Toros yaylalarının eski hallerini bilenler anlatır, bu yaylalarda, koyaklarda, sırtlarda deve sürülerinden, karakeçi sürülerinden geçilmezdi, şimdiyse binde biri yok onların, diye. Geçmişte deve önemli bir taşıma aracıymış, yörük göçerken bütün yükünü develere yüklermiş. Günümüzde develerin yerini modern araçlar aldı. Traktörler, kamyon ve kamyonetler en ücra yerlere taşıyor göçlerini.
Buna rağmen hala develerinden vazgeçmeyen göçer yörükler var, bunu, modern araçlara karşı bir yabancılıktan çok, deve sevgisiyle açıklamak mümkün. Yine de kısa bir süre sonra göçer yörükler deve sürülerinden vazgeçmek zorunda kalacaklar çünkü yaylım sahalarının giderek azalması ve develerin dikensi bitkilerin bol olduğu yaylım sahalarını araması onların sonunu getiriyor.
Develerinden vazgeçmeyen yörüklerden biri deVeli Bacak. Onunla Gevne yaylalarında Boz Ali’nin düğününde tanışmıştık. Ateşin başında oturmuş sohbet ediyorduk. Çok genç olmasına rağmen hayatı tecrüberle doluydu ve çok küçük yaşta omuzlamıştı hayatın bütün zorluklarını. Babası Yatağan köyü yakınlarındaki Erenkilit Dağında ölmüş, Yatağan mezarlığına gömmüşler. Yıllar önce dağcı arkadaşlarla Erenkilit dağından inerken birkaç yörük obasıyla karşılaşmıştık. Dağın doğu tarafında su sarnıçlarının çevresine kurmuşlardı kara çadırlarını. Sağım zamanıydı, yaşlı bir adam keçileri tutuyor bir kadın adamın tuttuğu keçileri sağıyordu. Küçücük çocuklar oynuyorlardı çadırların çevresinde. O çocuklardan biri de Veli Bacak’tı. Düğün sonu ayrılacağımızda adresini aldım, söz verdim o yıllarda çektiğim fotoğrafları göndereceğime. Belki kendisini, belki babasını görürdü Veli, o fotoğraflarda. Şehre dönünce ilk işim arşivimi karıştırıp o fotoğrafları göndermek oldu.
Kış aylarını, Mut’un Dağpazarı köyü yakınlarında geçiriyor Veli Bacak. Yaz aylarında ise göçeceği yayla değişiyor. Önceki yıllar Karaman’ın Yellice yaylasına çıkıyordu. Bu yıl yolu biraz daha uzatıp Taşkent’in Keçimen yaylasına çıktığını duydum. Ninesi, annesi ve küçük kız kardeşi Kezban ile küçük bir oba Veli’nin obası. Çadıra ev diyorlar, evin bütün yükü annenin üzerinde. Yemek yapmak, hasta hayvanların, körpe oğlakların bakımı hep onun üzerinde. Kezban sağımda ve öteki işlerde annesine yardım ediyor. Kezban nine hayli yaşlı, o yüzden iş yapamıyor ve kendini çocukların üzerinde bir yük gibi hissediyor. Keçilerin, develerin yaylımı Veli’nin omuzlarında, bazen Kezban’da yardımcı oluyor abisine.
Dağlarda, yaylalarda böcü (canavar, kurt) çok olduğu için çoban geceleri sürünün arasında yatar. Keçi sürüleri gece yayılmazlar, akşama kadar yayılan sürü karanlık çökmeye başlayınca çadırın çevresine getirilir.
Yörükler yaylım alanlarında birbirlerini rahatsız etmemek için uzakta kurarlar çadırlarını. Bu yüzden Bolkar dağlarından Beyşehir’e kadar çok geniş bir alana yayılırlar. Ancak düğünde, kırkımda ya da bir cenazede bir araya gelebilirler. Bir yörük düğün ya da kırkım için okuntu aldığında mutlaka katılmaya çalışır. Kendisi gidemese bile aile bireylerinden birini gönderir. Çağrılan yere eli boş gitmezler. Kırkım için gideceklerse şeker, çay, ekmek, yerine göre mevsim meyvaları götürürler.
Haziran ayı sonuna doğru yapılan keçi kırkımı özel bir gündür yörükler için. Günlerce öncesinden yakın obalara haber salınır. Sürü çit ya da tel örgülerle çevrili bir yere toplanır. Obanın kadınları bir yandan sağım yaparken bir yandan gelen kırkımcılara kahvaltı hazırlar. Erkenden kırkım yerine gelen yörükler kahvaltıdan sonra hemen kırkıma başlarlar. Bu arada yemek yapmasını bilen iki kişi sürünün içinden en besili bir keçiyi keserek kemikli kısımlarını yahnı, etli kısımlarını saç kavurma yaparlar. Kırkım bittiğinde yemek yapma işi de bitmiş olur. Gölgelik bir yere sofra kurulur. Yemek yenip çay içildikten sonra herkes kendi obasına dağılır. Aylarca birbirini görmeyen yörükler de hasret gidermiş olurlar.