Tedirginim, düşündükçe de kırgınlığım artıyor. Ayıplıyorum da, kızıyorum da.
“-Hayrola?”diye soruyor gibisiniz. Açıklamak zorundayım; lafı meydanda açtığımıza göre...
Şimdilik kişi, yer, mekân vermeye gerek yok. “hayır” yaparken “Hayrını kaçıranlar”; Konya’da peş peşe, yine arız-ı endam etmeye başladı…
ALTMIŞ YILDIR UNUTMADIĞIM BİR FAKİR EZİMİ…
On yaşlarında bir çocuktum. Sakallı, şişman mı şişman, yaşlı “Mahallemizin Hacıemmisi” “fitre” verecekti. Kocası “Çanakkale’de kalan” Hediye Garı çağrıldı; Hacı Emmi’nin karşısına oturtuldu. İyice ufalmış, “don işliği” içinde yumruk kadar kalmış, bir deri bir kemik bir kadın...
“Aldın mı? “..…” Aldım “..…” “Aldın gabul itdin mi ?” “…..” “Aldım kabul ittim” diye öyle bir “muhavere” başladı ki... Tam üç kere tekrarlandı.
Verilecek üç kuruş için, tıklım tıklım dolu odada, bir “yoksul gariban”la; onu eze eze öyle bir tören yapıldı ki..
Son yirmi-otuz yılda, böyle “-Aldın gabul ittin mi?” yöntemli fitre verildiğini görmedim... Belki kıyı köşede insanı ezen, onurunu kıran bu usul sürmüştür, sürdürülmüştür… Ama bu usulün yok olması öyle iyi oldu ki...
Fitrenin böyle “Aldın gabul ittin mi?” tekrarları ile yapılmasının “Kitap” ta yeri elbette yoktur... Ama hangi devirde, hangi “ulema”, işkembe-i kübradan uydurmuştur kim bilir...
GÖSTERE GÖSTERE, ÖVÜNE ÖVÜNE YAPILAN “HAYIR”DAN “HAYIR GELİR Mİ?
Adam “zengin”. “Hayır yapmak” istiyor. Fakirlere gıda dağıtmak istiyor. Yoksul çocukları giydirmek istiyor. Okul açılışlarında elli-yüz çocuğun okul malzemelerini almak istiyor. Kimsesiz çocuklara paltolar, ayakkabılar almak; ya da baştan ayağa giydirmek istiyor.
Huzurevi sakinlerine hediyeler götürüyor; toplu yemekler düzenliyor…
Bir okul yaptırıyor, bir sağlık ocağı yaptırıyor; ya da, yaptırmaya kalkışıyor. Amennâ… Ama?
Verdiği reklamlarla gözüne girdiği gazetelere, televizyonlara haber uçuruyor. Giydirecek çocukların okuluna, yurduna “kameralar” doluşuyor. Okul müdürü, öğretmenler sıraya dizilmiştir. “Büyük hayırsever” giydireceği çocukların ortasında; çocukların kucağında bağış giyecekler… Alkışlamalar, “Allah razı olsun, Allah çok versin” nidaları.. Ertesi gün gazetelerde “Hayırsever”in renkli resimleri; bağışını ballandıra ballandıra anlatan “sipariş” haberler..
YA DA BİR OKUL YAPTIRIYOR
Trilyonluk arsası “Devlet”ten; inşaat giderleri ondan ya da arsası ondan inşaat giderleri devletten… Okul, yurt sağlık ocağı; her neyse.. Bitecek; tam alnına, adamın adı eşinin adı.. Yüzyıllarca sürecek bir “isim yaşatma”...
Daha garipleri de var… Daha tuhafları da var…
Okulun inşaatı yeni başlamış. Şehrin göbeğinde, en meşhur ana caddelerden birisinin üstünde. Okulun yapım parası üstlenen “Hayırsever” inşaatın başına öyle bir tabela dikiyor ki, adına şanını taşıyan… Metrekarelerce, kocaman mı kocaman. Sözle değil, tabelâdaki yazılarla; inşaat bitinceye kadar önünden milyonlarca kez geçen insanlara “-Görün, bakın, büyük hayrımı” demek istiyor. Bir “yüksek matematikçi” çıksa, yapılan binanın maliyeti ile böyle bir yerde, böyle dev bir tabela ile yapılan reklamın bedelini karşılaştırıp hesaplasa... Hiç kuşkunuz olmasın, reklamın bedeli fazla çıkar.
ATALARIMIZIN “HAYIR YAPMA” YÖNTEMİNİ BİR HAZIRLAYALIM..
Bin yıldır süre gelen bizim ”inancımız”; bizim “töremiz” “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” der. “-Yapılan hayır birine söylenirse, yapılan hayırla övünülürse o hayrın hayrı kaçar” der… Bilerek, bilmeyerek yanlış hareket edenler sertçe uyarılır; “- Gari hayrını gaçırma” diye…
Bin yıldır “Oğuz Türklerinin Aziz Şehri Konya” da “ SADAKA TAŞLARI”nın bir çoğu halâ dikildikleri yerde duruyor. Sadakanın konması için tepesinde kocaman bir oyuk olan bu taşlara kimselere gösterilmeden “hayır” konur; ihtiyacı olanlar da yalnız ihtiyaçları kadar oradan kimseye görünmeden alır...
İlçelerimizde, yol boylarında “Vakıf Çubuklar” var; “Vakıf Ağaçlar” var. Belli olsun diye üstüne işaretler konuşmuştur, bezler bağlanmıştır… Atalarımızın “can”a saygısı vardır; “ can çekmesi” ni bilirlerdi, saygı duyarlar; “Göz Hakkı”na inanırlardı...
Ulu yolların kenarlarında, “Cebel Dağlar” da çeşmeler akar.. Üstünde yapanın ne adı ne soyadı yazar; “hayır”ına karşılık bir “Fatiha” bile istemez; Üstlerinde sadece “FİSEBİLİLLAH” yazar…
Böyle bir inancın toprağında, bandıra bandıra yer gibi; göstere göstere hayır yapmaya kalkışmak ne demek?
KONYA VALİLİĞİ’NE, KONYA MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ’NE AÇIK İSTİDA:
Okulların açılması yaklaşıyor. “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” hassasiyeti olan hayırseverlere kesinlikle sözümüz yok. Sözümüz yirmi-otuz yoksul çocuğu giydirmek; kimsesizlerin kaldıkları mekânlara bir şeyler götürerek bir basın ordusu eşliğinde güya hayır yapanlara… Gazetelerde, kucaklarına birkaç parça giysi verip verdikleri çocuklarla boy gösterip resim çekmeler…
Valimizin hassasiyetine inanıyorum; okul müdürlerine, kimsesiz yurtlarının yöneticilerine kesin talimat verebilir; hayır yapacak olanlarla alacak olanlar karşılaştırılmasın diye…
Hayır yapmayı dileyen, gönlünden kopanı ilgili kurumun yöneticisine teslim edip gitmeli...
- Gazetelerimizin genel yayın yönetmenlerine de büyük görev düşüyor. Yoksul ve çaresizlere bir tadımlık yardım yapıp onlarla birlikte çekiştirdikleri resimleri yayınlatmak isteyenlere yüz vermemeli. Haber, tamam, verilir; ama yoksulluk ortasında “öğüncek bir resim; hayır... “Gökgörmedik” Konya’ya yakışmaz.
- Çocuklarımızı yaralamaya kimsenin hakkı yok. Yoksullarımızı “hecil düşürmeye” kimsenin hakkı yok. Bir parça bir şeylerle, çocuk gönüllerde kapanmaz yaralar açma kimsenin haddi değil…
Çok karşılaştım; büyük zengin olan, büyük makamlara oturan, çocukluğu yoksulluk içinde gecen insanlarla. Bir ayakkabıya, bir paltoya; birkaç deste alırken çıldırasıya sevinmişler; ama, toplum içinde “teşhir” edile edile verilmesini de hiç unutamamışlar. Öyle yardım yapanlara halâ kırgınlar; gönüllerindeki o derin yara zaman zaman kanıyormuş...
KAŞIKLA VERİP SAPIYLA GÖZ ÇIKARTANLARA YAZIKLAR OLSUN.
- “Hayır yapıyor” görüntüsü altında asıl maksatları toplum içinde “statü” kazanmak olan, adını duyurup taktir toplamak olan birçoğu bu “Mübarek Ramazan”da da ortaya çıktı… Okulları açılınca da çıkacak; yıl boyu da çıkacak.
- Okullarımız, kamu kuruluşlarımız hassasiyet göstermeli; yardım kabul etmeli; ama, dağıtımında asla yardım verenle alanları karşılaştırmamalı. Hele hayır malzemesi ile resim çektirilmesi hiç izin vermemeli. Bu kurallara uymayı kabul etmeyen getirdiğini alıp kös kös dönmeli..
Okul, yurt, sağlık ocağı; ya da kamuya hizmet verecek bir binayı “hayır” olarak yaptıracak olanlar içinde toplumu rencide etmeyecek ölçekler konmalı…
Donanması tümden yandı diye sevinenlere verdiğimiz cevabı hatırlayın: “-Bu devlet, yelkenleri atlastan, halatları ibrişim ipekten bir donanmayı herhalde yapar.”
Bir diyeceğim, bir hatırlatma daha var: - Yaptığı hayırla şov yapanlar, ya da yapmak niyetinde olanlar “ Gösteriş için hayır yapanlar” hakkında Kur’an da, Peygamberimiz’in hadiselerinden ne deniyor bir baksınlar.