Gidecek bir köyü olmak

Esat Çoğal

GİDECEK BİR KÖYÜ, MAHALLESİ YADA MEMLEKETİ OLMAK...

 

İnsanın bir gün dönüp gelebileceği bir evi olmalı. Bir köyü, bir mahallesi, eşi dostu, çocukluğunu birlikte geçirdiği arkadaşları, kapısını teklifsiz çalabileceği komşuları... Elinden su içtiği, evinde yemek yediği komşu teyzeleri, hacı anneleri olmalı insanın... Çok şükür ki benim 25 yıl büyüdüğüm bir mahallem, hacı annem, Alimehanım (Gürdin Teyzem) ve arkadaşlarım var... 

Hayatınız kekremsi bir tada büründüğünde, gide gide bir duvara dayandığınızda, içinde kocaman bir boşluk hissedip kendinizi sarıp sarmalayacak bir mahalle arkadaşına, anne kucağına ihtiyaç duyduğunuzda... Dünyanın bütün derdini kapının dışında bırakıp, huzurlu bir uykuya dalmak istediğinizde, çalacak bir kapısı olmalı insanın, diye düşünüyorum. Sokaklarında, her adımında bir şeyleri yeniden bulmanın hazzını duyacağınız, rastladığınız herkesten emin olacağınız, bir mahallesi olmamalı mı? Her nesnenin, duyulan her sesin, kurdun kuşun, börtü böceğin tanıdık olduğu bir yeri... İnsanların bir gün dönüyorum dediğinde, kendisini güler yüzle karşılayacak âşinaları olmamalımı...OLMALI..!

Ahmet Turan Alkan, yıllar önce 'Altıncı Şehir'de yazmıştı. Artık insanlar 'Nerelisin?' sorusuna bir tek kelimeyle cevap veremiyor. ''Babam şuralı, annem filan memleketli, ben filan yerde doğmuşum... Şimdi bizimkiler şurada oturuyor...' İnsanın 'memleketim' diyebileceği bir yerinin, 'baba ocağı'nın yada ana ocağı'nın olmaması ne acı..! Bana göre... Doğup büyüdüğümüz şehrin bizdeki anlamı, nüfus kütüğümüzde yazan bir kelimeden ibaret değildir. Ben hala Adana'yı özlerim. Divleyi özlerim. Çiftemerdiven Mahallesini özlerim. Orası, bizim mizacımızı yapan coğrafyadır ve istesek de istemesek de o toprağın ruhundan, o insanların çehresinden bir şeyler taşırız, taşıyoruz da, hayatımızda.

Çocukluk, insanın bütün hayatına yön veren bir dönemse eğer, anne sevgisini, sadece anneler günü gibi, baba sevgisini babalar günü gibi, hayat arkadaşın için sevgililer günü gibi ve geleceğimiz dediğimiz çocuklarımız için sadece 23 NİSAN gibi, günlerde sevdiklerimizi sevindirme çabası güdüyorsak yada güldürülüyorsak ve bunların dışında komşuluğun, komşu arkadaşlığının, mahalle arkadaşlığının sevgisinin ne demek olduğunu bilmiyor ve çocuklarımıza da yaşattıramıyor, anlatamıyorsak vay halimize.

Bence; hayatı idrak ettiğimiz o mekanlar, anılar ve içlerine doğduğumuz insanlar, dünyanın neresine gidersek gidelim, içimizde ebedi bir hatıra gibi çalışır durur. Bir gün dönmese bile, orada bir yerde, gidecek bir kapısının olduğunu bilmek, güven verir insana diye düşünüyorum. Benim babamın, beni doğup büyüdüğü ve annemin gelin geldiği ve annemi gelin almaya gittiği köyü, evi gösterdiği gibi...

Her birimiz, çocuk denecek yaşta o cennetten kopuyor ve bir daha dönemiyoruz artık. TV(DİZİLER). BİLGİSAYAR. İNTERNET. PLAYSTATİON. VS. Yıllar, hem geride bıraktıklarımızdan hem de bizden pek çok şeyi alıp götürüyor, eksiliyoruz. Asansörlü siteler, REZİDANSLAR, 8-10 katlı binalar, komsu teyzelerimize, amcalarımıza, komsu arkadaşlarımıza merdivenlerden çıkmamızı engellerken, çıkarken karsılaşmamızı ve selam verip, hal hatır sormamayı bize unutturmuş sanki. Ben ve kardeşlerim tam 6 kişi, 90 m2 de 5 katlı ve asansörsüz bir apartmanda büyüdük ha bide Hoca nenem vardı ve hepimizi bütün komşularımız bilirler ve bizlerde onları tabi ki. Hepimizde üniversite okuduk. Şimdi insanlar, çok çok daha geniş evlerde oturuyorlar, ama daha küçük ailelerle yasıyorlar, komsularıyla görüşmüyorlar yada görüşemiyorlar, çocuklarını da tabi ki tanımıyorlar. Karşı komsumuzu ne zamandır oturmaya davet etmedik? Yada edilmedik? Hiç sordunuz mu kendinize? Ve döndüğümüzde yerinde olmuyor pek çok şey... Bütün bütün yersiz, yurtsuz kalıyoruz. Özlemesiz...

Çıkıp geldiğim mahalleme, köyüme döner miyim, bilmem... Dönsem de dönmesem de orada çocukluğumun geçtiği bir evin, bütün hülyalarımın kaynağı bir mekanın durduğunu bilmek, güven hissi veriyor bana. Bir gün bütün dünyaya küssem, kendimle, yalnız kendimle kalmak istesem, oraya kaçarım gibi geliyor. Eminim, kapısından girdiğimde o apartman, o ev, beni, daha dün ayrılıp gitmişim gibi karşılayacak. Hatıralar dört bir yandan çıkıp gelecek. Yılların tozu kalkacak aradan. Ve ben, beraber misket oynadığım, gazoz kapağı oynadığım mahalle maçı yaptığım arkadaşlarımla, neredeyse her yaz gittiğim köyümüzde kendi ellerimle diktiğim ağaçların, dayımın kavaklarının gölgesine oturup kendi çocukluğumla söyleyeceğim. Mahallemde de, Köyümde de, adlarını bilmesem de komşu çocukları 'hoş geldin'' diyerek geçecekler önümden. Uzaktan ihtiyarlar el sallayacak, gelip geçen herkesle selamlaşacağım. Ve sokaklarda sonsuz bir emniyet hissiyle dolaşacağım.

Gidecek bir mahallesi, köyü bile olmayan insanların ne kadar çok olduğunu gördükçe kendimi şanslı sayıyorum. Her gidişimde içimdeki mahallemden her geçtiğimde, gurbetin sustuğunu hissediyorum. Bir yere ait olmanın huzurunu, hangi sokağın nereye çıktığını bilmek, hangi evlerde kimlerin oturduğunu bilmek ve birilerinin beni beklediğini görmekten mutlu olduğunu bilmenin sevincini yaşıyorum. Ereğli Divle,... yada Adana... Tadına doyulmaz bir yeşile bürünmüştür şimdi. Baharın bütün renklerini kuşanıp yürümüştür. Çifte merdiven Mahallesi, Sems Caddesi, akşamları çocukların koşturmalarıyla, yakar top oynamalarıyla, mahalle maçlarıyla ve tabi ki baharla birlikte şenlenmiştir diye düşünüyorum. Görenlere ikametgah edenlere selam olsun...

Hoşca, Sağlıcakla Kalın. Ama en önemlisi Adam gibi Adam kalın ve de okumada kalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.