Erdoğan ile Gül arasında, AK Parti’nin kuruluş sürecini başlattıkları tarihten bu yana görüş ayrılıkları hep yaşandı. Yani Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan çekişmesi hep vardı.
Recep Tayyip Erdoğan bazen "Kardeşim Abdullah" diyerek bazen de "Bizim aramızı kimse açamaz, bizim aramızda yıllar öncesinden gelen dostluk var" diyerek, çekişmeyi bir şekilde dengelemeyi başardı.
İki lider arasındaki çekişme, Gezi sürecine kadar bir ileri, bir geri, devam etti. Gezi olaylarıyla birlikte Gül ile Erdoğan ın aralarının açılması ciddi olarak büyümeye başladı.
Abdullah Gül, Gezi olayları, dershane tartışması ve 17-25 Aralık sürecinin çözümünde Recep Tayyip Erdoğan’dan farklı düşündü.
Tayyip Erdoğan zor dönemlerinde Cumhurbaşkanlığı’na taşıdığı Gül’den güçlü bir destek bekledi. Gül ise o süreçlerde Erdoğan’ın arkasında durmak yerine farklı bir pozisyonda olmayı tercih etti.
Bu durum Erdoğan'ı çok kızdırmış olmalı ki, kendisinden sonra Gül’ün AK Parti’nin başına geçmesinin ve başbakan olmasının önünü biranda kapattı.
28 Ağustos’ta Gül, Çankaya’dan inerken, o 27 Ağustos’ta AK Parti kongresini yaptı ve Ahmet Davutoğlu'nu genel başkan yaptı. bu olay belki bu büyük kopuşun bir başka tarihiydi. Ancak İki lider, yine de açıktan mücadele etmemeye özen gösterdiler.
Bir başka sıkıntı 16 Nisan referandumunda yaşansa da o sıkıntıda ötelendi.
Peki bu kez neden kılıçları çektiler?
Bu mücadelenin tek bir adı var. O da 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi.
AK Parti’nin 29 Aralık Cuma günü yapılan bu yılın son MYK toplantısında dikkatimi çeken önemli bir söylemi burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan orada, KHK’daki düzenleme üzerine kopan fırtınaya değiniyor. Muhalefetin itirazlarından ziyade Abdullah Gül’ün kampanyaya destek vermesinden rahatsızlık duyduğunu ifade ediyordu.
Bu konuşmasında sayın Cumhurbaşkanı işin KHK tartışması olmaktan çıkıp bir siyasi eyleme dönüştüğünün altını çiziyordu.
Görünürde bu sorun 696 sayılı KHK konusunda patlak verse de bu sorun hep vardı, bundan sonrada büyüyerek var olmaya devam edecek,
Anayasa değişikliği sürecinde de Erdoğan ile Gül, iki buçuk saat süren bir görüşme yapmıştı, Bu görüşmede Gül parlamenter sistemi savunmuş, Erdoğan ise bundan çok rahatsız olmuştu.
Erdoğan, “16 Nisan’da da bu kampanyaya katılanlar evet demedi” derken başta Abdullah Gül'ü anlatmak istiyordu.
Erdoğan son konuşmalarında daha da net sözler söylemeye başladı, sebebi, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin ortak adaylığına göz kırptığını düşünmesidir.
Sayın Erdoğan'ın bundan sonra açıktan mücadeleye girişme kararı aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
16 Nisan Referandum'undan sonra Gül cephesinde de bazı kararlar alınmıştı
Öncelikle sayın Gül her paylaştığı yazılarında “daha çok konuşman lazım” derken Sanki Erdoğan'ı doğruluyordu.
Bende; Bu tarihten sonra “Daha çok görünen, daha çok konuşan” bir Abdullah Gül göreceğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.
Sayın Gül'e derhal parti kurmalısın baskısının yapıldığını da çok iyi biliyorum.
Sayın Gül'e Parti kur diyenlere bende buradan sormak istiyorum. Sayın Gül geçmişte parti kurdu da ne oldu?
Ben Ak parti iktidarının bir Erbakan devrimi olduğuna inanıyorum.
Erbakan devriminde de sayın Gül'ün bundan sonra hiç bir rolü yoktur.
Erbakan Devrimi "Üç E" den oluşuyor
"Birinci E" sona erdi, yerini "İkinci E" aldı, iyi yada kötü "İkinci E" de devrini tamamlamak üzere.
Sıra "Üçüncü E" de, Erbakan devrimi "Üçüncü E" nin iktidarı ile kapanacaktır.
ERBAKAN- ERDOĞAN- ERBAKAN