Gerçek iflas ve tanımadıkların hak talebi!
Peygamberimiz bir gün yanında bulunan ashabına sorar: Bilir misiniz müflis kimdir?Onlar şöyle cevap verirler: Bize göre müflis, parası ve malı olmayan, borç batağına batmış kimsedir!
Efendimiz şöyle karşılık verirler: Gerçek anlamda müflis şudur: Ümmetimden biri kıyamet günü Allah’ın huzuruna namazı, orucu ve zekatı ile gelir. Bu kişi aynı zamanda falana sövmüş, filana iftira atmış, filanın malını haksız yere yemiş, falanın kanına girmiş falancayı dövmüş incitmiş… Sonuçta hak sahipleri haklarını isterler ve adamın iyilikleri bir bir hak sahiplerine verilir. Şayet borçlar ödenmeden iyilikler tükenmişse, bu sefer alacaklıların kötülükleri alınır adama yazılır, böylece adam günah batağına batmış bir halde cehenneme atılır.
Hadiste Peygamberimiz, canlı bir kıyamet tablosu sunuyor bizlere. O acıklı durumlara düşmeyelim diye bizleri uyarıyor. Şimdi bu hadis ışığında şunları düşünüp kendimizi ölüm sonrası hayata hazırlayalım.
Egemenliğin bütünüyle Yüce Allah’ın olacağı, yalnızca O’nun dediğinin olacağı bir gün kıyamet günü. Hamile kadınların çocuklarını düşürüp emzikli kadınların, çocuklarını terk edeceği bir gün. Her hak sahibinin hakkını alacağı bir gün, kıyamet günü. Boynuzsuz koyunun, kendini toslayan boynuzlu koçtan hakkını talep edeceği bir gün. İnsanlar, yakınları görüp de haklarını almasınlar diye birbirlerinden kaçacaklar. Kişi o gün, kardeşinden, ana babasından, eşinden ve evladından kaçacaktır. Ama kaçış/kurtuluş ne mümkün!
İşte öyle bir gün, kişi hesabı görülmek ve kendisine gösterilmek üzere Mizana getirilir. Tam o sırada karşısına bir adam dikilir ve hakkımı isterim Allahım diye feryat eder. Kendisinden hak istenen adam şöyle bakar ve itiraz eder:
Ne münasebet! Ben bu adamı tanımıyorum ki, hiç görmedim bile. Nasıl hakkı olabilir bende?!
Şaşkınlık içerisindeki bu itiraza cevap gelir:
Olabilir, birbirimizle hiç görüşmemiş olabiliriz. Ama ben dünyada iken hasta yatağımda yatıyor, acılar içerisinde kıvranıyordum, bir ara hafif dalmışım. Tam penceremin önünden susturucusu çıkarılmış bir motosikletle bu adam hızla geçti. Mahalleyi ayağa kaldırdı ben de irkilip kalktım, ondan sonra da o gece hiç uyuyamadım, hakkımı isterim Allahım.
Bir başkası şöyle konuşur: Evet seninle hiç görüşmedik. Ancak bir gün ben arabamla bir yere gidecektim, yetişmem gereken bir randevum vardı, bir de baktım ki parkta duran arabamın arkasına bir araba konulmuş. Konulan yer yanlış bir yerdi. Yarım saatten fazla sahibini bekledim. Sonunda adam geldi ve ben randevuma yetişemedim, şu kadar zararım oldu ve sonuçta işimden oldum. Hakkımı isterim Allahım.
Bir başka ses şunları söyler: Evet seninle tanışmıyoruz, ama bir gün trafikte ilerlerken sen beni haksız yere sıkıştırdın, hatalı sollamanla benim kaza yapmama sebep oldun ve hiç durmadan geçtin gidin. Senin yüzünden şu kadar zararım oldu benim. Hakkımı isterim!
Başka biri de şöyle seslenir: Seninle tanışmıyoruz, ama yağmurlu bir günde ben bir kaldırımda yürüyordum, sen arabanla hızlıca yakınımdan geçtin ve yoldaki su birikintisini üzerime sıçrattın, perişan oldum. Hakkımı isterim!
Bir başka ses: Evet seninle hiç görüşmedik. Ama senin yola attığın bir çöp, yolda açtığın bir çukur benim arabama zarar verdi ve kaza yaptım, şu kadar zararım oldu. Hakkımı isterim Allahım.
Örekleri çoğaltabiliriz. Pek çok insanın hakkını alabilmek için, adeta üzerimize üşüştüğü bir tablo.
O halde tanıdıklarımız yanında tanımadığımız kimselerin haklarını çiğnemekten de sakınalım ki ibadetlerimize rağmen iflasın eşiğine gelenlerden olmayalım.