Gerçeklikten kopuş veya Şehzade Mustafa’nın otopsisi

Mustafa Yiğit

Türkiye gibi çoğu defa duygularıyla yaşayan insanların olduğu bir ülkede “gerçeklik” duygusunun zaman zaman yitirildiğine şahit oluyoruz.

En son Kurtlar Vadisi’nden Çakır karakterinin ölümü sonrası böyle bir olaya rastlamıştık.

Diziyi seyreden seyirciler o kadar kendilerini kaptırmışlardı ki, işlerini güçlerini bırakıp sadece o güne kilitleniyorlardı.

Çoğu insan dizideki karakterlerle kendisini o kadar özdeşleştirmişti ki adeta sokaklar “Polat” ve “Çakır”lardan geçilmez olmuştu.

Çakır’ın senaryo gereği ölümü sonrası Çakır için bazı şehirlerde gıyabi cenaze namazları bile kılınmıştı.

Geçen gün Bursa’dan gelen bir haber “Çakır” absürtlüğünü bile aşan bir nitelik kazandı. Güler misin ağlar mısın cinsinden bu haberde şöyle deniyor: “Bursa'da 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinden etkilenen 47 yaşındaki Hasan Köz, , Bursa Cumhuriyet Savcılığı'na giderek, Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, Rüstem Paşa ve isminin tespit edilmesini istediği diğer şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulundu. 'Şüpheli' olarak gösterdiği Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa hakkında 'Halkı kin ve nefrete sürüklemek' ve 'Azmettirerek boğdurmak' suçlarından yargılanmalarını ve Şehzade Mustafa'ya otopsi yapılmasını istedi. Köz, dilekçesinde şüphelilerin adresini 'Topkapı Sarayı/İstanbul' olarak gösterdi.”

Bu haber bir zaytung haberi falan değil. Gayet ciddi bir haber.

Ciddi bir haber olduğu için de bizi gerçekten endişelendirmelidir.

Böyle bir haber normal, sağlıklı bir toplumda ürkütücü olmalıdır.

Çünkü bu haber bir çok gazetenin, bir çok internet sitesinin manşet haberi olarak yer aldı.

Tabii ki bazılarımız “abartmaya gerek yok, olur böyle vakalar” diyebilir.

Dizinin o sahnesini 15 milyon kişinin izlemesi de bu işin bu noktaya gelmesine sebebiyet vermiş olabilir.

Duygusal refleksleri güçlü olan Türk toplumunun “mağdur” olana, Şehzade Mustafa’ya yapılanlara dönük hassasiyetleri 500 yıl sonra ekran başında depreşmiş olabilir.

Biz “mağdur”lar üzerinden kendimizi gerçekleştirmeye alışkın bir toplumuz.

Ancak bunun da bir sınırı olmalı diye düşünüyorum. Bu gazete haberi bu kadar da olmaz dedirten bir haber çünkü.

Bu habere konu olan zaat meşhur olmak için böyle bir absürtlük sergilemiş olabilir.

Ama şunu görmek gerekir ki, toplum her geçen gün “sosyal gerçeklik”ten kopuyor.

Kendi hayat hikayelerinde var olan çarpıklıkları görmeyenler senaryodaki çarpıklıkları gerçekmiş gibi algılayacak kadar gerçek hayattan kopabiliyor.

Toplumun geldiği nokta gerçekten kaygı verici.

Büyük siyasi çıkarsamalar yapmak yerine toplumda gittikçe derinleşen bu “gerçeklikten kopuş” un çarelerine bakmak gerekiyor.

Siyasi ekonomik sorunlar bir şekilde giderilir.

Krizler aşılır, siyaset, ekonomi kendini tahkim eder. Ancak toplumdaki bu “gerçeklikten kopuş” hali, “gerçek gündem”den kaçış 80’lerin apolitik birey yaratma travmasını da yeniden karşımıza çıkarmış durumda.

Bu “gerçeklikten kopuş” bireysel bir sorun olmaktan giderek çıkmakta, “sosyal bir problem” olarak hem de büyük bir problem olarak kendini iyiden iyiye hissettirmektedir.