Neredeyse kişi başına bir cep telefonunun düştüğü dünyada birbirimizle iletişimimizin nasıl da kopmuş olduğunu, yüz yüze görüşmelerin ne kadar azaldığını, bir “alo” ile gerçek dostlarımızla ilişkilerimizin bile sanal dostluğa nasıl da dönüştüğünü görüyorsunuz değil mi?
İnsanların yakınlık dereceleri, iletişim halinde olup olmamaları kullandıkları telefon markalarıyla doğrudan ilişkili artık.
Mesela akıllı telefonları aynı marka olanlar, aynı GSM operatörünü kullananlar ya da “What’s up” uygulamalarını “cebine indirenler” ücretsiz mesajlaşabiliyorlar ve birbirleriyle daha çok haberleşebiliyorlar.
Senin kim olduğundan ziyade telefon markanın ya da GSM operatörünün ne olduğu iletişimin boyutunu da belirleyen bir boyuta geldi. Bana telefon markanı söyle sana arkadaşının kim olduğunu söyleyeyim özlü sözlerimizden biri olmayı çoktan hak etti bile.
Evet akıllı telefonlar hayatımızın her alanında ve adeta aklımızı başımızdan aldı.
Sürekli hareket eden parmaklar, ruhumuzun derinliklerine nüfuz ediyor, aklımızla değil parmaklarımızla dünyayı algılamaya çalışıyoruz.
Bir tuş bütün ilişkilerinizi değiştirebiliyor, statünüzden, hayata bakışınıza kadar pek çok şeyi tartışmalı bir hale getirebiliyor.
Bir tuşla işinizden olduğunuz gibi bir tuşla çok yüksek makamlara gelmeniz içten bile değil.
O sihirli parmakların dokunduğu akıllı telefonun tuşlarının yapmayacağı şey yok anlayacağınız. Her şey teknolojinin galibiyetini haykırıyor bize.
Ancak bütün bunlara rağmen teknolojinin bu hakimiyetine karşı küçük galibiyetlerimiz de yok değil.
Önceki gün çok eskilerden bir dostumla sohbet yaparken eski diziler aklımıza düştü. “Bonanza”, “6 Milyon Dolarlık Adam”, “Ben Bir Zamanlar Kartaldım”, “Atlantis’ten Gelen Adam”, “Küçük Ev”, “San Francisko Sokakları”, “Komiser Kolombo”, “Zengin ve Yoksul” gibi dizileri soluksuz izlediğimizi evlerde bu diziler için özel matineler düzenlendiğini, o akşam evinde televizyon olan komşunun adeta mahalleli tarafından işgal edildiğini, tebessüm ve biraz da özlemle andık.
Gerçekten çok güzel günlerdi, sıcak sohbetlerin, iki odalı evlerde koskoca bir mahallenin sığdığı günlerdi…Şimdi evlerimiz, odalarımız, hayat şartlarımız çok daha konforlu olmasına rağmen o “tatlı günler”i arar olduk.
İşte bu güzel günlere dair yapılan konuşma sırasında “Kaybolan Adalar”dizisi aklıma düştü.
“Kaybolan Adalar” dizisiyle ilgili çok ilginç bir anım olduğunu söyledim dostuma.
“Kaybolan adalar” Perşembe akşamları yayınlanırdı, Perşembe olduğunu biliyorum çünkü o gün Akşehir’de Perşembe pazarı kurulur ve kışın olduğu için pazardan yeni getirilen hamsinin etrafına üşüştüğümüz soba fırınından gelen kokusu her tarafa yayılırdı.
Yine o kış günlerinden biriydi ve Perşembeydi, “Kaybolan Adalar”ın son bölümüydü. Heyecanla finalde ne olacağını bekliyorduk. Dizi başladı ve ne oldu biliyor musunuz? Elektrikler gitti…
O günlerde sıkça yaşanan bir şeydi aslında. Ama ben ve benim gibi “Kaybolan Adalar” dizisinin sonunu merak edenler adeta şoka girmiştik. İçimizden sayılar sayıyoruz, dualar ediyoruz ama elektrik bir türlü gelmiyordu. O zamanlar bazı ilçelerde elektrik üretim merkezleri olurdu. Akşehir’de de böyle bir yer vardı, “Motorönü” adıyla adlandırılan o yere içimizden birini gönderdik, şu elektrikler ne zaman gelecek sor bakalım diye. Ancak o elektrikler bir türlü gelmiyordu ve nihayet dizi bittikten birkaç saat sonra elektrikler geldi…
O gün bugündür “Kaybolan Adalar”ın sonunda ne oldu merakım hiç gitmemişti. Dizi nostaljisi yaparken “sahi kaybolan adaların sonu ne oldu sen biliyor musun?” diye sordum arkadaşa. O da bilmediğini ancak Google bakıp öğrenebileceğimizi söyledi. Haklıydı, üstad Google herşeyi bildiği gibi onu da bilirdi. Açtım Google ve “Kaybolan Adalar” diye girdim. Hiçbir veriye rastlayamadım. Koskoca Google’de hakkında sadece Avusturalya 1975 yapımı dizi şeklinde tek bir dizi film kapağının olduğu bilgiye ulaşabildim. Google’in etraflıca bilmediği bir şeyi ben biliyordum. Sonunu bilmesem de “Kaybolan Adalar” hakkında Google’den çok daha fazla şey biliyordum…
Google yenilgiye uğradıysa, akıllı telefonları da nostaljilerimizle yenilgiye uğratabiliriz ne dersiniz? Haydi siz de bir şeyler düşünün, siyah beyaz dönemlerden ve uğratalım teknolojiyi çıldırsın akıllı telefonlar da Google gibi...