Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanığın yargılandığı "çatı" davasında, olay tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığında (ÖKK) görevli astsubay Halil İbrahim Karabal ile Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürlüğünde oryantasyon eğitiminde olan eski yarbay Hüseyin Hakan Öcal'ın savunması alındı.
Ankara 17'nci Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmada olay tarihinde ÖKK'da astsubay üstçavuş olarak görev yapan Halil İbrahim Karabal savunma yaptı.
Sanık Karabal, olay günü öğle saatlerinde darbe girişimi sırasında öldürülen Başçavuş Ercan Şen'in çay içmek için kendisini çağırdığını, çay içerken Şen'in, akşamleyin şehir dışından misafirlerinin geleceğini söyleyerek, onları götürmek üzere kendisinden otomobilini istediğini anlattı.
Şen'e, "Siz zahmet etmeyin, ben götüreyim." dediğini ancak kabul etmediğini kaydeden Karabal, akşamleyin eşi ve çocuğunu eve bırakırken Şen ile telefonda araba için tekrar konuştuğunu, görüşmede Şen'in, "Yalçın Damar'la konuştum. Senin hakkında kaba, sinkaflı konuşuyor." dediğini söyledi.
Karabal, "Astsubay Damar'ın bayram öncesinden beri bana husumeti vardı. Ona telefon açtım, anlaşamayınca kapattık." diye konuştu.
Çocuğu ve eşini evine bıraktıktan sonra AŞTİ'ye giderek, Şen'e otomobilini verdiğini anlatan Karabal, eve döndüğünde telefonunu otomobilinde unuttuğunu anladığını öne sürdü ve şunları kaydetti:
"Sofraya oturduk. Televizyondan ordu içinde bir grup teröristçe kalkışma başlatıldığını öğrendik. Telefonumun Ercan Başçavuş'ta olması nedeniyle eşimin telefonundan onu aradım. Gördüklerimi aktardım. Net bilgiye sahip olmadığını, lojmana geldiklerini söyledi. Arabayı Oran Lojmanları'nda güvenli bir yere park ettiğini, unuttuğum cüzdanımı torpido gözüne koyduğunu, telefonu da aranma ihtimalime karşı yanında bulunduracağını söyledi. 'Komutanım, beni arayan olursa eşime ait numaraya yönlendir.' dedim. Televizyondan gelişmeleri takip ettim. Başbakan'ın kalkışmanın bastırıldığı haberinden sonra biraz daha rahatladım."
Karabal, gece "sızdığını", 16 Temmuz sabahı geç uyandığını ve Ercan Şen'i birkaç kez aradığını ifade ederek, telefonlarına cevap vermemesi üzerine sinirlendiğini ve otomobilini almak üzere Oran Lojmanları'na gittiğini bildirdi.
Aracı bulduğunu, cüzdanını ve telefonunun torpido gözünde değil, arka koltukta olduğunu gördüğünü savunan Karabal, cep telefonunun şarjının bittiğini, cüzdanda ise sivil kimliğinin bulunmadığını söyledi. Karabal, Pazar günü telefonla mesaiye çağrıldığını, ÖKK'ya gittikten sonra bir süre sorgulandığını, ardından Gölbaşı Cumhuriyet Savcılığına çıkarıldığını kaydetti.
Karabal, "Beni iki kişi suçlamış. Birisi Yalçın Damar, beni FETÖ'cü gibi göstermeye çalışmış. Beni Sezgin diye birinin yanında gördüğünü söylemiştir. İkinci kişiyse Hüseyin Uğurer'dir. O da son çıktığı mahkemece salıverildi. Organize olup, üzerime oynamış olabilirler. Ercan Şen, beni kandırarak arabamı, buna bağlı olarak cüzdanımı ve telefonumu gasbetmiş ve beni pis emellerine alet etmiştir." şeklinde konuştu.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Savcılık ifadende telefonunun arabada olduğunu söylememişsin." demesi üzerine Karabal, "Sorguda, 'Şunu yaptın mı?', 'Bunu yaptın mı?' diye soruyorlardı." ifadelerini kullandı.
- Sanık Hüseyin Hakan Öcal'ın savunması
Duruşmada daha sonra olay tarihinde kurmay yarbay rütbesiyle Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürlüğünde oryantasyon eğitiminde olan Hüseyin Hakan Öcal'ın savunması alındı.
İddianamede, darbe girişimi sırasında ÖKK personeline karargahta yol gösterdiği, darbe girişimi erkene alınmadan önce kendisine 16 Temmuz 2016 saat 03.00'te Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı konutundan kaçırma görevi verildiği ve Orgeneral Akar'ın eski emir subayı Levent Türkkan'ın da ifadesinde "FETÖ mensubu olduğunu" söylediği belirtilen Öcal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın seçimiyle Özel Kalem Müdürlüğünde görevlendirildiğini ifade etti.
Orgeneral Akar ile olay günü sabah brifinginin ardından görüşmediğini, odasında sonraki günlerin programları üzerinde çalıştığını anlatan Öcal, saat 21.00'i geçince emir subayına Genelkurmay Başkanı'nın ne zaman çıkacağını sorduğunu, yanında eski Tümgeneral Şaban Dişli'nin olduğunun belirtildiğini, bunun üzerine "geç çıkacaklarını düşünerek üzüldüğünü" kaydetti.
Öcal, 10-15 dakika sonra ses ve gürültü duyunca koridora çıktığını, tam teçhizatlı korumalar ile emir subayını gördüğünü ifade ederek, "Bir şey yok, herkes işine baksın, dışarı çıkmayın." denilmesi üzerine odasına döndüğünü anlattı.
Sanık Öcal, şöyle devam etti:
"Ne olduğunu merak ettiğim için aralıklarla iki-üç kez aşağı inip çıktım. Gördüğüm birkaç kişiye ne olduğunu sordum, bilmediklerini söylediler. İddianamedeki görüntülerim bunlara ilişkindir. Bu sırada komutan hala makamındaydı. Bir müddet sonra tekrar sesler duyunca yine koridora çıktım. Makam kapısının açık olduğunu gördüm. Bu, komutanın makamda olmadığı anlamına geliyordu. Korumalara nerede olduğunu sordum.
Çıktığı, yanında da Mehmet Dişli kastedilerek, 'tümgeneral' bulunduğu söylendi. Mehmet Partigöç'ün saat 23.10 civarında komutanın kapısına doğru çıktığını gördüm."
Odasında televizyonu açınca haber kanalında İstanbul'da köprünün kapatıldığını gördüğünü ifade eden Öcal, "garip bir şeyler olduğunu, durumu anlamak üzere alt kata indiğini, pencereden baktığını, ateş sesleri geldiğini" kaydetti.
Daha sonra Genel Sekreterlik kapısına yöneldiğini, silahlı ve teçhizatlı personeli gördüğünü, dışarı çıkamayacağını anlayınca Özel Kalem odalarından birine girdiğini savunan Öcal, şunları dile getirdi:
"Odada kimse yoktu. Kapıyı kapattım. Bu sırada saat 23.30 civarıydı. Harekat Merkezi'ni aradım. Sürekli meşguldü. Bir ara Oktay Yarbay odaya girdi, ne olduğunu kendisinin de bilmediğini söyledi. Sonra çıktım. Eşim, babam ve ablamdan cevapsız aramalar ve 'İyi misin? Neler oluyor?' sorularını gördüm. Gece yarısı civarı çıkmayı tekrar denedim, başaramayınca aynı odaya döndüm. Yanlış bir şeyler olduğu belliydi.
O an itibarıyla kime güvenileceği de belli değildi. Tek başımaydım. Saat 03.00-03.30 civarı mesajlardan ülke genelinde durumun kontrol altında olduğunu öğrendim ancak karargahtaki durumu bilmiyordum. Sabah saatlerinde tuvalet ihtiyacı için koridora çıkınca silahlı iki kişi beni alt tarafa indirdi. Bir süre sonra herkes kayboldu. Bir şey yapmadığım için o an kaçmayı düşünmedim."
Türkkan'ın kendisine yönelik "FETÖ'cü" beyanını kabul etmeyen, ne kendisinin ne de ailesinin örgütle ilişkisi bulunduğunu savunan Öcal, darbe girişiminin erkene alınmamış olması halinde Orgeneral Akar'ı 16 Temmuz sabah 03.00'de konutundan alacağı suçlamasını da reddetti.
Öcal, bununla ilgili delil bulunmadığını söyleyerek, "Genelkurmay Başkanı'nın alınmasına yönelik hiçbir emir almadım. Genelkurmay Başkanı, benim bulunduğum kattan götürülmüş. Götürülüşünde de hiçbir fiilim yok." diye konuştu.
Karargahta silahlı 4 ÖKK personeliyle aynı karede görüldüğü iddianamedeki fotoğrafı sorulan Öcal, "Akar'ın çıktığını ve televizyondan kalkışmayı öğrendikten sonra karargah dışına çıkmaya çalıştığını, görüntünün buna ilişkin olduğunu" ileri sürdü.