Yine açtım gönül penceremi
Yine geçiyor şairler
Liseli bir kızın hatırası savruluyor Harman'da
Çıkıp geliyor yılların ardındakiler
Dupduru bir Türkçeyle
Adeta şakıyor Yavuz Bülent Bakiler
Sazı elinden tutmuş
Uzun ince bir yoldan geliyor
Dost dost diye nicesine sarılarak
Dudağında mısralar sel
Anadolu gibi gün görmüş sesiyle
Aşık Veysel
Nasıl da dertli kara eşeğin dalında
Bir kız ona emmi demiş neylesin
Bunca yıldır okuyoruz şiirlerini
Gençliğini ona versek ya telif diye
İncecikten bir kar altında
Tozar Karacoğlan Elif Elif diye
Annesinin şehrinde dolaşıyor
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?” diyerek
Yankılanıyor sesi Meram'da bağlarca
Çocukluğunu arıyor Konya sokaklarında
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Ne yapardı sahi
Rüyaları olmasa bir şair
Ezan çiçekleri diyor, Ayşen diyor
Oysa tek hece dese kâfi
İçi ürpererek yürüyor ya evde yoksan diye
Yağmurlar altında Cemal Safi
İki mısra dökülür gelir onun kaleminden
Nasıl anmazsın o çocukluk günlerini!
Dalda bülbülü vardı, gökte beyaz bulutu.
Bu dizelerdir bana ondan sıcacık bir merhaba
Yedi Meşale'nin ışığında
Gülümser Ziya Osman Saba
Oğuz Kağan'a kadar gider gönlü
Oradan başlar Peri Kızıyla Çoban Hikayesi
Ve yolunu kaybeden yolcunun imdat ateşinden
Bir duman tüter vedasındaki fonda
Gönül eski zamanlara kanat çırpar
Kıta kıta Orhan Seyfi Orhon'da
İşte yoğunluğuna yaşamak isteyen bir adam
Sevgiliyi bitkin bırakır öpülmekten
Bitkin düşer koklamaktan bir çiçeği
Zaman zaman da yalnızlıktan gözleri buğulu
Aşk iki kişiliktir diye şerh düşer
Ataol Behramoğlu
Duyarlı bir kadın sesi yükselir dizelerde
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
Şiir söyler, şiir söylenen dudak
Geçiyor hayatın, aşkın ateşinden
Kanatları yana yana Didem Madak
Nasıl da fark ediyor kadın yüreği
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Şu ince hayıfa bir bakın
Dantel gibi işlediği şiirlerle
Beliriyor Gülten Akın
Hey sevmişem ben seni diye haykırıyor
Hasretinden prangalar eskiten bir yürek
İçindeki özgürlük duygusuna
Uymaz dünyada hiçbir tarif
Kol demirli kapıların ardından
Seslenir bana Ahmet Arif
Kaygılı, tok bir ses sokakta şimdi
İbrahim
Gönlümü put sanıp kıran kim?
Sesine ses veren olsa hele bi
Kurtarabilir mi acep gönlünü
Asaf Halet Çelebi
Aşiyanda bir sis bulutu
Hiç yaşanmamış bir sahne canlanır
Haluk'la Şermin oyun oynar
Çöker sonra gerçek bir hüznü hasretin
Yok olur düşleri
Hayalleri Tevfik Fikret'in
Ne zaman başımı kaldırsam yukarılara
Kendimi onun göğe bakma durağında bulurum
Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da der
Gönlüm bir kuş gibi bu mısraları duyar
Tatlı tatlı mırıldanır durur
Göğe bakalım diye Turgut Uyar
Sebep ey diyerek
Sebep arar yaşadıklarına
Olanlara, olacaklara
Dudaklarında okunur gönlündeki yazıt
Şiir şiir selam gönderir Mavera'dan
Gönlüm gibi gönüllere Erdem Beyazıt
Yedi güzel adamdan biridir o
Yaşamak ne zor anlaşılır gönlümde
Tıpkı onun mısraları gibi
Yine de bizdendir, bizim gibi doğulu
Çocuk şenlikleriyle şad olur
Naif yüreğiyle Cahit Zarifoğlu
Düşündüren bir şiirdir onun ki
Düşünen bilge bir şiir
Erbain'den seslenir ışıklar yakarak
Güneş gibi yakıcı ve güzel
Öteleri görmek, göstermek ister
Mısra mısra İsmet Özel
Zamanı asırlarca geriye alıp
Çölün ortasında bir yağmur bekler bir şair
Çöreklenir yüreğine Resul'ün aşkıyla
Hasret, sabır ve direnç
Bahira'nın gözlerinden süzülen
Bir damla yaş olmak ister Nurullah Genç
Beni burda bırak bezirganbaşı
Kumun dikenin üstüne der
Yorulur bazen şair de
Dinlendirmez yorgan yatak
Gariplerin gözyaşından
Gam kapar Cahit Koytak
Lale devrinden gelen bir seste
İnceldi gönlüm gazel gazel
Olurmuş meğer lalezarda da bülbül
Şevk ile durup dinledim
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada derken
Beni de taktı peşine Nedim
Mecnun'un içindeki çölde
Leyla bir serap olur
Akar gider gönülde yare su
Nebi'ye, Allah'a uzanır menzili
Anlar ki ilim bir kıl ü kal imiş
Aşkı duyunca Fuzuli
Medine'ye girerken söylediği naat
Şehrin minarelerinde yankılanıyordu
Gül açan mısralarında kızarıyordu tan
Saygılı, çekingen, hicabi
Sanki o gün oraya
Bir milletin edebini götürmüş Nabi
Davudi bir ses yayılıyor bu aleme
Osmanlı sokaklarından
Aşkın şarabını sunuyor adeta
Garami gönüllere saki
Bir hoş sada bırakarak bu gökkubbede
Geçip gidiyor Baki
İşte bir mevlevi
İstanbul'da Konya'ma rasrtlamışım gibi
Şiirler üfler ruhuma
Bilirim ki gönlüm bu huzura talip
Mısralar döküyor Hüs-ü Aşk'tan
Bir daha, bir daha Şeyh Galip
Böyledir işte şairler
Kanayan yüreklerine batırırlar
Ucu sivri kalemlerini
Dokunurlar aşka, sevdaya, manaya
Belki şairliği aşar ama
Son selamı da gönderelim Mevlana'ya