ANKARA (AA) - TUĞÇENUR YILMAZ - Doğu Akdeniz'de 2000'li yılların başında hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesinin ardından Türkiye dahil bölge ülkelerinin sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri sıcak gündem maddesi olarak kalmaya devam ediyor.
Rum tarafının Kıbrıs meselesi konusundaki uzlaşmaz tutumu, hidrokarbon kaynaklarını Kıbrıs Türkleri ile paylaşmak istememesi ve Avrupa Birliği (AB) üyeliğini suistimal etmesinin yanı sıra Orta Doğu'da yaşananlar, Doğu Akdeniz'de enerji alanında bölge ülkelerinin iş birliği yapmasını zorlaştırıyor.
Son olarak Türkiye'nin Fatih sondaj gemisinin Doğu Akdeniz'de faaliyete başlaması bu konudaki tartışmaları tekrar gündeme getirdi.
Bu kapsamda Türkiye'nin uluslararası hukuka uygun olarak belirlediği kendi kıta sahanlığındaki araştırma ve sondaj faaliyetlerinin yanı sıra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) verdiği ruhsatlarda sondaj yapacağını en üst düzeyde açıklaması, Rumları, enerji ve Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda iş birliğine teşvik edebilecek kararlı bir tutum teşkil ediyor.
- GKRY'nin tek taraflı adımları
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), hidrokarbon rezervlerinin keşfinin ardından Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerle deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin ikili anlaşmalar yapma gayretlerini artırmaya devam ediyor.
Mısır'la 2003'te, Lübnan'la 2007'de ve İsrail'le 2010'da sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmaları imzalayan GKRY, aynı zamanda tek taraflı olarak 13 arama sahası ilan etti.
Türkiye ve KKTC, başından itibaren GKRY'nin bu adımlarına itiraz ederek, egemenlikle ilgili bir konuda Rum tarafının Kıbrıs Türklerinin haklarını ve çözüm parametrelerini hiçe sayarak tek taraflı sınırlandırma anlaşmaları yapamayacağını savundu.
GKRY'nin Mısır'la MEB anlaşmasında belirlenen sınır çizgisinin, kendi kıta sahanlığını da ihlal ettiğini Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde kayda geçiren Türkiye, bu anlaşmayı hukuki tabirle batıl hale getirdi.
Türkiye, deniz yetki alanı ihtilaflarını çözme hususunda hiçbir çözüm yöntemini dışlamadığını her fırsatta dile getiriyor ancak Ada'nın batısında hakkaniyetli bir sınırlandırmanın yalnızca Kıbrıs'ta kapsamlı bir siyasi çözüm sonrası mümkün olabileceğini ifade ediyor.
- Türkiye'nin kararlı tutumu Rumları yeniden düşünmeye sevk edebilir
GKRY tek yanlı adımlarını sınırlandırma anlaşmalarıyla da sınırlı tutmayarak fiili adımlarla devam ettirdi.
Kıbrıs Adası'nın güneyinde bulunan sözde 13 parselde ABD'li Exxon Mobil ve Nobel, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner gibi büyük petrol şirketlerine arama, araştırma ve sondaj faaliyetinde bulunabilmeleri için ruhsat verdi.
Öte yandan Türkiye ve KKTC'nin Kıbrıs Adası'nın etrafındaki kaynakların tek taraflı kullanılamayacağı konusunda sergilediği kararlı tutum Rum tarafını, attığı tek taraflı adımlar konusunda yeniden düşünmeye sevk edebilir.
Bu kapsamda Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin hem kendi kıta sahanlığında hem de KKTC tarafından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO) ruhsat verilen alanlarda gerçekleştirdiği hidrokarbon araştırma faaliyetleri mühim role sahip olabilir.
- Uluslararası hukuk ve karşılıklı iddialar
Yunanistan ve GKRY'nin kendi kıta sahanlığı iddialarını ortaya koydukları haritalarda Türkiye'yi Antalya Körfezi'ne hapsetme çabaları öne çıkıyor ancak uzmanlara göre bu iddialar uluslararası hukuka uygun değil.
Türkiye'nin tarafı olmadığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesi dahil deniz hukukunun kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırması konusundaki amir hükmünün ve temel prensibinin hakkaniyetli sınırlandırma olduğunu belirtiyor.
Sınırlandırma yapılırken bölgedeki tüm özel koşulların dikkate alınması ve kıyı uzunlukları arasındaki orantının göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, Yunanistan ve Rum tarafının iddialarının hiçbir sınırlandırma davasında örneğinin bulunmadığına dikkati çekiyor.
- Türkiye'nin cevabı
Türkiye, uluslararası deniz hukukuna göre adaların kıta sahanlığı ve MEB hakkına sahip olmalarıyla, sınırlandırmanın iki ayrı konu olduğunu ve özellikle ana karalarla adaların karşılaştığı ve özel koşulların olduğu durumlarda, adaların sınırlandırmada geniş deniz yetki alanları alamayacağını savunuyor.
Türkiye ayrıca kapalı ya da yarı kapalı denizlere kıyısı olan devletlerin haklarını kullanırken birbirleriyle iş birliği yapması gerektiği tezine vurgu yapıyor.
Rum tarafının bu haritalara binaen tek taraflı adımlar atmaya devam etmesine karşılık Türkiye ve KKTC, 2011'de kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması imzalayarak yanıt verdi.
Bu kapsamda henüz Akdeniz'de MEB ilan etmeyen Türkiye'nin KKTC ile belirlediği kıta sahanlığı alanları, Rumları, enerji ve Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda anlaşmaya teşvik edecek hatlardan geçiyor.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının kabul ettiği haritada, kıta sahanlığı bölgeleri Rum tarafını kuşatma altına almış halde.
- Türkiye ve KKTC'siz adımlar sonuçsuz kalmaya mahkum
Rumların tek taraflı adımlarına karşılık olarak KKTC, Kıbrıs Adası'nın kuzey ve doğusunda belirlenen bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi ve ilk olarak 2011'de Piri Reis araştırma için sahaya gönderildi.
Halihazırda ise Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin 20 Ocak 2018'de faaliyete başlayan Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi ve 7 Mayıs 2019'da faaliyete başlayan Fatih sondaj gemisi bulunuyor.
Türkiye ayrıca Fatih'in yanına ikinci sondaj gemisi Yavuz'u da ekleyerek bölgede ciddi bir enerji oyuncusu olduğunu fiilen ortaya koyuyor.
GKRY, Yunanistan, ABD ve AB'den Rum tezlerini destekleyen açıklamalar gelse de Türkiye, Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuku gözeterek kararlı adımlar atmaya ve Ada etrafındaki deniz sahalarının ve enerji kaynaklarının hakkaniyetli paylaşımı hususundaki ısrarını devam ettiriyor.
Bu kapsamda Doğu Akdeniz'de, Türkiye'nin caydırıcı deniz gücü ve enerji sahaları konusunda sergilediği kararlılık, Rumların kendi enerji planlarını mevcut şartlarda hayata geçiremeyeceklerini ortaya koyuyor.
Bu nedenle Doğu Akdeniz'de Türkiye ve KKTC'siz atılacak her adım karlı bir sonuç üretememeye mahkum gözüküyor.