İnsanoğlunun yeryüzündeki en büyük organizasyonu medeniyettir. Medeniyetin üç temeli vardır: İlim-irfan, fikir-felsefe ve güzel sanat. Eserleri hakkında şairlerin hünerlerinden başka hünerlerim var benim diyen Hz. Mevlana, bu üç unsuru da en güzel şekilde anlamış ve yorumlamıştır.
İnsan beden sağlığı ve eğitimi ile ruh sağlığı ve ruh eğitimini mükemmel yaptığı sürece mesut olacaktır. Mevlana, insanın ruh sağlığı ve ruh eğitimi için çırpınan bir gönül insanıdır. Sağlıklı bir ruh eğitimi için insanın hırs, haset, şehvet, gazap, cimrilik, kin ve kibirden arınması gerekir. İnsan kanaatle hırsı, diğerkâmlıkla hasedi, takva ile şehveti, yumuşak huylulukla gazabı, cömertlikle cimriliği, affetme ile kini, tevazu ile kibri yendiği zaman kâmil insan olur.
Kur’ân, insanlar için şehvet tutku ve tehlikelerinden bahseder. Şehvet tehlikesi, yalnızca cinsellikle sınırlı değildir. Bugün vahye alternatif olmaya çalışan ideoloji ve izimler, tüketim tutkusu, dünyevileşme belası, şehirleşme belası gibi şeyler de insanın ruh sağlığını bozan çağdaş şehvet alanlarıdır.
Hayata müdâhil olan Yüce Allah’ın insanlık üzerindeki tecellilerini iki grupta değerlendirebiliriz. Celâlî tecelliler ve cemâlî tecelliler. İlki tatlı olaylar, ikincisi ise insana olumsuz gibi gözüken acılardır. Genellikle iki tecellî de iç içe olarak görünür. Tıpkı Niyazî Mısrî’nin dediği gibi:
Celâli zâhir olsa tîz cemâli yakalar ânı,
Nerde bir gül açılsa yanında hâr (diken) olur peyda.
Hz Mevlana’nın yaşadığı dönem, İslam coğrafyasının Hıristiyan Haçlı seferleri, putperest Moğol Saldırıları ve iç isyanlarla çalkalandığı bir dönemdir. İslam Toplumunun üzerine karabasan gibi çöreklenen bu olaylar celâlî tecellilerdir. Aynı dönemde İbn Arabî, Yunus Emre ve Hz. Mevlana gibi gönül erlerinin yetişmesi ise cemâlî tecellilerdir.
Halkından yöneticisine, fakirinden zenginine, dervişinden mürşidine her kesimden insana hitap eden Hz. Mevlâna o günün insanının acılarının dindirilmesinde, hayattan kopmadan geleceğe ümitle bakmasında çok önemli görevler ifa etmiştir. Bugün de insanlık celâlî pek çok tecellilerle karşı karşıyadır. Ama Hz. Mevlana gibi değerlerin çağrılarına kulak verirse, cemâlî tecellilere ermemesi için bir sebep kalmayacaktır.
Hz. Mevlana, ömrünü şu üç kelimede özetlemiştir: Hamdım, piştim, yandım. Bu aşamalar için ise belli bir zamana ihtiyaç vardır. Bedenimizin fizikî yapısı bile 20-22 senede tamamlanmaktadır. Ruhî yapımızın kemale ermesi için de belli bir zamana ihtiyaç vardır. Kur’ân’ın yirmi üç senelik zaman diliminde inmesi tesadüf değildir.
Sekiz asır öncesinden tüm insanlığa şöyle seslenmiştir Hz. Mevlana:
Bizim dükkânımızda sadece Tevhid vardır, gayrisi puttur ki o bizde yoktur.
Define nerede define? Define yıkık yerlerdedir. Sen de kırık kalpleri tamirde ara defineyi.
Sen yirmi dört ayar altın gibi olursan, zaman seni eskitemez, toprağın altı seni çürütemez.
Şarabı sarhoşlar içiyor, sarhoşlukları ise içmeyenler yapıyor.
Ya senin aynan niçin vermez akis/Çünkü aynan tutmuş kat kat pas ve is. Pas ve isten kurtarırsan aynanı/ Nuruyla aydınlatır, aynan her yanı.
Bildiklerini yaşamayanlar, ekmek satanlar gibidir. Ekmeğin lezzetini ise; onu satanlar değil, yiyenler bilir.
Yüzlerce mektup yazdım, yol gösterdim sana. Ya mektupları okumuyorsun, ya da yol yordam bilmiyorsun!
Mevlana İranlı mı, Turanlı mı, yoksa Moğol mu, diyenlere şöyle cevap veriyor:
Ne kadar da dış görünüşe aldanıyorsun. Dut yaprağına bakıyorsun da, ardındaki ince ipeği görmüyorsun!
Adamlar Moğollardan kaçıyor, bizse onları yaratana gönül veriyoruz.
Tatar felaketinden bahsedip durma, biraz da Tatar ceylanlarının misk kokusundan dem vur.
Benim beyitlerim, beyit değil gönül eğitimidir. Benim şakalarım da alay değil talimdir.
Ve Mesnevî’nin on sekizinci beyiti:
Ham olan, olgun olanın halini anlayamaz. Öyleyse sözü kısa keselim vesselam!