, öncelikle dini esas alan bir evliliği hedeflemelidirler. Pek çok insan güzellik, soy sop ve variyet için evlilik yapar. Müslüman ise din adına, dini bütün olabilmek için evlilik yapar.
Nikâhta eş seçimi son derece önemlidir. Taraflar, dini yaşamada birbirlerine yardımcı olacak eşlere talip olurlar. Bunun için dini bilen, dini önceliklerinin başına koyan adaylarla evlenirler.
Nikâhın temeli Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle atılır. Bu cümle ile dünürcülük yapılır, bu cümle ile söz kesilir, bu cümle ile nişan, nikâh ve düğün merasimleri yapılır. Bunun anlamı şudur: Bütün bu evlilik aşamalarında hep Allah’ın emirlerine uyulacak, hep peygamberin sözleri doğrultusunda hareket edilecektir. Artık İslam ailesi, Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle patenti ile kurulmuş ve bu patentle yaşayacaktır. Bu nedenle taraflar dünya evine girdikleri bu cümleyi, çerçeveletip beyin duvarlarına asmalı ve sürekli onu hatırlamalıdırlar.
Evlenen çiftler, kendilerine yalnızca bu dünyada değil, öteki dünyada da hayat arkadaşı seçerler. Bu nedenle eş seçimini iki dünyaya göre yapmak gereklidir.
Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kurulan yuva, yine bu ölçüler doğrultusunda yoluna devam eder. Herhangi bir problem söz konusu olduğunda hakem bellidir, öncelikle müracaat edilecek merci bellidir: Allah ve Rasülü, Kitap ve Sünnet.
Ne hazin ki bu cümle bugün çoğu evliliklerde lafta kalmaktadır. Cümleyi söyleyenler, çoğu zaman ne söylediklerinin farkında değildirler. Cümle, manası anlaşılmadan ve gereği yapılmadan söylenen bir gelenek haline dönüşmüş vaziyettedir.
İslam ailesi, yalnızca karı kocadan ibaret değildir. Evliliğe yeni atılan adımla, taraflar yeni akrabalar kazanmaktadırlar. Kayınvalideler, kayınpederler, yeni amca, hala, teyze, dayı ve diğer akrabalar. Artık ailenin mutluluğu yalnızca karı kocayı ilgilendirmemektedir, mutsuzluğu da. Dolayısıyla taraflar, aile yuvasını yönetirken, bütün bu sorumlulukları omuzlarında taşıdıklarının farkında olmalıdırlar.
Bugün toplumumuzda en fazla gelin kayınvalide, damat kayınpeder ilişkilerinde problemler baş göstermektedir. Bunda Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kurulan yuvanın, taraflara getirdiği yeni sorumlulukları, tarafların karşılıklı olarak yerine getirmemeleri etkili olmaktadır. Şimdi şöyle düşünelim:
Her şeyden önce gelin kaynana, birbirlerinin din kardeşidirler. İslam’daki din kardeşliği, Müslümanlara özgü bir kardeşlik olup, kan kardeşliğinin önündedir. Taraflar, birbirlerini din kardeşi olarak görmelidirler.
Bir gelin, kayınvalidesinin akrabasıdır. Kayınvalide de gelinin akrabası olmuştur. Dinimizin akraba ilişkilerine verdiği büyük önem göz önünde bulundurularak taraflar birbirlerine karşı akrabalık sorumluluklarını yerine getirmelidirler.
Anne babasının evini terk edip gelmekle, gelin hanım kayın validesinin misafiridir. İslam’da misafire ikram, Allah’a ve ahirete inanmanın gereğidir. Buna göre kayınvalide, gelinini misafir; gelin de kaynanasını ev sahibi olarak görmelidir.
Yüce Rabbimiz, Nisa suresinin başında yetimlerin haklarına riayet üzerinde durduktan hemen sonra, kadınların haklarına sözü getirmiştir. Bunun anlamı şudur: Bir gelin, anne babasının evini terk edip kocasına gelmekle, yetim kız konumundadır. Artık kendisine ona göre muamele edilmelidir.
Gelin hanım, kayınvalidesini anne olarak görmelidir; kayınvalide de gelinini kızı görmeli. Bunun için kendisine annenin yerine kâim olan anlamına kayınvâlide denilmiştir.
Aynı evi paylaşmaları, birbirlerine yakın yerde konaklamaları sebebiyle gelin kaynana birbirlerinin arkadaşı, belki de komşusudurlar. Arkadaş, dost ve komşuların da birbirlerine karşı sorumlulukları vardır.
Din kardeşi, akraba, misafir, ana kız, baba oğul, arkadaş, dost ve komşuluk ilişkileri… Evet, aile bireyleri arasında bunların hepsi söz konusudur.
Benzer durumlar damat kayınpeder, gelin kayınpeder ilişkileri için de söz konusudur. Eşinin babasını, babası mesabesinde gören gelin ve damatlar. Gelin yahut damadını evladı mesabesinde gören kayınpederler…
Şimdi bütün bu söylediklerimizi taraflar, birbirlerine karşı ne kadar uyguluyorlar, sorusuna cevap arayalım. Her şeyden önce, taraflar birbirlerini böyle görüyorlar mı? Görüyorlarsa, birbirlerine gerçekten bu şekilde davranıyorlar mı? Bugün pek çok ailede sergilenen tabloda şu resimler öne çıkmaktadır: Din kardeşine zulmeden din kardeş, akrabasına zulmeden akraba, ebeveynine zulmeden evlat, evladına zulmeden ebeveyn, arkadaş ve dostuna zulmeden arkadaş ve dost, komşusuna zulmeden komşular!?
Unutmayalım ki Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle cümlesi lafta kalarak yapılan evlilikler, dünya ve ahirette bize hayır getirmeyecektir. Aile ilişkilerini yerine getirmemenin sorumluluğu yanında bir de Allah ve Rasülüne verdiğimiz bu söz de boynumuzda ağır bir sorumluluk olarak duracaktır.